'Nereden geldik, nereye gidiyoruz?' sorularını cevapsız bırakan bir zihniyet mutluluk getiremez
2 Temmuz 1982’de Cenevre’de Müslüman olan Roger Garaudy'in medeniyet anlayışına getirdiği eleştiri
Mustafa Yürekli'nin yazısı
Roger Garaudy Avrupa Merkezli Sosyal Bilim Anlayışıyla Savaştı
2020 Ramazan’nda Müslüman düşünür Roger Garaudy’e (1913-2012) ilişkin kısa bir araştırma yaptım ve ‘Allah razı olsun, rahmetiyle muamele etsin!’ diye dua ettim.
Roger Garaudy 2 Temmuz 1982’de Cenevre’de Müslüman oldu. İslam’ı doğru anlayıp takvayla yaşama çabası gösterdi. Umreye gitti, Hz.Peygamber’in (s.a.v.) hayatını yerinde incelerken, surelerin nüzul sebebleri üzerinde düşündü. Kuran-ı Kerim’e ilişkin bazı dikkatlerini çeşitli vesilelerle İslam milletiyle ve insanlıkla paylaştı.
Filistin davasına sahip çıkması ve İsrail zulmünü kitaplarında anlatmasından ötürü Batılı basın ve yayın organları tarafından Avrupa kültür havzasından aforoz edildi; böylece kendisine büyük kitabevlerinin ve yayın kuruluşlarının kapıları kapandı. Hatta ‘İsrail Mitler ve Terör’ adıyla Türkçe’ye de çevrilen kitabı yüzünden ceza aldı. 13 Haziran 2012’de Paris’te vefat etti.
1982 yazında Roger Garaudy’nin 60 yaşında Müslüman olduğunu öğrendiğimde Erzurum’da İslami İlimler Fakültesi’nde öğrenciydim.. Felsefeci olduğundan Batı eleştirisini merak etmeye başladım.
O gün bugündür kitaplarını okuyorum.. Roger Garaudy Marksist ve hıristiyan olduğu dönemde 30 kitabı yazmıştı; Müslüman olduktan sonra Allah ömrünü 40 yıl uzattı ve 40 kitap yazdı. Müslüman bir düşünür olarak yazdığı 40 kitapta sürekli Batı eleştirisi yaptı ve insanlığa sömürüyü dayatan kapitalist dünya sistemine bayrak açtı, savaştı..
Garaudy’ye göre Batı, Rönesans’tan itibaren Allah inancından giderek uzaklaşmış, Allah’ı bırakıp merkeze insanı almış, Tanrı’nın öldüğünü filozoflarıyla dillendirmiş, bilimin her meseleye cevap verdiğine inanarak pozitivizme ve bilimciliğe yönelmiş, parayı ve güçlü olmayı put haline getirmişti.
Yararlının yanında yararsız, hatta zararlı olan birçok şeyi bolca üreten Batı, ardından bunları habire tükettirmeye dayalı bir ekonomik sistem kurmuştur. Garaudy bu ekonomiye “pazar tektanrıcılığı” adını vermiştir; Batı’nın dünya ülkelerini de aynı tarafa yönlendirmekle gezegenimizi intihara sürüklediğini savundu.
Garaudy’ye göre Batı zihniyetinin yol açtığı önemli bir sorun da çevreyle ilgilidir. Çevrenin hor kullanılması, nükleer enerji, yer üstü ve yer altı zenginliklerinin israf edilmesi “torunların haklarının gasbedilmesi” anlamına gelmekteydi. Batı dünyasındaki israfın mutlaka önlenmesi için çare aranması üzerinde ısrarla durdu.
Bu Batı eleştirisi, vahye dayalı düşüncenin önemini gündeme getirme ve tevhit düşüncesinin üstünlüğünü özgüvenli, yüksek sesli ve sürekli anlatma dünya gündeminde bomba etkisi yarattı.
