Bediüzzaman anayasal rejimi övmüştür
Risâle-i Nur Enstitüsü “Demokratik Anayasa Arayışları” konulu seminer düzenledi
Recep Bozdağ'ın haberi:
Anayasa Mahkemesi emekli üyesi Prof. Dr. Sacit Adalı, anayasanın bireye tanıdığı en büyük hakkın yaşama hakkı olduğunu belirterek, “Dinimizin ‘kul hakkı’ tanımlaması bütün hakları içinde barındırır. İlerleyen zamanlarda kul hakkı tabirinin de anayasamıza girmesini ümit ediyorum” dedi.
Risâle-i Nur Enstitüsü’nün düzenlediği “Pazar Seminerleri” kapsamında gerçekleştirilen “Demokratik Anayasa Arayışları” konulu seminere, Anayasa Mahkemesi üyeliğinden geçtiğimiz yıl emekli olan ve halen Turgut Özal Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanlığı görevini yürüten Prof. Dr. Sacit Adalı ile aynı fakültenin öğretim üyelerinden Prof. Dr. Ahmet Battal konuşmacı olarak katıldı.
Moderatörlüğünü Risâle-i Nur Enstitüsü Sekreteri Ahmet Dursun’un yaptığı seminerde, oldukça dinamik bir dinleyici topluluğu önünde demokratik bir anayasanın temel özellikleri tartışıldı.
ANAYASA TARTIŞMALARININ TEMELİ
Risâle-i Nur Enstitüsü Sekreteri Dursun, Türk modernleşmesinin de temel dinamiklerinden biri olarak tarihî bir derinliğe sahip olan anayasa geleneğinin çoğu kez totaliter ve devletçi zihniyete kurban edilmesinin, hazırlanan anayasaların bireye karşı devletin ya da devletçi geleneğin yanında yer almasının anayasa tartışmalarının temelini oluşturduğunu söyledi. Dursun, seminerde, bunun nasıl çözülebileceği, modern toplumlara yakışan ve özgürlükçü demokrasinin ilkelerini benimseyen bir anayasanın nasıl hayata geçirilebileceği, devlet temelli yaklaşımların bireyin hak ve özgürlükleri lehine nasıl sonuçlandırılacağı gibi temel sorularla birlikte, insan haklarına saygılı, temel hak ve özgürlükleri koruma altına alan bir anayasanın nasıl oluşturulabileceği hususunun konuşulacağını söyledi.
Seminerde ilk sözü alan Prof. Dr. Sacit Adalı, Cenab Şehabettin’in “Hürriyetin hakikî âşıkları esirler değil, hürlerdir” sözünü hatırlatarak, hürriyete olan düşkünlüğümüzü vurguladı. Hakkımızı, bizi yönetenlerin belirlediğini ifade eden Prof. Dr. Adalı, bugünkü mücadelenin artık kendi haklarımızı kendimizin belirlemek isteğinden doğduğunu belirtti. Prof. Dr. Adalı, yargının bağımsızlığı için tedbirler alındığını kaydederek, beyinlerin ve vicdanların bağımsızlığına dikkat çekti. Prof. Dr. Adalı, “Beyinler ve vicdanlar bağımlı ise, tarafsız olunamamışsa bağımsızlık mümkün değildir” dedi.
“DEVLET, MEMUR VE HİZMETKÂR OLMALI”
Devletin görevinin; vatandaşı avutmak, oyalamak olmadığını belirten Prof. Dr. Adalı, şunları kaydetti:
“Devletin asıl vazifelerinden biri vatandaşına kaliteli hizmet sunmaktır, vatandaşının ihtiyaçlarını karşılamaktır. Devlet memur ve hizmetkâr olmalıdır, aslolan bireydir, ferdin hak ve hukukudur. Anayasanın bireye tanıdığı en büyük hak yaşama hakkıdır. Dinimizin ‘kul hakkı’ tanımlaması bütün hakları içinde barındırır. İlerleyen zamanlarda kul hakkı tabirinin de anayasamıza girmesini ümit ediyorum. Anayasa konusunda toplumsal duyarlılığı ve sivil toplum kuruluşlarının isteği çok önemli. Kendimize düşen rolü ne kadar güzel yaparsak o kadar huzurlu oluruz.”
