Halil KÖPRÜCÜOĞLU
Ali Bulaç’a ‘usul’ hakkında itiraz için mektup-2
3-Ayrıca: “…Liaynihi siyaset farzı ayındır, bir grup insan yapıyorsa yeterlidir (farz-ı kifaye). Yönetim olmadıkça güvenlik sağlanmaz, toplumsal ilişkiler sürmez, siyaset istismar edildiği zaman haram olur. “ diyorsunuz.
Elbette devleti, birilerinin idare etmesi zarurettir. Bu çok açık bir husustur ve herkes bilir. Bediüzzaman’ın bunu düşünemediğini, elbette söyleyemezsiniz. Bediüzzaman böyle bir manayı hiç söylemez, hiç kastetmez. Hz Ali’ye, hakem meselesinde itiraz eden o zamanın halis sofileri gibi bir telakkisi de asla olmamıştır. Cenab-ı Hakkın bizzat gelip de idare etmeyeceğini, bu işi kulların, iradelerini kullanarak yapacağını sizler kadar muhakkak O da bilir. Devlet idaresine soyunmayı bu zeminlerde adeta “dostlara tavsiye etmez amma düşmana da verilmemeli…” der.
Mektubumun ekindeki temel parçada -sempozyum sunumunda- bu konu 3.Said döneminde, çok geniş olarak, diğer zamanlara ait anlatımlarda da yeterli miktarda örneklendirilerek açıklanmıştır. Üstadımız memleket meselelerine hiç bigâne kalmamıştır.
Ancak, O’na göre, ”Medenilere galebe ikna iledir, icbar ile değildir.” (Şualar, 153;D.Harb-i Örfi 1930) Bu bakış tarzı, idareyi ele geçirmek, oradan insanları zorlamanın ne kadar zıddıdır, görülmeli ve muhakkak bu meseleye de ciddi kafa yorulmalıdır. Yoksa bizler de Allah etmesin diğer yanlış yapan İslam Ülkeleri gibi perişan oluruz.
Çünkü Sahabenin korktuğu ahir zamanda, müminliğin korunması için İman ve İslam’ın çok safi takdim edilmesini; bu devrin, adeta bataklık içinde çare diye kıvranan insanları için, topuzsuz bir Nur sunulmasını zaruret olarak görür. O kadar ki kendisinin bile, kendi ahiretine çalışmaya kalkması manası sebebiyle bu safiyeti zedelememesi için sürgünlerde, hapislerde adeta otuz yıl baskılar altında tutulduğunu, hem de hayatının sonlarında, Emirdağ’da anlatır. (Bkz: T.Hayat, Konuşan Yalnız Hakikattir, 845 )
-“Ancak, problem,
-Bediüzzaman'ın
-Herkes gibi "okunması" ve
-Dolayısıyla sıradanlaştırılmasıdır….
-Bediüzzaman'ın yazdıkları ve yaptıkları
-Avâmî ve genel şeyler değildir.
-Elbette ki, umûmu da ilgilendiren; ama,
-Esaslı, köklü bir
-Silkiniş,
-Diriliş,
-Varoluş projeleridir. “(-Mealen- Y.Şafak’tan)
Bediüzzaman’ın fikirlerine tarihsel deyip, bir kalemde ademe mahkum etmeye kalkmak milyonlarca müminin kalbini kırar. Cezayir’de, Irak’ta, Suriye’de ve dahi Mısır’da -hatta hemen hemen pek çok İslam Devletinde- olduğu gibi yapılmasını, halis İhvan mensuplarının tarzı gibi davranılmasını, bizzat siyaset için, devlet idaresine talip olarak ortaya çıkılmasını Bediüzzaman hiç istemez. (İhvan ve İslam Ülkelerindeki pek çok hizmet ehlinin Ehl-i Sünnet Meşrebinde ve halisen İslam’ın terakkisi için çalıştığında hiç şüphe yoktur amma O bir talebesinin yazısını külliyatına alarak- uyarır! (Bkz: Eddifa Gazetesi Muhabiri İsa Abdülkadir ‘in Makalesi, Tarihçe, 730 – 731)
Din adına ortaya çıkılmasını reddeder. Ahrarların desteklenmesinden bahseder. “..İman, mal-i umumidir. her taifede muhtaçları ve sahipleri vardır; (oraya) tarafgirlik giremez.” (Emird,1-177)…der.
Ali Mermer Beyin, İngiltere’de, Üniversite için Doktora Tezi olarak hazırladığı metni de okumak lazım. Özetle, tezi şöyledir:
Bütün dünyada da olduğu gibi Türkiye’de de, çok kaba hatlarıyla üç önemli temayül görünür.
A-Dindarlar;
B-Genelde dine taraftar olup dinsizliği karşı olanlar. (Belki inançlarının gereğini tam yerine getiremeyenler de denebilir.)
C-Bir de dine karşı olanlar…
Bediüzzaman, sadece dindarlara hitap eden partilerin içinde, bütün dindarların toplanmasını önleyerek; genelde, dine taraftar olanlarla, dine karşı olanların bütünleşmesine engel olmuştur.
Hatta bunun tam tersini, genelde dine taraftar olanlarla dindarları birleştirerek, dine karşı olanları yalnız bırakmıştır. 50–60 yıllık çok partili siyasi hayatımıza bu manzara hâkimdir.
Diğer İslam Devletlerinde ise politik şekillenmeler çok farklıdır… Oralarda dindarlar belli bir dini parti etrafında toplanarak, genelde dine taraftar olanları da reddettikleri için daima azınlıkta kalarak, asla iktidar olamamakta, hatta iktidarların boy hedefi olabilmektedirler. (Bkz: A.Mermer, Dr. Tezi, Köprü-Mart 1986)
Ramazan El Buti’nin Köprü Dergisi’nde de yayınlanan Bediüzzaman’ın Siyasi Görüşünü anlatan Sempozyum Sunumunu da incelemek gerekir. Rahmetlik R.Buti Bey Bediüzzaman’ın usul hatasını yüksek ilmiyle göremez mi?
Ayrıca, Hz. Hasan’ın (RA) halifeliği terk etmesinin, Bediüzzaman’ın ağzından dinlemek de o kadar lüzumludur ki anlatamam. Belki o zaman bütün bu çırpınarak anlatmaya çalıştıklarım, itikat olarak da daha selamete çıkarır sanıyorum. (Bkz: 15. Mektup, 2. Makam, 2. Sual–371 ve 19. Mektup, 5. Nükteli işaret, 393)
İnsafla bakamazsak, Allah etmesin Hz. Hasanı bile bu meselede, idareciliği terk ederek Usul hatası yapmış görebiliriz! (Hâşa)
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.