Said Nursi:Müftülüğü devlet adamı düşünsün

Said Nursi:Müftülüğü devlet adamı düşünsün

Prof. Ahmet Akgündüz'den dev bir eser daha...

Prof Dr Ahmet Akgündüz, 3 ciltten oluşacak olan 'İslam ve Osmanlı Hukuku Killiyatı' eserinin ilk cildini yayınladı.

Osmanlı Kanunnameleri ve Hukuki Tahlilleri adlı 12 ciltlik kaynak eserinden sonra Prof. Dr. Ahmed Akgündüz şimdi de 3 cilt olarak planlanan  'İslam ve Osmanlı Hukuku Killiyatı' eserinin ilk cildini yayınladı.

Osmanlı Araştırmaları Vakfı Yayınları arasından çıkan eserin ilk cilti 1147 sayfadan oluşuyor. Akgündüz şunları söyledi:

İŞTE İSLÂM VE OSMANLI HUKÛKU KÜLLİYÂTI'NIN GİRİŞİ

Bugün dünya büyük bir köy haline gelmiş bulunmaktadır. Şu anda dünya dediğimiz bu büyük köyde 1,5 milyardan fazla Müslüman yaşamaktadır. Bunların bir kısmı dindar Müslümanlardır; ellerinden geldiğince İslamî hükümlere göre yaşamaya çalışmaktadır. Bu arada diğer bir kısım ise, dindar bir hayat yaşamamakla birlikte, bu kuralların Allah’dan (Kur’an), O’nun Peygamber’inin yorumlarından (Sünnet), yahut Müslüman hukukçuların icmâ'ından ve nihayet kıyas yoluyla İslam’ın temel kaynaklarından çıkarılan hükümler olduğuna inanmaktadırlar. Müslümanların çoğunluğu bu doğrultuda düşünmekte ve yukarıda zikredilen tespitlere katılmaktadırlar. Okuyucu şunu unutmamalıdır ki, Müslümanlar özel hayatlarında İslamî hükümlere göre yaşamalıdırlar; ama hiçbir Müslüman fert, kamu alanında İslam Hukukunun uygulamasından sorumlu değildir.

Burada unutulmaması gereken bir önemli husus da şudur: sadece yetkili Müslüman devletler ve hükümetler, İslam hukuku ile alakalı uygulama otoritesine sahiptirler. Müslüman bir fert, İslam hukukunu üçüncü kişilere karşı uygulama salahiyetine ve icra gücüne sahip değildirler.  İslam hukuku, hiçbir Müslüman ferdin İslam hukukunu üçüncü kişilere karşı uygulama salahiyetine ve icra gücüne sahip olduğunu söylememektedir. İslam hukuku açısından, bu konuda Müslüman bir ferdin cesur bir kahraman, nefret, terör ve tahrip sonucunu doğuran gayr-ı ahlakî ve gayr-i meşru plan ve tertipleri inceden inceye planlayan bir kişi olması hiçbir önem ve mana ifade etmemektedir. Sadece ve sadece özel bir eğitim almış ve yeterli vasıfları bulunan, ayrıca da Müslüman devletlerin yetkili makamları tarafından elinde yetki belgesi olan şahıslar, İslam hukuku konusunda fetva vermeye yetkilidirler. Her Müslüman fert asla Müfti olacak diye bir kural yoktur. Müfti olabilmek için çok ağır şartlar aranmaktadır. Bu sebeple Bediüzzaman konuyla ilgili Müslüman fertlere şu tavsiyede bulunmaktadır: “Biliyoruz ki, Kur’an’ın temel gayeleri ve genel prensipleri dörttür: tevhid, nübüvvet, haşir, adalet ve ibadet.” Adâlet hukuk demektir. Bediüzzaman başka bir Risalesinde de şunu ekler: “Bırakalım bizim ulul-emir olan devlet adamlarımız ve yetkili alimlerimiz bunu düşünsünler”.

