Nevzat Tarhan: Ev hanımlığını küçümsemek psikolojik bir savaş taktiğidir
Prof. Dr. Nevzat Tarhan: 'Ev hanımları aslında çok önemli bir işe sahipler ama bu işi paraya dökemedikleri için yaptıkları iş değersiz gösteriliyor.'
Günümüzde ev hanımlığı küçümsenen ve değer verilmeyen bir şey olarak tanımlanmaya başlandı. Ev hanımlığı bu konuma nasıl geldi?
Bu durumun ortaya çıkmasının sebebi size belki ilginç gelecek ama feminizmdir. Feminizm, kadın erkek ilişkilerini kadın-erkek çatışmasına dönüştürdü. Feminizm, kadının özgürleşmesini evden çıkıp iş hayatına atılmasına bağladı. Bunun sonucunda da ev hanımlığı meslek olarak değersizleşti. Ev hanımlarının bu konuma gelmesinin ana nedeni modernizmin getirdiği tezlerdir. Kapitalist sistemde “üretim yaptığın kadar” değerlisindir. “Kadın çalışırsa özgürdür, üretime katılmalıdır” tarzındaki düşünceler ev hanımlığını değersiz gördü. Ev hanımlığı ve çocuk yetiştirmek iş olarak benimsenmedi. Modernizm, çalışmayı; öğretmenlik, mühendislik veya sekreterlik yaparak üretime katılmak olarak gördü. Bu nedenle değişen paradigmalar sonucu kadının özgürleşmesinin çalışmayla eşdeğer olduğu anlayışı ön plana çıktı. Ev hanımları böyle bir durumda vazgeçilmesi gereken bir olgu olarak algılandı. Ev hanımları “evinde oturup hiçbir işe yaramayan” bireyler olarak görüldü.
MODERNİTE VE FEMİNİZM, EVLİLİĞİ KURBAN ETTİ
Ancak, günümüzde çalışan kadının her ne kadar ekonomik özgürlüğü varsa da, evin işlerini yine kadın yapmak zorunda kalıyor. Çalışmak ve ev hanımlığı yapmak kadınları nasıl etkiliyor?
Eğer bir evde kadınla erkeğin beraber çalışma zorunluluğu varsa evdeki işler yine kadına kalıyor. Onun evdeki rolü değişmiyor. Erkek ise yine ayağını uzatıp karısının işleri yapmasını bekliyor. Süreç kadının aleyhine işliyor. Erken yıpranmasına sebep oluyor. Fazla yıpranmayan erkek belli bir müddet sonra “dünyaya bir kez geldim, yaşamak istiyorum” diyerek eşinden ayrılmak istiyor ve yuvalar dağılıyor. Bu durumda kadın da mağdur oluyor. Yani kadın adına yapılan bir hareket ona zarar vermiş oluyor. Modernite ve feminizm, evliliği adeta kurban etti. Çünkü modernizm ve feminizmin kadın için yaptığı tanımlama kadının evindeki konumunu değiştirmedi.
Çalışan bayanlar açısından bunun bir çözümü var mı?
Böyle olmaması için evliliğin ilk aşamasında çiftlerin evde işleri paylaşması gerekiyor. Bir gün sen bulaşığı yıkacaksın, bir gün ben yıkayacağım gibi. Bunun açıkça konuşulması gerekiyor. Kadın eğer bu işleri yetiştiremiyorsa, erkek de evliliğinin yürümesi için bunu yapmak zorunda. Çamaşır yıkamak, ütü yapmak, çocukları yetiştirmek ev hanımının rutin işleri olduğu için kıymeti bilinmiyor. Bir süre sonra erkek kadına “bütün gün ben çalışıyorum sen çalışmıyorsun, evde oturuyorsun, yediğin önünde yemediğin arkanda” diyerek serzenişte bulunuyor ve bu bazı sorunların doğmasına sebep olabiliyor.
ERKEĞİN ZİHNİNE DUYGUYU, KADININ İSE ZİHNİNE MANTIĞI KATMASI GEREKİYOR.