“‘BAHŞEDİLEN HAKLAR’ DÖNEMİ SONA ERDİ “
Prof. Dr. Adalı, yeni bir devre girildiğini vurgulayarak, devletler eliyle bahşedilen haklar döneminin sona erdiğini söyledi. Prof. Dr. Adalı, artık milletin ‘haklarımı ben istiyorum’ dediği döneme girdiğimizi belirterek, “Önceki anayasalar adeta hazırlop geldi. Yönetici zevat, darbeciler istediği tarzda bir anayasa hazırladı. Şimdi ise herkesin bir anayasa taslağı hazırladığı bir dönemdeyiz. Bu harika bir şeydir. Bu ben insanım, benim haklarım var dediğimiz dönemdir” dedi.
“Yeter söz milletindir” diyerek Demokrat Parti’nin insanımızı reaya sınıfından vatandaşlık mertebesine çıkardığına dikkat çeken Prof. Dr. Adalı, yeni dönemin pek çok yeniliği beraberinde getirdiğini, Meclisin anayasanın hazırlanma mekânı olduğunu, bizim de bu mekânın neresinde olduğumuzu sorgulamamız gerektiğini ifade etti. Prof. Dr. Adalı, “Bu benim anayasam diyebilmeliyiz, sivil anayasaya sahip çıkmalıyız. Toplum sivil anayasa hakkındaki düşüncesini, isteklerini mutlaka söylemelidir. Böyle olmazsa, sivil toplum işe müdahil olmazsa o anayasa yine bir lütuf olarak önümüze gelecektir” şeklinde konuştu.
BEDİÜZZAMAN ANAYASAL REJİMİ ÖVMÜŞTÜR
Prof. Dr. Ahmet Battal da Bediüzzaman’ın meseleye bakış açısını ortaya koymaya çalıştı. Bediüzzaman’ın, hukuk önünde eşitlik ilkesini benimseyen, temel hak ve hürriyetleri garanti altına alan, hakikî adalete ve fazilete dayalı bir sistemin taraftarı olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Battal, onun meşrûtiyet döneminde anayasaya, meşrûtiyete din adına sahip çıkan önemli isimlerden biri olduğunu vurguladı. Prof. Dr. Battal şunları kaydetti: “Bediüzzaman, anayasal rejimi övmüştür ve Müslümanların onu benimsemeleri için çalışmıştır. Bediüzzaman, hürriyeti vicdan prensibini kabul eden, din özgürlüğünü tanıyan bir devlet anlayışını benimser ve savunur. Her inanca eşit mesafede duran, saygı duyan ve hatta hizmet götüren bir laiklik anlayışını savunur. Bediüzzaman, ‘din hürriyetin ön şartıdır’ der ve dindarlığın da ön şartının samimiyet olduğunu vurgular.”
“ANAYASA TASLAĞI HAZIRLAYAN TEK DEVLET ÜNİVERSİTESİ”
Turgut Özal Üniversitesi olarak hazırladıkları anayasa taslağından da bahseden Prof. Dr. Battal, taslağın anayasanın başlangıç kısmında yer alan hukukun üstünlüğü vurgusuna dikkat çekerek, bu anayasanın mühim özelliklerinden birinin ‘yaratılanı Yaratandan ötürü sevmek, insanı âlemin en şerefli varlığı bilmek’ ilkeleriyle öne çıktığını söyledi. Prof. Dr. Battal, ayrıca, devlet üniversiteleri arasında tek anayasa taslağı hazırlayanların kendileri olduklarını da dikkat çekti. Yoğun ilginin olduğu seminer, soru ve cevaplarla son buldu.
Yeni Asya