
Prof. Dr. Musa Kazım YILMAZ
Risâle-i Nûr Istılâhları Kamusu ve Muhâkemât
Bugün sizlere Prof. Dr. Ahmed Akgündüz Hocanın en son yayınlanan iki eserinden söz edeceğim. Risale-i Nur Istılahları Kamusu ve Muhakemât Şerhi…
1) Risale-i Nur Istılahları Kamusu, büyük boy 1588 sayfalık, tek cilt halinde yayınlanan dev-asa bir eserdir. Akgündüz Hoca bu eserde, Risale-i Nur’da geçen veya Risale-i Nur’la ilgili olan ne kadar kelime veya deyim varsa hepsini, Lâ yetenâhî bir ilmî kapasiteyle, en mükemmel şekilde açıklamıştır. Böylece gençliğin kurtuluş umudu olan Risale-i Nur’u en iyi şekilde anlamak ve ilmini arttırmak isteyen her kese muazzam bir ilmî ziyafet sunmuştur.
Kuşkusuz manalar derinleşip büyüdükçe onu anlayanların sayısı da küçülür. Risale-i Nur ise derin anlamlı tılsımlarla doludur. Ahmed Akgündüz, tılsımlarda yer alan bu deyim ve ıstılahları açıklayabilmek için büyük emek harcamış ve hiçbir fedakârlıktan çekinmemiştir. Şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki, bugüne kadar Risale-i Nur hakkında yazılmış en kapsamlı ve en ilmî kamustur. “Bu eser en az iki doktora seviyesinde ciddi bir bilimsel araştırmadır” desem yeridir. Akgündüz Hoca, her maddeyi kalın harflerle yazdıktan sonra parantez içinde o maddeyi kırmızı renkte, Kur’an harfleriyle de yazmıştır. [Musavvibe, (اَلمُصَوِّبَةُ) gibi].
Özellikle bütün okuyucularımın, Risale-i Nur Istılahları Kamusunda yer alan “Risale-i Nur”, “Nurcu” ve “Nurculuk” maddelerini okumalarını tavsiye ediyorum. Bu maddelere göz attığımızda, Bediüzzaman’la başlayan bu İslâmî hareketi en veciz ve kapsayıcı cümlelerle anlattığını göreceğiz. Nurculukla ilgili yazdığı şu ifadeler gerçekten dikkat çekici: “Kur’anî ve İslâmî olan Nurculuk hareketi, Kur’an’ı ve İslâm’ı taklit yoluyla değil, tahkik yoluyla yani inceleyip araştırarak ilmî bir metot ile anlama ve bu yolla kazanılan imanı yaşama ve hayata geçirme hareketidir. Aynı zamanda çağımızdaki inkârcı düşüncelere ve akımlara karşı Kur’an’ı ve İslâm’ı savunma ve tanıtma hareketidir.”
Ahmed Akgündüz’ün Risale-i Nur Istılahları Kamusunda öyle maddeler var ki, okuduğumuzda, “Allah razı olsun, iyi ki bu kamusu yazmışsınız” demek durumunda kalıyoruz. O maddelerden birisi “Musavvibe”dir. Bu madde, fıkhî konularda “aynı meselede birden fazla isabetli görüşün bulunabileceğini savunanlar” anlamına gelir. Hak ve isabetli görüşün tek olduğunu savunanlara da “Muhattie” denir. Bu maddeler birçok ilim adamı tarafından anlatılmış ise de, ne yazık ki yapılan izahlar kafa karışıklığına yol açmaktan masum değildir. Akgündüz Hocanın, Bediüzzaman’ın gözüyle bu maddeye yaptığı izah kafa karışıklığından uzak, çok nefis ve doyurucudur. Özetle Şöyle diyor:
“Üstad Bediüzzaman Sünûhât adlı eserinde Tahtie mezhebine dâhil olanların şöyle dediklerini aktarır: ‘Benim mezhebim haktır ama hata ihtimali de var. Başka mezhepler hatadır ama doğru olma ihtimali de vardır.’ Bediüzzaman muhattie mesleğinde olanların görüşlerinin cumhur-u avamı yanlış cihetlere sevk edebileceğini söyler. Üstad Tahtieci yaklaşımı, nefse düşkünlükten kaynaklanan bir hastalık olarak nitelendirir. Bu hastalığın göstergesinin de ‘inhisar zihinyeti’ yani ‘tek doğru ve biricik hak budur’ anlayışıdır. Tahtiecilik düşüncesiyle ilgili diğer bir tespiti de, bu yaklaşımın su-i zan ve tarafgirlik hissinin kaynağı oluşudur.”