Yine tekrar edelim ki, "yeni bir eser ancak yedi meseleden birini ele almalıdır: 1- Hiç yapılmamış bir şeyi ortaya koymak, 2- Eksik kalmış bir şeyi tamamlamak, 3- Anlaşılmaz bir şeyi anlaşılır kılmak, 4- Çok uzun bir eseri özetlemek, 5- Düzensiz bir eseri düzene sokmak, 6- Dağınık bir eseri bir araya getirmek veya 7- Yanlış bir şeyi düzeltmek (Şemseddin El-Babilî, öl. 1077 H.7)" Öyle sanıyoruz ki, bu eserde, bu yedi gayeden ekseriyeti, bir nebzecik de olsa, bulunmaktadır. Zira İslâm ve Osmanlı hukûkuna ait böyle bir mevzûat derlemesi henüz Türkiye'de yapılmış değildir. Sadece eşya ve borçlar hukûkunu ilgilendiren Mecelle bu eserde diğer hukûk dallarındaki çalışmalarla tamamlanmıştır. Âile ve miras hukûkunu ilgilendiren Kadri Paşa'nın kodu gibi benzeri eserler Arapça yahut İngilizce'den, Türkçe'ye çevrilerek anlaşılır kılınmıştır. Parça parça ve değişik dillerde bulunan kodlar, günümüz hukûk sistematiğine göre düzene sokulmuştur. Dağınık kodifikasyonlar bir araya getirilmiştir. Mukayeseli bir İslâm ve Osmanlı hukûku kodu meydana getirilmekle, İslâm ve Osmanlı hukûku hakkındaki yanlış ve subjektif kanaatler düzeltilmiştir. Kısaca İslam ve Osmanlı hukuku ile alakalı yüzde 90'ları bulan oranda bütün hukukî mevzuatı bir araya getiren tam bir kaynak ortaya çıkmış oldu.

OSMANLI KÂNÛNNÂMELERİ ADLI KİTABIMIZ ÖRFÎ HUKUK'U BU KİTAP İSE ŞER'Î HUKUKU TEMSİL ETMEKTEDİR

Hukûk tarihçilerinin ve tarihçilerin yakından takip eylediği ve 12 ciltte tamamlanmasını umut ettiğimiz Osmanlı Kânûnnâmeleri ve Hukûkî Tahlilleri adlı eserimiz, bütün dünya kütübhânelerinde haklı yerini ihraz etmiş bulunmaktadır. Ancak herkesin ve bilhassa hukûka vâkıf tarihçilerin haklı olarak şu soruları sordukları bize sözlü ve yazılı olarak ulaşmaya devam etmektedir. Bu 760 küsûr Kânûnnameyi incelediğimizde bunların sadece ve sadece genel manada bir hukûk sisteminin % 20'sine tekabül ettiğini ve asıl % 80'lik kısmın ortada kaldığını görüyoruz. Bu muğlak sorunun cevabı ne olabilir? Osmanlı Kânûnnâmeleri adlı eserimizin 1. Cildinde aslında bu soruya cevap vermiş bulunuyoruz. Ancak şimdi daha net cevap vermek gerekirse, bu 3000 küsur sayfayı aşacak olan üç ciltlik eser, bu sorunun gerçek manada cevabı olacaktır. Osmanlı'nın İslam hukukunu nasıl tatbik ettiğini, İslamî kanunlar incelendikten ve de bu kanun hükümleri, şer'iye sicilleri, Osmanlı arşiv belgeleri ve fetvâ kitapları ile mukayese edildikten sonra tam manasıyla anlaşılabilir.

OSMANLI HUKUKU İSLAM HUKUKU MUDUR?

Burada 1895 yılında Sultan II. Abdülhamid'e Osmanlı ve İslam Hukuku ile alakalı bir rapor sunan Hollanda'lı bir hukukçunun, Osmanlı Devleti ve İslam hukuku münasebeteinini tahlil eden tesbitlerini zikretmeden geçemiyeceğiz:

''Müslümanların şerî'ata (İslam Hukuku) verdikleri mana, bu kelimenin bizdeki kanun manasına benzemez. Bunların şerî'at dedikleri şey (şer'-i şerif), evvela Kur'an'dan, sâniyen fıkıh kitablarındaki şekliyle Sünnetten; sâlisen fetvâlardan yani fıkıh ilminde mütehassıs olan imam ve müçtehidlerin vermiş oldukları hukukî takrirlerden ibârettir. Gerçi Kur'an, şerî'atın üssü’l-esasıdır. Ancak bizdeki hakimler anayasa hükümlerine ne kadar az mürâcaat ederlerse, kadılar da o kadar Kur'ân'a ve tefsirlerine mürâcaat ederler. Zira Kur'an ve Sünnetteki hükümler dağınıktır. Osmanlı devletinde temel mevzû'ât, meşhur müçtehidlerin verdikleri fetvalar ve şer‘î hükümleri derleyen fıkıh kitaplarıdır, müçtehidlerin de birinci tabakası sahâbelerdir ve bunların ittifaklarına icma' denir. Kur'an, Sünnet ve icma', bütün hukukî hükümlerin aslı ve esasıdır. Diğer kanunların meşrû'iyet dayanağı da bunlardır. İslâm hukukunun dördüncü kaynağı da kıyasdır. Ancak bu ameliyeyi, ancak Kur'an, Sünnet ve icma' ile aklını tenvir etmiş ve bunların hükümlerine uymuş olanlar kullanabilirler.