Erkekler kadınların evde ne kadar çok çalıştığını ve sıkıntıya girdiğini görüyor. Buna rağmen ev hanımlarının işini küçümseme yoluna gidiyorlar. Bunun sebebi nedir?
Erkeğin dünyası iş odaklıdır. Evlilik çatışmalarının en büyük sebebi de budur. Evliliğin ilk dönemi dışında kadın çocuklarıyla ilgilenirken, erkek, işine konsantre oluyor ve bir müddet sonra birbirleriyle ilgilenmiyorlar. Bunun sonucunda çatışma yaşıyorlar. Erkeğin bakışı genellikle kâr-zarar hesabı anlayışındadır ve olaylara matematiksel bakar. Çünkü erkek, beyninin sol tarafını kullanır. Mantık ve muhakeme yönü gelişmiştir. Ancak evlilik süresince erkek kendinde eksik olan yönlerini geliştirirse kadını anlayabilir.
Kadını anlamak için erkeğin kendini geliştirmesi mi gerekli? Bunu biraz açabilir misiniz?
Erkekler olayların sonucuna bakar, sürece bakmaz. Estetik algılaması daha düşüktür. Mesela alışverişe gittiğinde erkek bir şeyin “ucuz ve kaliteli” olmasını isterken, kadın “hoş ve güzel” olsun der. Estetik algısı kadında daha öncedir. Kadın kendini iyi hissetmediği, problemin var olduğu bir anda sonuçtan çok süreçle ilgilenir, yani neyden çok nasıla bakar. Erkek, sorunu bir an önce çözmek isterken, kadın çözümden çok süreçle ilgilenir. Kadın, sıkıntıyı gidermek için sorunu çözmekten çok paylaşmayı ister. Biyolojik olarak bu böyledir.
Eğer kadınla erkek birbirini anlamak isterlerse yapması gereken şeyler vardır. Kadının sonuçlara daha önem veren bir anlayışı benimsemesi gerekirken, erkeğin de estetik algısını geliştirmesi gerekir. Bunu yaparlarsa çiftler birbirini tamamlar. Erkeklerin algı karakterli, atak ve cesur bir yapısı vardır. Kadın da genetik olarak çocuklara annelik yapmaya daha uygun olduğu için korkuya ve estetiğe duyarlıdır. Kadın beyni duygusal eğilimlidir. Ona göre programlanmıştır. Kadın ve erkeğin birlikte mutlu olması için erkeğin zihnine duyguyu, kadının ise zihnine mantığı katması gerekiyor. Böyle olmazsa aile arasında çatışma yaşarlar.
İÇ GÜZELLİĞİNİ ARTIRMAK YERİNE ESTETİK CERRAHLARA PARA HARCANIYOR
“Çocuklar Duymasın” adlı dizideki Meltem karakteri dışarıda çalışan, çocuklarıyla ve eşiyle ilgilenen, ona rağmen adeta manken gibi kendisine bakan bir ev hanımı rolünde oynamıştı. Sizce gerçek hayatta böyle bir durum söz konusu olabilir mi?
Meltem karakterinin devam edebilmesi için kadının biraz erkekleşmesi gerekiyor. Erkeğin de bu durumda biraz dişileşmesi gerekiyor. Bu yüzden modernizm dünyasında uniseksleşmeye doğru gidiş vardır. Kadın daha çok erkekleşip yaşarsa iş hayatında başarılı oluyor. Erkek de kadının evde bıraktığı kalan işleri yapmaya başlıyor.
Fakat bu dizilerde yaşananlar genellikle abartılı oluyor. Bahsettiğiniz tarzda bir ev hanımlığının bir ay sürebilmesi doğaldır, ancak bu aylarca süremez. Gerçek hayat dizide karikatürize edildiği gibi değildir. Bir süre sonra aile içinde sorunlar ve çatışmalar başlar. Modernite bu noktada vitrine ve dış görünüşe önem veriyor. Bu nedenle bir kadının karakter özelliğinden çok fiziksel özelliklerini ön plana çıkarttığı için onun kendini kötü hissetmesine sebep oluyor. “Manken gibi fiziğe sahip değilsem değersizim” diye bir düşünce oluşturuyor. Böyle olunca da iç güzelliğini artırmak yerine estetik cerrahlara para harcayarak kendini mutlu hissettirmek istiyor. Güzel görünme zaten kadının içinde var olan bir histir. Bu durum dış güzelliği çok yücelten kültürlerde “manken hastalıkları” gibi rahatsızlıklar ortaya çıkarıyor. Kişi kendisini kilolu olarak algılıyor. Modernizmin getirdiği görselliği abartmanın sonucunda ortaya çıkan bir durum bu...