Önce Avrupa’ya, sonra ülkemize ve dünyaya hakim olan materyalizm, pozitivizm, pragmatizm ve hedonizm insanlığı büyük bir uçurumun başına getirdi. Avrupa merkezli sosyal bilim anlayışının niçin reddedilmesi gerektiğini özetle şöyle anlattı: ‘’İçinde Allah’ın bulunmadığı bir ekonominin vahşi yöntem ve uygulamaları kabul edilemez. İçinde Allah’ın bulunmadığı Batı tarzı yönetim, milliyetçilik ve bloklaşma siyaseti insanlığa huzur veremez. İçinde Allah bulunmayan, “Nereden geldik, nereye gidiyoruz?” sorularını cevapsız bırakan, güce sahip olmanın dışında bir hedef tanımayan, bilimi değil bilimciliği benimseyen bir zihniyet insanlığa mutluluk getiremez.’’
Garaudy açısından Batı felsefesinin bir diğer eksikliği de tabiattan kopması, ilâhî yüceliği inkâr edip kendi kendine yetme iddiasına kalkışmasıdır. Ona göre Descartes, Batılı insana tabiatın sahibi ve efendisi olmayı öğütlemiştir. Sokrat’ın “daimon”undan Eflâtun’un “iyi ideası”na, Aristo’nun “hareket etmeyen hareket ettirici”sinden Descartes’ın “ontolojik kanıt”ına kadar gelişen Batı felsefesinde Allah hayatın kaynağı değildir. Aristo’yu temel alan Hıristiyanlık, İznik Konsili’nden, İslâm dini de Ya‘kūb b. İshak el-Kindî ve İbn Rüşd’den itibaren aynı dar kalıplar içine sokulmuştur. Sonuçta Garaudy aşkınlığı reddeden, kendisini Allah’tan müstağni gören, vahyi kabul etmeyip sadece akılla yetinen bir felsefenin, Avrupa merkezli sosyal bilim anlayışının insanı kurtuluşa ulaştıramayacağı görüşünü savunmuştur.
Gerçekte Batı tipi bireyci toplumların itici gücü piyasa ekonomisi olup bu sistemde güçlüler zayıfları ezip geçmekte, okul ve üniversiteler pazara dönüştürüldüğünden yoksul yeteneklere yer kalmamakta, böylece yoksullar eğitim katliamına uğratılmaktadır.
Aynı adaletsiz çark dünyayı da ezmektedir. Nitekim dünya gücü ülkeler gezegenimizdeki servetlerin % 80’ini kontrol etmekte ve bu servetten dünya nüfusunun ancak % 20’si yararlanmaktadır.
Garaudy ayrıca, Batı’nın kendisini dünyanın merkezi olarak görüp kendi dışındakileri barbarlar şeklinde nitelendirmesini şiddetle eleştirmiş, birçok eserinde Batı’nın bu kendini beğenmişliğini ve ben merkezciliğini yıkmaya çalışmıştır. Avrupa merkezli sosyal bilim anlayışının tevhid perspektifinden eleştirisini yapan Garaudy Avrupa üniversiteleriyle birlikte Türkiye üniversitelerinden de dışlanmasının nedeni sözkonusu Batı eleştirisidir.
Garaudy’ye göre Batı felsefesinin en büyük kusuru onun varlık felsefesiyle (ontoloji) uğraşmasıydı. Avrupa kültürünün temelindeki hıristiyan akaidi olan teslis inancı, aydının sahih itikat ihtiyacını karşılamadığından felsefe alanı akıl için ontoloji ve epistemoloji tartışmalarıyla bataklık haline gelmişti.. Oysa insanlık için gerekli olan felsefe spekülasyonu, teoriyi değil eylemi temel alan, eylemin önemini vurgulayan felsefeydi.
Garaudy Müslüman olduktan sonra Kur’an’daki, ''Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O’ndan sorulur. Allah, her an işinin başındadır.'' (55-Rahmân Suresi, Ayet: 29-30) âyetini görünce; insan için de asıl önemli olanın “eylem” olması gerektiğini anladı ve bütün eserlerinde vurguladı..
Allahu Teala bu ayetle evrendeki bütün varlıkların Allah’a muhtaç bulunduğuna; O’nun da hem azametini hem de lutuf ve keremini her an yaydığına; yani hiçbir varlık veya oluşun O’nun bilgi, irade ve kudreti dışında olamayacağına dikkat çekilmektedir.