İşte asıl İslâm kanunlarını tanzim edenler, büyük müçtehid hukukçulardır. Bunlar, Roma devletindeki hukukçulara benzerler. İslâm müçtehidleri, bizde kanun tanzim edenler gibi sadece manevî te'sirleri olmayıp ayrıca maddi iktidar vc nüfuzları da o derece gâlibdir ki, kadılar bile onların re'ylerine itaate, mecburdurlar. Ancak kadı'nın onun kadar ilim sahibi olması hali, bunun istisnasını teşkil eder. Bu iktidâr ve nüfûzları, devlet başkanınca verilmiş bir şey değildir; İslâm alimleri indinde kazandıklari haklı şöhretten ileri gelmektedir. Devlet reisi, bu gibi fakîhlerin re'ylerini resmen kabul ve tasdik etmekden başka bir şey yapamaz ve bunların re’ylerini hiçbir zaman mevki'-i tezekkür ve istişâreye koyamaz. Osmanlı Devletinde resmen ilk defa böyle bir fıkıh kitabının resmî hukuk kodu olarak kabulü “Mültek'al Ebhur” isimli kitap hakkında 1648 ve 1687 yıllarında vaki olmuştur. 1549'da vefât eden İbrahim Halebî’ye ait olan bu eser, IV. Mehmed’in emriyle Mevkûfât adıyla Türkçe'ye tercüme edilmiştir. Mülteka mecmuası, akâid, hukuk, ceza, aile hacr, hacz ve devletlerarası münâsebetlere ait olan hükümleri şâmildir. Bu sebeple Osmanlı Devleti'nin asıl kanunlar mecmuasıdır. Burada şu iki noktanın da bilinmesinde fayda vardır: ehl-i sünnet müslümanların kabul ettiği dört amelî mezhep vardır. Osmanlı Devleti, resmen Hanefi mezhebini benimsemiştir. İkinci husus, bu mezhebin hukukçuları hep aynı derecede nüfuz ve itibar sahibi değillerdir. Her müçtehid, kendisinden büyük bir fakihin re'yine uyar. Bu sebeple Mülteka kitabının resmen kabulünden beri, tedvin ve telif olunmuş fıkıh kitapları, tamamen mezkûr eserin şerhi ve izahı ile mahkemelerde esas alınan fetvalardan ibârettir.

Örf ve âdet kâideleri, şer‘-i şerifin hükümlerini tamamlayan bir kanun makamındadır. Buna rağmen kadı, örf ve âdet kaidelerine istinâden hüküm veremez. Meğer ki, fıkıh kitaplarında davaya ait şer‘î hüküm bulunmasın ve örfe mürâcaat edileceği belirtilmiş olsun.

Padişah da bir kanun yapabilir. Fakat bu kanun, şer‘-i şerifin teferruâtıdır. Asıl kanun, müçtehidlerin içtihadıyla Kur'ân ve sünnetten alınan fıkıh kitaplarındaki hükümlerdir. Buna göre, Osmanlı Devletinde şeyhülislâm tarafından veya hâkimler yahut müftilerden biri tarafından tasdik olunmamış hiçbir kanun, ferman ve irâde-i seniyye düstur'ul-amel olamaz. Padişah, müftülük icâzeti almış bir âlim ise, bu vasıfda bir padişahın tanzim edeceği nizamlar, ferman ve irâdeler, fetvâ alınmadan yürürlüğe girer. Padişah, arzu ettiği hallerde zorla istediği şekilde fetva alabilirse de bu hal, şer‘î hükümleri bozmuş olmaz. Avrupalılara göre, Osmanlı kanunları, padişahın keyfe mâ yeşâ emirlerinden ibarettir. Avrupa'da câri olan fikirlere göre, şerî'at-ı Muhammediye, padişah olan zâta, dilediği şekilde hareket etmek ve kanun vaz'etmek üzere tam yetki vermiştir. Padişahın irâdeleri kanuna bedeldir veyahut istediği gibi kanun yapar. Bu fikir, şer'-i şerif hakkında büyük bir bühtandır ve İslâm dininde masiyet ve büyük günahlardan sayılır.