Modernizmin getirdikleri evliliğe zarar verdi ve kadının mutlu olamamasına sebep oldu. Kişilik değişebilir, gelişebilir. Bir insanı insan yapan değerlerden yüzde 20’si dış görünüşse, bunun oranını yüzde 80 yaparsan “kişilik”, “iyi insan olmak”, “dürüst olmak” değersizmiş gibi görünür. Böyle kültürlerde “fiziğin iyiyse alkışlanırsın ve değer görürsün” şeklinde algı değişimi yaşandı ve bu değişim kadına zarar verdi. Aile içinde kadın mutsuzlaştı ve çatışmalar yaşanmaya başlandı. Bu da tabi evliliğe zarar veren bir anlayışı beraberinde getiriyor.
Meltem karakterinin gerçek hayatta ancak bir ya da birkaç ay sürecek ve çok az görülebilecek bir model olduğunu söylediniz. Bu model toplumun geneline yaygınlaştırılmaya çalışılırsa ne olur?
Diyelim ki o Meltem hasta olsa veya kanser tedavisi görmesi gerekse ne olacak? Toplumun yüzde 10'nunu ilgilendiren yaşam standartlarının toplumun genelini yansıttığını düşünmek doğru değil. Bu toplumda sadece gençler, sağlıklılar yok. Bu toplumda yaşlılar var, hastalar var, fakirler ve yaşama zorluğu çeken insanlar da var. Bu kesimi yok sayarak yapılan bir dizi o. Onları değersizleştirdiği için kötü hissettirmeye başlıyor. İnsanlar da onlara özenerek eşinin ya da annesinin onlara benzemediğini görüp bunu sorgulamaya başlıyor. Kocayı, eşine “sen neden onun gibi değilsin” dedirterek evde çatışmalara ve huzursuzluklara sebep oluyor bu dizi.
EV HANIMLIĞINI KÜÇÜLTMEK, PSİKOLOJİK SAVAŞ TAKTİĞİDİR
Hocam aslında bu soruyu sadece Meltem karakterini özele alarak sormuyorum. Televizyonda yayınlanan dizilerde evin hanımını oynayan karakterler genelde “Meltem” modelinde olduğu gibi gösteriliyor. Sizce bu dizilerin ev hanımlarının değerini yitirmesinde payı var mıdır?
Bu durum yani ev hanımlığını küçültmek, psikolojik olarak yapılan bir savaş taktiğidir. Kültürel, psikolojik savaş çeşidi vardır bu savaş sırasında. Bu savaş uzun vadeli ve stratejiktir aynı zamanda. Üstün kültürler kendilerinden altta kalan kültürleri kendine benzetmek için birtakım taktikler uygular. Bu tip üstün kültürler farklı olan insanları kendine benzetmek için onlardaki bazı değerleri yozlaştırıp küçülterek karşı tarafta aşağılık ve eksiklik duygusu oluşturmak isterler. Böylece kendisine benzetmeye çalışırlar. Bu, Hollywood kültürünün dünyada etkisini yaygınlaştırmak ve tüketimi artırmak için yapılan bir plandır. “Bir moda çıkaralım tüm dünya alsın” diyen bir tüketim ekonomisinin felsefesi vardır burada. Bunun için sinema etkili bir silah olarak kullanılıyor. Buradaki tek tipleşmede ve yozlaşmada sinemanın büyük bir etkisi var. Kadını iş hayatına sokup tüketime katarak ve hanımları cinsel sömürü objesi haline getirerek onların değerini azaltmaya çalışıyorlar. Bu şekilde insanların merak ve ilgisini bu yöne çekmeye çalışıyorlar. ABD, dünya nüfusunun yüzde 5’ni oluşturmasına rağmen kaynakların yüzde 25’ini kullanıyor. İnsanlar bunun farkına varamazsa bu üzücü durum devam edecektir.
