Mustafa Öztürk vak’ası

Çok tuhaf bir insan Mustafa Öztürk. Kendisi sizi ve düşüncelerinizi kıyasıya eleştirir, hatta acımazsızca yerden yere vurur. Buna mukabil siz de kendinizi müdafaa için en hafif bir eleştiri yaptığınızda hemen küser ve “bu ülkede düşünce özgürlüğü yok" der.

Mesela kendisi Said Nursi için “hezeyanda bulunan biri”, İslamoğlu için “merdivenaltı tefsircisi”, Taslaman için “meal tinercisi”, Şenocak için “Işidçı”, bu satırların yazarı için “haşhaşi” der ama Müslümanların kahir ekseriyetinin asla kabul etmeyeceği bazı görüşleri yüzünden tepki alınca “ülkede fikir özgürlüğü kalmadı en iyisi yurt dışına çıkmaktır” der.

Yaşar Nuri, Bayındır, İslamoğlu, Şenocak, Cübbeli, Nurettin Yıldız senin yaşadığının on mislini yaşadılar ama hiçbiri küsüp ülkeyi terk etmeyi düşünmedi. Herkesi eleştiren eleştirilmeyi de göze almalı, daha önemlisi eleştirilere tahammül edebilme erdemini gösterebilmeli.

Müslümanların en büyük kutsalı olan Kur'an-ı Kerim hakkında bütün Müslümanların hilafına "heretik" sayılabilecek bazı fikirler beyan edersen gelebilecek olan haklı itirazları da göze almalısın, mertçe göğüslemelisin. Kur'an-ı Kerim’in hem mana hem lafız olarak Allah’ın kelamı olduğu ve bu hususta Hz. Peygamber'in (asv) elçilik dışında hiçbir dahlinin olmadığı bütün Müslümanlarca kabul edilen bir inanç ilkesidir.

Buna karşılık diyorsun ki Kur'an-ı Kerim mana olarak Allah’a, fakat lafız olarak Hz. Peygamber’e (asv) ait. Delil olarak Allah’a yakıştıramadığın gûya bazı “tezatlı tutumları!” öne sürüyorsun. Ama farkında olmadan Allah’ı tenzih edeyim derken o sözde “tezatlı tutumları!” Hz. Peygamber’e (asv) boca ediyorsun.

Tepkiler yağınca da “ama ben demiyorum ki Suyuti’de diyor bunları” diyorsun. Suyuti’yi okuyoruz, merhum sizin tam aksinizi söylüyor: “Cebrail Resulullah’a Sünneti mana, Kuran’ı lafızla eda etti. Ona mana ile vahiy mübah kılınmadı. Aksi halde Kuran mu’ciz olmaz, ve ibadet edilmezdi.” Üstelik İmam-ı Matüridi de Resulullah’ın ilahi hitabı Arap lisanına uyarladığı görüşü "Batınıyeye aittir" diyor.

İddialarınızı daha da “müdellel” kılmak için Abdülkerim Suruş ve Şebüsteri gibi çağdaş yazarlardan bolca iktibaslar yapıyorsunuz, bunu ifşa eden başka bir ilim adamını ise ilmi namusa riayet etmemekle suçluyorsunuz. Bunun yerine “evet ben de Suruş ve Şebüsteri ile aynı kanaatteyim” deseydiniz bizce çok daha dürüstçe bir tavır sergilemiş olurdunuz.

Sizi seviyoruz, samimi olduğunuzu biliyoruz ve buna rağmen yanlış bir yol tuttuğunuzu da  biliyoruz. Size sahip çıkan bazı entelektüellerin samimiyetine inanmıyoruz ama. Bilhassa Dücane Cündioğlu’nun. Bütün Müslümanlara “ham softa”, inançlarına da “kokuşmuş öznel kanılar” diyebiliyor çünkü. Böylesi lakayt bir sahip çıkmaya herkesten evvel sizin karşı çıkmanız gerekirdi.

Düşünceye düşünce ile karşılık verilir. Linç, tekfir, hakaret ile karşılık verilmesi acizliktir, talihsizliktir, rezilliktir. Ve sadece zavallıların şiarıdır. Vakti zamanında zât-ı âlilerinizi bazı düşüncelerinizden dolayı birkaç yazı ile eleştirdiğim için bana demediğinizi bırakmadınız. Size yapılmasını istemediğiniz çok şeyi bize yapmakta herhangi bir beis görmediğiniz. Ama biz hiçbir zaman meseleyi kişiselleştirmedik ve zatınıza karşı edep dışı tek kelime sarf etmedik.

Sizden yeri gelince istifade ediyoruz ama düşüncelerinizin kahir ekseriyetine de katılmıyoruz. Bundan dolayı ülkeyi terk etmek istiyorsanız yapabileceğimiz hiçbir şey yok. Kalmanızı isteriz. Sizin de özgürlüğünüz olsun, sizi eleştirenlerin de özgürlüğü amma. Birlikte geçinip gidelim bu cennet vatanda. Olmaz mı?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
12 Yorum