Bediüzzaman: Bazı adamlar ve bir kısım vâizler o meyelânı kırdılar, o şevki de söndürdüler

Bediüzzaman: Bazı adamlar ve bir kısım vâizler o meyelânı kırdılar, o şevki de söndürdüler

Zira ilâ-yı kelimetullah şu zamada maddeten terakkiye mütevakkıf olduğunu bilmeyen

(Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin MÜNAZARAT eserinden bölümler.)

Bismillahirrahmanirrahim

Sual: Eskiden İslâmlar zengin, onlar fakirdiler. Şimdi her yerde kaziye bilâkistir. Hikmeti nedir?

Cevap: İki sebebi biliyorum:

Birincisi: لَيْسَ لِلاِنْسَانِ اِلاَّ مَا سَعٰى 1 olan fermân-ı Rabbânîden müstefâd olan meyelân-ı sa'y ve اَلْكَاسِبُ حَبِيبُ اللهِ 2 olan fermân-ı Nebevîden müstefâd olan şevk-i kesb—bazı telkinat ile o meyelân kırıldı ve o şevk de söndü.

Zira ilâ-yı kelimetullah şu zamada maddeten terakkiye mütevakkıf olduğunu bilmeyen; ve dünya مِنْ حَيْثُ هِىَ مَزْرَعَةُ اْلاٰخِرَةِ 3 cihetiyle kıymetini takdir etmeyen; ve kurûn-u vüstâ ile kurûn-u uhrânın ilcaatını tefrik eylemeyen; ve birbirinden gayet uzak, biri mezmum ve biri memduh olan tahsil ve kisbde olan kanaatiyle, mahsul ve ücretteki kanaatı temyiz etmeyen; ve birbirinden nihayet derecede baîd, hatta biri tembelliğin unvanı, diğeri hakikî ihlâsın sadefi olan iki tevekkülü—ki, biri, meşietin muktezâsı olan esbab arasındaki nizama karşı temerrüd hükmünde olan, tertib-i mukaddemattaki bir tevekkül-ü tembelâne; diğeri, İslâmiyetin muktezâsı olan, netice itibarıyla gerdendâde-i tevfik olarak vazife-i İlâhiyeye karışmamakla terettüp-ü neticede mü'minâne tevekküldür.

İkisini birbiriyle iltibas eden ve "Ümmetî! Ümmetî!" sırrını teferrüs etmeyen ve خَيْرُ النَّاسِ مَنْ يَنْفَعُ النَّاسَ 4 hikmetini anlamayan bazı adamlar ve bilmeyen bir kısım vâizlerdir ki, o meyelânı kırdılar, o şevki de söndürdüler.

Dipnot-1: "İnsan için ancak çalıştığının karşılığı vardır." Necm Sûresi, 53:39.
Dipnot-2: Çalışıp kazanan, Allah'ın sevdiği bir kuldur.
Dipnot-3: Âhiretin tarlası olması...
Dipnot-4: "İnsanların en hayırlısı onlara en faydalı olandır." el-Aclûnî, Keşfü'l-Hafâ, 2:463; el-Münâvî, Feyzü'l-Kadîr, 3:481, hadis no: 4044.

Said Nursî