Said Nursi ile şiddet yanyana gelmez Paşa!

Said Nursi ile şiddet yanyana gelmez Paşa!

Tümgeneral Hıfzı Çubuklu'nun Türkiye gerçeğine ne kadar yabancı olduğu bir kez daha gözler önüne serildi

Ahmet Bilgi'nin haberi:

RİSALEHABER-Başta dini cemaatlere ve Said Nursi'ye hakaretler taşıyan Genelkurmayın kurduğu psikolojik harekât siteleri ile ilgili Tümgeneral Hızı Çubuklu'dan garip bir savunma geldi.

İnternet Andıcı şüphelilerinden Genelkurmay Adli Müşaviri Tümgeneral Hıfzı Çubuklu, "cebir ve şiddete dayalı radikal gruplar"a karşı site açıldığını söyledi.

Sabah yazarı Nazlı Ilıcak'a konuşan Çubuklu, söz konusu siteleri şöyle savundu:

"Kontrollü olsun, bu iş 4 siteyle yapılsın denildi. Terör meselesi, Ermeni konusu, irtica... İrtica denince yanlış anlaşılmasın, cebir ve şiddete dayalı radikal gruplardan söz ediyorum. Bunlardan, kurum içine sızanları takip açısından... Türk Silâhlı Kuvvetleri, bu sitelerle ilişkili görülsün mü, görülmesin mi konusu da tartışıldı. TSK dışında bu 4 sitenin oluşturulması kararı verildi."

nazli_ilicak_hifzi.jpgSAİD NURSİ VE NUR TALEBELERİNİ ŞİDDETLE ANMAK İFTİRADIR

Şiddeti dışlayan "müsbet hareket" kavramının mimarı, kendisi ve talebelerini "asayişi muhafaza memuru" olarak tanımlayan Said Nursi ve cemaati hakkında bu şekilde konuşan Tümgeneral Hıfzı Çubuklu'nun Türkiye gerçeğine ne kadar yabancı olduğu bir kez daha gözler önüne serildi.

Bugüne kadar hiç bir Nur talebesinin şiddete bulaştığı görülmezken "Genelkurmay Adli Müşaviri" sıfatını taşıyan bir tümgeneralin sözleri üzüntüyle karşılanırken, askeri eğitim sistemindeki düşman konseptinin çarpıklığını da bir kez daha ele verdi.

İŞTE MÜSBET HAREKETTEN BİR ÖRNEK

Bediüzzaman’ın vefatından önce Nur Talebelerine vermiş olduğu en son derste özellikle şiddeti dışlayan sözleri dikkat çekici. İşte Emirdağ Lahikası adlı eserinde yer alan o ders:

Aziz kardeşlerim,

Bizim vazifemiz müsbet hareket etmektir. Menfî hareket değildir. Rıza-yı İlâhîye göre sırf hizmet-i imaniyeyi yapmaktır, vazife-i İlâhiyeye karışmamaktır. Bizler âsâyişi muhafazayı netice veren müsbet iman hizmeti içinde herbir sıkıntıya karşı sabırla, şükürle mükellefiz.

Meselâ, kendimi misal alarak derim: Ben eskiden beri tahakküme ve terzile karşı boyun eğmemişim. Hayatımda tahakkümü kaldırmadığım, birçok hâdiselerle sabit olmuş. Meselâ, Rusya’da kumandana ayağa kalkmamak, Divan-ı Harb-i Örfîde idam tehdidine karşı mahkemedeki paşaların suallerine beş para ehemmiyet vermediğim gibi, dört kumandanlara karşı bu tavrım, tahakkümlere boyun eğmediğimi gösteriyor. Fakat bu otuz senedir müsbet hareket etmek, menfî hareket etmemek ve vazife-i İlâhiyeye karışmamak hakikati için, bana karşı yapılan muamelelere sabırla, rıza ile mukabele ettim. Cercis Aleyhisselâm gibi ve Bedir, Uhud muharebelerinde çok cefa çekenler gibi, sabır ve rıza ile karşıladım.

Evet, meselâ seksen bir hatâsını mahkemede ispat ettiğim bir müdde-i umumînin yanlış iddiaları ile aleyhimizdeki kararına karşı, beddua dahi etmedim. Çünkü asıl mesele bu zamanın cihad-ı mânevîsidir. Mânevî tahribatına karşı sed çekmektir. Bununla dahilî âsâyişe bütün kuvvetimizle yardım etmektir.

Evet, mesleğimizde kuvvet var. Fakat bu kuvvet, âsâyişi muhafaza etmek içindir.  وَلاَ تَزِرُ وَازِرَةٌ وِزْرَ اُخْرٰى  (En’âm Sûresi, 6:164; İsrâ Sûresi, 17:15; Fâtır Sûresi, 35:18; Zümer Sûresi; 39:7.) düsturu ile—ki “Bir câni yüzünden onun kardeşi, hanedanı, çoluk—çocuğu mesul olamaz”—işte bunun içindir ki, bütün hayatımda bütün kuvvetimle âsâyişi muhafazaya çalışmışım. Bu kuvvet dahile karşı değil, ancak hâricî tecavüze karşı istimal edilebilir. Mezkûr âyetin düsturuyla vazifemiz, dahildeki âsâyişe bütün kuvvetimizle yardım etmektir. Onun içindir ki, âlem-i İslâmda âsâyişi ihlâl edici dahilî muharebat ancak binde bir olmuştur. O da aradaki bir içtihad farkından ileri gelmiştir. Ve cihad-ı mâneviyenin en büyük şartı da vazife-i İlâhiyeye karışmamaktır ki, “Bizim vazifemiz hizmettir; netice Cenâb-ı Hakka âittir. Biz vazifemizi yapmakla mecbur ve mükellefiz.”

Ben de Celâleddin Harzemşah gibi, “Benim vazifem hizmet-i imaniyedir; muvaffak etmek veya etmemek Cenâb-ı Hakkın vazifesidir” deyip ihlâs ile hareket etmeyi Kur’ân’dan ders almışım.

Haricî tecavüze karşı kuvvetle mukabele edilir. Çünkü düşmanın malı, çoluk çocuğu ganimet hükmüne geçer. Dahilde ise öyle değildir. Dâhildeki hareket, müsbet bir şekilde mânevî tahribata karşı mânevî, ihlâs sırrıyla hareket etmektir. Hariçteki cihad başka, dahildeki cihad başkadır. Şimdi milyonlar hakikî talebeleri Cenâb-ı Hak bana vermiş. Biz bütün kuvvetimizle dahilde ancak âsâyişi muhafaza için müsbet hareket edeceğiz. Bu zamanda dahil ve hariçteki cihad-ı mâneviyedeki fark pek azîmdir.

www.RisaleHaber.com