Kur’ân-ı Kerîm’de değişik vesilelerle Cenâb-ı Allah’ın Yaratıcılık sıfatına ve iradesinin nüfuz etmediği hiçbir olay düşünülemeyeceğine değinilir. Fakat “Allah her an işinin başındadır!” diye çevrilen Rahmân Suresi’nin 29. âyeti bu konuda özel bir vurgu taşımakta ve özellikle şu iki noktanın aydınlatılmasında ayrı bir önemi haiz bulunmaktadır:
a)Yaratılmışlar açısından anlatım kolaylığı sağlaması itibariyle kutsal metinlerde Allah Teâlâ’ya nisbetle zaman kavramının kullanıldığı olmuşsa da bu asla O’nun mutlak iradesini kayıtlayacak veya gücüne sınır koyacak biçimde yorumlanamaz.
Bu sebeple İsrâiloğulları’nın sınanması için konan bir dinî hüküm olan cumartesi yasağının, Allah’ın –hâşâ– o gün istirahata çekildiği tarzında bir gerekçeyle açıklanması (bk. Tekvin, 2/2-3) tenzih ilkesiyle bağdaşmaz. Âyetin yahudilerdeki bu yanlış telakkiyi reddetmek üzere indiğine dair bir rivayet de bulunmaktadır. Bu mânada âyet, “Tanrı yarattıktan sonra vahyetmek, ihtiyaçları karşılamak gibi şeylerle ilgilenmemiştir” diyen deist felsefeyi de reddetmektedir.
b) Bu âyet, tabiat olaylarından Tanrı iradesini dışlayan pozitivist ve materyalist akımları mahkûm etmekte ve bilimin ulaştığı parlak sonuçların da son tahlilde Allah Teâlâ’nın yasalarını keşfetmekten öteye geçemeyeceğini ve bütün bulguların gerçekte O’nun yaratma sıfatının her an var olan tecellilerinden başka bir şey olmadığını ortaya koymaktadır. Dolayısıyla bu ayet ‘Sünnetullah’a vurgu yapmaktadır.
Roger Garaudy Avrupa merkezli sosyal bilim anlayışını tevhid paradigmasıyla tarihin çöp sepetine atmıştır; bu Batı eleştirisi sessizlikle geçiştirilemez, çürütmeye de güçleri yetmemektedir. İnsanlığın ufkuna ağan İslam’ın sahih akaidini ve üstün şeriatını samimiyetle açıklamaya çalışmıştır. Garaudy’ye göre şeriat, içinden boz bulanık bir suyu alıp getireceğimiz durgun bir gölet değildir, çünkü bu yeni susuzlukları gidermekten çok kendimizi kandırmak olur. Şeriat, etrafa parıltılar saçarak gürül gürül akan ve kıyılarına bereket yağdıran güzel bir nehirdir.
Garaudy tasavvufla ilgili görüşlerini de özellikle İslâm ve İnsanlığın Geleceği başlıklı kitabında dile getirir; tasavvufu, imanın bir boyutu, İslâm’ın derûnî cephesi olarak görür. Tasavvufun hıristiyan mistisizminden ve Hint felsefesinden doğmayıp doğrudan Kur’an kaynaklı olduğunu ısrarla vurgular. Özellikle Râbia el-Adeviyye, Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî, Muhyiddin İbnü’l-Arabî ve Ferîdüddin Attâr’a hayranlığını dile getirir. Hıristiyan dünyasının büyük mistiklerinin Müslüman mutasavvıflardan etkilenmesi olgusuna dikkat çeker.
Avrupa’nın küresel iletişim ağı, onun güçlü sesini ve getirdiği tekbiri boğamamıştır. Roger Garaudy’nin İbrahimi kıyamı ve Avrupa’nın burçlarına astığı tevhid sancağı olan kitapları amel defterini açık tutacaktır. Her dönemde her kuşak, eserlerinden bir şekilde beslenecektir inşallah.
Kaynak: Haber7
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.