Şer‘-i şerif, hem devlet ve hem de İslâm Padişahının sıfat ve iktidarını çok iyi tayin etmiştir. Ancak zaman ve zemine göre değişebilen idare tarzı ve memleketin sosyal, iktisadî ve idarî nizâmı hakkında pek az çerçeve hükümler vaz’ etmiştir. İşte İslâm padişahı kendisine tanınan yetki çerçevesinde sınırlı yasama gücünü, yukardaki manada kullanabilir. Bunun için Kanunî Sultan Süleyman, 1519 ve 1566 senelerinde mülkî ve askerî meseleler hakkında bir kanun tanzim buyurmuşlardır ki, bu kanun 1846 senesine kadar yürürlükte kalmıştır. Sonraları meydana getirilen nizâmât ile çoğu hükümleri tashih ve ta’dil olunmuştur.”[1]

Osmanlı Devleti'nin birçok belgesinde zikri geçen Şer'-i Şerîf ve Kânûn-ı Münîf ifadeleri bu soruyu cevaplandırmaktadır. 12 cildi bulacak olan kısım Kânûn-ı Münîf kısmıdır ki, genelde Kamu Hukûkundan Anayasa, İdare, Askeri Hukûk, Taʻzir Cezaları Ve Mali Hukûkun bazı konuları gibi alanları ve Özel Hukûktan ise sadece, Arâzî Hukûku ve Ülül-Emre havale edilen % 15'lik kısmını ihtiva etmektedir. İsteyenler bu dediklerimizi bahsettiğimiz Kânûnnameler ile mukayese edebilirler. Geriye kalan % 15 veya % 20'lik kısmın gerisinde kalan % 85 yahut % 80'lik hükümler ise, Şer'-i Şerîf denilen ve tamamen Fıkıh Kitaplarında yahut bunlardan istifâde olunarak taknin edilen Mecelle gibi kânûn kitaplarında mevcut olan hükümlerdir. İşte "Mukâyeseli İslâm ve Osmanlı Hukûku Külliyâtı" adlı bu eser daha evvel 1986 yılında ve akademik hayatımın ilk yıllarında hazırlanmış ve Şer'-i Şerîf hükümlerini derleme iddiasıyla yayınlanmış idi. Haklı olarak hem Türkiye'deki Üniversiteler ve hem de önemli dünya üniversiteleri kütübhânelerine girdi ve istifâdeye vesile oldu.

25 yılı bulan akademik hayatımız boyunca bu Şer'-i Şerîf kısmını da geliştirdik ve tamamlamaya çalıştık. Ancak önümüze tam bir külliyat çıktı. Bu sebeple kitabı iki ana kısma yani kamu hukûku ve özel hukûk kısımlarına ayırdık ve kamu hukuku kısmını müstakil cilt ve özel hukuk kısmını ise inşaallah iki ayrı cilt yapacağız;  eserin tamamı 3.000 sayfayı geçti ve ebadı da Osmanlı Kânûnnameleri ile aynı olan dev bir çalışma haline geldi. Bu cildin muhteviyatını çok kısa olarak tanıtacağız. Ancak ayrıntılı bilgiyi içindekiler kısmına bırakacağız. Bu yayındaki yenilikler ise çok önemli hale geldi. Sadece hukûkî metinleri tamamlamakla kalmadık ve her hukûk dalının başında o hukûki metinleri daha iyi anlayabilmek için nazarî esasları kitabımıza ilave ettik.

Üç büyük ciltte tamamlanacak olan bu eser, müftüler ve vâizler için bir fetvâ ve fıkıh el kitabı; hukuk tarihi öğrencileri ve araştırmacıları için tam bir başvuru eseri; İlahiyatçılar ve özellikle de İslâm Hukuku alanında merakı olanlar ve araştırma yapacaklar için olmazsa olmaz bir temel kaynak ve nihayet hukuk alanında çalışan hâkimler ve yasama organları üyeleri için ise tam bir mukayeseli hukuk külliyâtı olma özelliğini taşımaktadır. Zira Mecelle ve onu takib eden dönemleri içinde telif edilmiş bütün kanunlaştırma hareketlerinin meyvelerini, resmi ve gayr-ı resmi olanlarıyla birlikte bu eserde bulmak mümkün olacaktır.

 İslâm ve Osmanlı hukûkuna giriş kısmında evvela İslâm hukûku terimini, özellikleri ve diğer hukûk sistemleriyle münâsebetini; İslâm hukûkunun tarihi devirlerini; İslâm hukûkunun kaynaklarını; İslâm hukûkunun taksimi, tasnifi ve İslâm hukûku bibliyografyasını inceledik.

Eseri edinmek için:
Osmanlı Araştırmaları Vakfı -  0212 513 40 33 - osmanlisahafi.com

Timeturk