İYİ ÇOCUK YETİŞTİRMEK VE ANNELİK YAPMAK İYİ BİR FABRİKA KURMAKTAN DAHA KIYMETLİDİR
Tüm bu psikolojik ve kültürel savaş ortamında, toplumun temel yapıtaşı olan ev hanımlarını korumak için fert ve devlet bazında ne gibi tedbirler alınmalı?
Bir kere ev hanımlarının özlerini kaybetmemeleri gerekiyor. İyi çocuk yetiştirmek ve annelik yapmak iyi bir fabrika kurmaktan daha kıymetlidir. Anneliğin değerini düşüren topluluklar kendilerine zarar veriyor. Anneliği bu yüzden en önemli meslek olarak görmek gerekiyor. Hatta devletimizin onlara zorunlu sigorta yapması gerekiyor. Bu onların özgüvenini artıran bir uygulama olacaktır. Böyle yapılırsa evde kadının çocuğuyla ilgilenmesi külfet olarak algılanmayacaktır. Çocukla ilgilenmek külfet olarak görüldüğü için bazı çocuklar anne babasını tanımadan büyüyorlar. Toplumlarda bekâr bireyler veya geç evlenen insanlar çoğalıyor. Böyle giderse bu, 50 sene sonra herhalde dünyanın sonuna sebep olur. Kaliforniya’da 3. cinsel kimlik eşcinsellik olarak ortaya çıktı, çünkü kimse evlenmiyor. Bu anlayışın neticesi olarak, bütün dünyanın burası gibi olduğu düşünülürse bu, dünyanın sonu olur. Aileyi dağıtarak bu işler yürümez. Hatta bazı aile terapistleri “evlenenlerin yarısı boşanıyor, başarısız bir kuruma yatırım yapılmaz, evlilik yapılmaz” diyerek nikâh karşıtı gruplara destek oluyorlar. Bunun bedelini çocuklar ödüyor.
“Ev hanımlığı” mesleği fedakârlık, adanmışlık gerektiren bir meslektir. Birçok ebeveyn buna tahammül edemeyerek çocuklarını bakıcıya teslim ediyorlar. Çocuklar bu nedenle anne ve babanın varlığından mahrum kalıyor ve mağdur duruma düşüyor. Psikolojisi tam oturmuyor. Bu nedenle biz, bakamayacak olanlara çocuk yapmalarını tavsiye etmiyoruz. Eğer çocuğu külfet olarak görüyorsanız onların sorumluluğunu taşıyamazsınız.
EV HANIMLARI, İŞİNİ DÜNYANIN EN İYİ MESLEĞİ GİBİ GÖRMELİ
“Ev hanımlığı”nın yeniden tanımlanması mı gerekiyor? Ev hanımlığına yüklenen anlam ve toplumun bakış açısı mı değersizleştiriyor onu?
Ev hanımlığına kelime olarak yüklenen anlam onu bir bakıma ucuz işçi gibi gösteriliyor. Erkek de bunu göremezse eğer, bunun sonucunda çatışma yaşanıyor. Aslında ev hanımlığını devletin meslek olarak tanımlaması ve bunun sigorta sisteminin içerisine dâhil edilmesi gerekiyor. Böyle yapıldığı takdirde bizim yapacağımız işler kolaylaşır, ev hanımlarının önemi artar. Üretimin “annelik” olduğunun kabul edilmesi gerekiyor.
Burada kadının yaptığı işi erkekler anlasa sorunlar çözülür. Kadınların sosyal yaşamda ve özel hayatında birçok rolü vardır. Evde, işyerinde, eşine ve çocuklarına karşı farklı roller üstlenir. Aynı şekilde erkeklerin de birçok yönü vardır. Baba, eş, iş adamı rolü vardır. Kadın evlendikten sonra sorumluluğunu ihmal edip evine değer vermezse ev kadınlığı kavramını yıpratmış olur.