2) Muhakemât Şerhi, hacim itibariyle Kamustan küçük, 300 sayfalık bir eser olmakla birlikte “Reçetetü’l-Ulemâ” denilen bir kitabı geniş ve kuşatıcı notlarla şerh ettiği için en az kamus kadar değerlidir. Çünkü İslamî ilimlerin metodolijisini ve İslam’ın temel prensiplerini en veciz ifadelerle anlatan Bediüzzaman’ın Muhakemâtını şerh etmek cesaret ister. Ahmet Akgündüz Hoca bu cesareti gösterip eseri tam 745 notla zenginleştirmiştir.
Belki de burada kısaca temas etmem gereken önemli nokta şudur: Ahmed Hoca mukaddimede, âlimler ve ilahiyat hocaları için bir yüz karası olan bir hadiseyi özetle şöyle aktarıyor: “Bediüzzaman tüm dünyada büyük bir İslam âlimi olarak takdir edilmesine rağmen ne yazık ki Türkiye’deki âlimler tarafından yeterince tanınmamaktadır. Bu durum, büyük ölçüde menfi propagandanın bir sonucudur. Bir zamanlar İlahiyat fakültelerinde öğretim üyelerinin doçentliğe veya profesörlüğe yükselebilmeleri için Risale-i Nur külliyatı aleyhinde bir makale yazmaları ve bu konuda ders vermeleri şartı koşuluyordu. Bunu yaşayan hocalarımız anlatıyor.”
Bu ifadeler gerçekten İlahiyat Fakültelerinde hocalık yapanlar için bir utanç belgesidir. Hayretle karşıladığım için bu pasajı buraya almadım. Çünkü İlahiyatlarda bu kötü gelenek çok yaygındır. Buna ilave olarak bizzat yaşadığım iki olayı kısaca aktarmak istiyorum:
1) Bir gün Konya İlahiyatta çalışan çok sevdiğim bir hocamı ziyaret ettim. Büyük bir kitaplığı vardı. “Hocam, maşallah bu kadar kitabı nasıl bir araya getirdiniz?” dedim. Hoca, “Bunun kadar da evde var” dedi. Sonra kitaplığı inceledim, içinde Risale-i Nur’dan bir tek kitap yoktu. İlahiyatlarda ders kitabı olarak okutulması gereken 6000 sayfalık Risale-i Nur’dan neden bir tek kitap yok diye hayret ettim. Öğrenci saflığıyla hocaya, “Hocam, kitaplığınızda adeta her türlü kitaptan var. Neden Risale-i Nur yoktur?” diye sordum. Hoca, “Hocam, henüz işin başındayız; önümüzde doçentlik ve profesörlük de vardır. Böyle ilmî olmayan kitaplarla önümüzü kesemeyiz” dedi.
2) Erzurum İlahiyatta çalışan bir hocadan işittim: Sıkıyönetim dönemiydi; kendisiyle dekanlık arasında bir sıkıntı vardı. Senelik izni de yoktu. Çalışma izni alıp ziyaret için memlekete gitmek istiyordu. Ancak dekanlık, “Bilimsel çalışmanı getirmezseniz hakkınızda soruşturma açılır” diye hocaya yazı yazdılar. Hoca, “Ben Said Nursi ve Nurculuk hakkında bir rapor yazarsam bir taşla iki kuş vururum; hem bilimsel çalışmam kabul edilir hem de bir nüshasını Rektörlüğe gönderip dekanlığa karşı elimi güçlendirmiş olurum” düşüncesiyle, “Ege bölgesinde Said Nursi ve Nurculuk Hareketi” diye bir rapor yazdı ve onunla idareye karşı elini güçlendirdi. Siz değerli okuyuculara belki gülünç belki de dehşet verici gelen bu iki misal gibi yüzlerce misal daha vardır.
Üstad Bediüzzaman’ın, “Bu numunelere kıyasen, çok çocuk oyuncaklarına seyirci olup gülerek ağladık” dediği gibi biz de bunun gibi çok hadiseye seyirci kalıp gülerek ağladık. Allah ıslah etsin.
Bu her iki çalışmasından dolayı Ahmet Akgündüz’ü tebrik ediyor, başarılarının devamını Allah’tan niyaz ediyorum.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.