Nefsi ve iradeyi bize veren Allah, verdiği nefis ve iradenin miktarına göre mi hesaba çekecek?

Nefsi ve iradeyi bize veren Allah, verdiği nefis ve iradenin miktarına göre mi hesaba çekecek?

Allah nefis ve iradeyi bize vermiş, bununla bizi imtihan etmektedir. Nefsin, kör hissiyatın kötü istekleri yanında; kalbin, vicdanın iyi istekleri vardır. Akıl bu iki isteğin hangisinin iyi hangisinin kötü olduğunu belirleme kapasitesine sahiptir.

İmtihanın gereği olan bu seçim kavşağında, insan özgür iradesiyle bir tarafı tercih edecektir. Böylece imtihanı kaybedecek veya kazanacaktır.

Elbette Allah insanın gücünün üstünde bir yükümlülük insana yüklemez. Emir ve yasakların hepsi insanın gücü dahilinde yapılabilir veya sakınılabilir. (bk. Bakara, 2/285-286)

- “Biri yer biri bakar kıyamet ondan kopar.” sözü ne bir ayet ne de bir hadistir. Halk arasında dolaşan bir sözdür.

Bununla beraber bu sözün manası hakiki değil, mecazidir. Yani gerçekten “biri yer biri bakarsa, kıyametin kopacağını” ifade etmez. Bilakis, âdil paylaşımın olmaması, zenginlerin fakirlerin yardımına koşmaması, kıyametin kopmasına sebep olmak gibi bir kötülüktür.

Ayrıca, zenginlerin fakirlerin yardımına koşmaması, insanlık camiasında manevi bir kıyametin kopmasına sebep olur. Bu da zenginlerle fakirlerin, işçilerle patronların, “ezenlerle ezilenler”in arasında meydana gelen maddi ve manevi kıyametlerin kopması anlamına gelir.

Bediüzzaman Hazretlerinin aşağıdaki ifadeleri bu konuya ışık tutmaktadır:

“... bütün ihtilalat-ı beşeriyenin madeni bir kelime olduğu gibi, bütün ahlâk-ı seyyienin menbaı dahi bir kelimedir:

"Birinci kelime: Ben tok olayım, başkası açlıktan ölse bana ne."

"İkinci kelime: Sen çalış, ben yiyeyim."

"...Şimdi birinci kelime, havas tabakasını zulme, ahlâksızlığa, merhametsizliğe sevketmiştir. İkinci kelime, avamı kine, hasede, mübarezeye sevkedip rahat-ı beşeriyeyi birkaç asırdır selbettiği gibi; şu asırda sa'y, sermaye ile mübareze neticesi herkesçe malûm olan Avrupa hâdisat-ı azîmesi meydana geldi. İşte medeniyet, bütün cem'iyat-ı hayriye ile ve ahlâkî mektebleriyle ve şedid inzibat ve nizamatıyla, beşerin o iki tabakasını musalaha edemediği gibi, hayat-ı beşerin iki müdhiş yarasını tedavi edememiştir(Fransız ihtilali, ı. ve ıı. dünya savaşlarındaki kıymaetlerin kopmasının sebebi bu iki kelimedir; ki biri yerken diğeri bakmıştır). Kur'an, birinci kelimeyi esasından "vücub-u zekat" ile kal'eder, tedavi eder. İkinci kelimenin esasını "hurmet-i riba" ile kal'edip tedavi eder. Evet, âyet-i Kur'aniye âlem kapısında durup ribaya yasaktır der. "Kavga kapısını kapamak için banka kapısını kapayınız" diyerek insanlara ferman eder. Şakirdlerine "Girmeyiniz" emreder.” (bk. Sözler, Yirmi Beşinci Söz, s. 408-409)
- Dünya imtihanın malzemesi sadece fakirlik-zenginlik değildir. Binlerce imtihan çeşidi vardır, fakirlik-zenginlik de bunlardan biridir ve tabii ki önemli biridir. Şunu unutmayalım ki, Allah sonsuz ilim, adalet ve hikmetiyle abes iş yapmaz, haksız bir imtihan açmaz. Zengin şükürle, fakir sabırla mükelleftir. Ancak zenginlikle şımarmamak için de sabır gerekir. Kazandığı malından fakirlere verirken de sabırlı olması gerekir.

Demek ki fakirlik yanında zenginlik de önemli bir sıkıntının kaynağı olabilir. “Hasta olan oğlunun bu durumda olmamasına karşılık bütün servetini vermeye hazır olduğunu” söyleyen nice zenginler vardır. Demek ki hiçbir servet, sağlıkla, hayatla ölçülemez.

Fakirlikten / açlıktan ölen olmaz. Çünkü ölmeyecek kadar rızık Allah’ın taahhüdü altındadır. Her zenginin her fakirden daha mutlu olduğunu kimse iddia edemez. Öyleyse bu imtihanlardan birinin haksız olduğunu söylemek ne dinen ne de aklen mümkündür.

Unutmayalım ki, cennet ucuz değil, cehennem de lüzumsuz değildir. Nice kimseler fakirlik imtihanından ötürü cennete gitmeye, nice zenginler de cehenneme girmeye adaydır. Küfre ve dalalete sürükleyen fakirlikten, azgınlığa ve nankörlüğe götüren zenginlikten Allah’a sığınırız..

- Hayrın da şerrin de yaratıcısı Allah’tır. Ancak şerri yaratmak şer değildir. Çünkü:

a) Şer olan bir şey insanlar tarafından işlenmiş ve Allah da onu yaratmışsa, bunun sorumluluğu insana aittir.

b) Bütün kâinatta hayır asıldır. Şer ise bu hayırların daha iyi bilinmesi için serpiştirilmiş durumdadır. Çünkü, “Her şey ancak zıddıyla bilinir.” kuralına göre, sağlığın takdir edilmesi için hastalık; zenginliğin şükürle mukabele görmesi için fakirlik; huzur ve barışın lezzetinin anlaşılması için huzursuzluk ve kavgaların olması gerekir.

Bir hayrın anlaşılmasına yardımcı olan bir şer de dolaylı olarak hayır demektir.

c) Dünya bir imtihan meydanı olduğu için, her tarafında hayırlı işleri beklemek yanlıştır. Çünkü, kaybetmenin olmadığı bir imtihan, imtihan değildir.

Bu sebeple hayır gibi şerrin de varlığı imtihanın gereğidir. Zira, cennet hayrın sonucu olduğu gibi, cehennem de şerrin sonucudur.

Kaldı ki biz neyin hayır neyin kötü olduğunu bilemeyiz.

“Hoşlanmasanız da savaş size farz kılındı. Olur ki hoşlanmadığınız bir şey sizin için hayırlı olur. Olur ki sevip arzu ettiğiniz bir şey sizin için şerli olur. Gerçeği Allah bilir, siz bilmezsiniz.”(Bakara, 2/216)
mealindeki ayette bu gerçeğin altı çizilmiştir.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

HABERE YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.