Ev hanımlarının, işini dünyanın en iyi mesleği gibi görmesi gerekiyor. Nasıl evdeki kıyafetle dışarıdaki kıyafetimiz farklıysa, ev hanımının da farklı rollere bürünmesi en uygun olanıdır. Salonda misafir geldiğinde oranın protokolüne uygun hareket ederken, yatak odasında bir “kabare kızı” olmalıdır. Ev hanımlığını bulaşık yıkamak, yemek yapmak gibi görürsek eğer, onları zaten makineler de yapıyor. Kadının işini duygusal olarak yapması gerekiyor. Çocuklara annelik yapmak, evde birleştirici olmak duygusal bir hizmettir. Bu pek göze çarpmıyor ama eksikliğinde varlığı hissediliyor. İhmal edildiği zaman da boşanmalar ortaya çıkıyor. Çünkü çocuk yetiştirmek ağaç yetiştirmek gibidir. İyi çocuk yetiştiremiyorsa o aile bireylerinde problem vardır. Bunu gördüğümüz zaman ev hanımlığı en az “öğretmenlik” gibi önemli bir meslek olarak algılanacaktır. Bunun için ev hanımları onore edilmesi gereken insanlardır.
EV HANIMLIĞININ İSMİ “AİLE MÜHENDİSLİĞİ” OLABİLİR
“Ev hanımlığı” tabirinin içi gerek toplum gerekse fertler tarafından bir şekilde boşaltıldı. Artık bu meslek küçümsenir hale geldi. İnsanlar, aslında “Toplum Mühendisliği” diye bir meslek olmadığı halde kendilerini böyle ifade ederek şahsiyetlerine bir değer atfediyorlar. Ev hanımlığının ismini mesela “Aile Mühendisliği” şeklinde yeniden isimlendirmek buna verilen değeri tekrar kazandırır mı?
“Aile Mühendisliği” aslında ezber bozacağı için söylenebilir. Ama kabul edilip tutar mı bilemiyorum? “Aile Mühendisliği” konuyu tartışmak için söylenebilir. Ev hanımlığı meslek olarak ailenin bir bakıma iç işlerinde karar vericisidir. Onlara değerini belirtmek ve iyi hissetmelerini sağlamak için bu söylenebilir. “Ev hanımlığı” kariyer basamağı olarak görüldüğü takdirde daha da yararlı olabilir. Bu kavramları yeniden tanımlamak çok güzel bir düşünce tarzı olacaktır. Bunu düşündüğünüz için sizi kutluyorum.
ABD’de ideal aile tipinde ev hanımlığı ön plana çıkarılıyor. Bizde ise tam tersi bir durum söz konusu... Bunun sebebi nedir acaba?
1960’ların Avrupa’sında ev hanımları çalışan kadın gibi görüldü. Bu durum kadınlara zarar verdi. Kadınlar, erkeklerle eşit duruma gelmek için aynı ortamda daha çok bulunur hale geldi. Erkek feministlerinin hoşuna gitti bu. Evlilik ve nikâh olmadan birliktelik yaşadılar. Ama bu durumda kadın ve çocuk mağdur oldu. Bu, kadını ve çocuğu özgürleştirmekten çok yalnızlaştırdı. Şimdilerde işte bu yüzden aile bağlarını güçlendirmek istiyorlar. Bu kavramı kaybettikten sonra değerini ancak anlayabildiler. O yüzden de bazı çalışmalar yapıyorlar. Sosyal duygular zayıflayınca bunu tekrar kazandırmak için kadının evdeki değerini artırmak gerekli. Kadınlar kendilerini özgür hissettikçe ev hanımlığı kavramı hak ettiği yere kavuşacaktır. Ama bizim bu konuyu irdelememiz ve çözüm yolarına ulaşmamız gerekli... Amerika’da yapılan araştırmalarda ve tartışmalarda kadının özgürleşmesinin evindeyken ve ekonomik özgürlüğünün sağlandığı takdirde gerçekleştiği ortaya çıktı. Kadının çalışması değil, evinde olması, çocuklarının annesi olması ve özgür olması önemli bir faktördür.
Moral Dünyası-2008
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.