Şu kainat sonsuz hakim bir Sanatkar ister
Günün Risale-i Nur dersi
Bismillahirrahmanirrahim
Nasıl ki bir kitap bahusus öyle bir kitap ki, her kelimesi içinde küçük kalemle bir kitap yazılmış; her harfi içinde ince kalemle muntazam bir kaside yazılmış kâtipsiz olmak son derece muhaldir. Öyle de, şu kâinat, nakkaşsız olmak, son derece muhal ender muhaldir. Zira bu kâinat öyle bir kitaptır ki, her sahifesi çok kitapları tazammun eder. Hattâ, her kelimesi içinde bir kitap vardır. Herbir harfi içinde bir kaside vardır.
Yeryüzü bir sahifedir; ne kadar kitap içinde var. Bir ağaç bir kelimedir; ne kadar sahifesi vardır. Bir meyve bir harf, bir çekirdek bir noktadır. O noktada koca bir ağacın programı, fihristesi var.
İşte, böyle bir kitap, evsâf-ı celâl ve cemâle, nihayetsiz kudret ve hikmete mâlik bir Zât-ı Zülcelâlin nakş-ı kalem-i kudreti olabilir. Demek, âlemin şuhuduyla bu iman lâzım gelir illâ ki dalâletten sarhoş olmuş ola...
Hem nasıl ki bir hane ustasız olmaz bahusus öyle bir hane ki, harika san’atlarla, acip nakışlarla, garip ziynetlerle tezyin edilmiş; hattâ herbir taşında bir saray kadar san’at derc edilmiş ustasız olmak, hiçbir akıl kabul edemez; gayet mahir bir san’atkâr ister. Bahusus, o saray içinde, sinema perdeleri gibi, her saatte hakikî menziller teşkil edilip, kemâl-i intizamla, elbise değiştirdiği gibi değiştiriyor. Hattâ, herbir hakikî perde içinde, müteaddit küçük küçük menziller icad ediliyor.
Öyle de, şu kâinat nihayetsiz hakîm, alîm, kadîr bir Sâni ister. Çünkü şu muhteşem kâinat öyle bir saraydır ki, ay, güneş lâmbaları, yıldızlar mumları, zaman bir ip, bir şerittir ki, o Sâni-i Zülcelâl her sene bir başka âlemi ona takıp gösteriyor. O taktığı âlemin içinde üç yüz altmış tarzda muntazam suretlerini tecdid ediyor, kemâl-i intizamla ve hikmetle değiştiriyor.
Yeryüzünü bir sofra-i nimet yapmış ki, her bahar mevsiminde, üç yüz bin envâ-ı masnûatıyla tezyin ediyor. Had ve hesaba gelmez envâ-ı ihsânâtıyla dolduruyor. Öyle bir tarzda ki, nihayet ihtilât içinde ve karışmış oldukları halde, nihayet derecede imtiyaz ve farkla birbirlerinden ayrılıyor. Başka cihetleri buna kıyas et. Nasıl böyle bir sarayın Sâniinden gaflet edilebilir? (Sözler, Onuncu Söz, Mukaddime)
Bediüzzaman Said Nursi
SÖZLÜK:
âlem : dünya
bahusus : özellikle
Cenâb-ı Hak : Hakkın ta kendisi olan şeref ve yücelik sahibi Allah
dalâlet : hak yoldan sapkınlık, inançsızlık
emin : güvenilir
evsaf-ı celâl ve cemâl : haşmet, yücelik ve güzellik vasıfları
fihriste : indeks, içindekiler
hakikat : gerçek
hâkim : hükmeden, idareci, yargılayan
hane : ev
harika : hayranlık veren
hikmet : herşeyin belirli gayelere yönelik olarak, mânâlı, faydalı ve tam yerli yerinde olması
izah edilen : açıklanan
kâinat : evren, yaratılmış herşey
kaside : şiir
kâtip : yazıcı
kudret : güç, kuvvet, iktidar
Kur’ân-ı Hakim : her âyet ve sûresinde sayısız hikmet ve faydalar bulunan Kur’ân
mâlik : sahip
millet-i küfriye : küfür milleti, kâfirler
muhal ender muhal : imkansızlık içinde imkansızlık
muhal : imkansız
mukaddime : başlangıç, giriş
muntazam : düzenli, tertipli
nakkaş : nakış yapan
nakş-ı kalem-i kudret : kudret kalemiyle yapılan nakış
nefs-i emmâre : insanı devamlı kötülüğe ve yasak şeylere teşvik eden duygu
nihayetsiz : sonsuz
şakirt : talebe, öğrenci
şuhud : görülme
tazammun etmek : içine almak, içermek
tilmiz : talebe, öğrenci
ümmet-i İslâmiye : İslâm ümmeti, Müslümanlar
Zât-ı Zülcelâl : sonsuz yücelik ve haşmet sahibi olan Zât, Allah
Alîm : herşeyi hakkıyla bilen, sonsuz ilim sahibi Allah
bahusus : özellikle
bil’asâle : bizzat
cihet : yön, taraf
cilve : parıltı, yansıma
dalâlet : hak yoldan sapkınlık, inançsızlık
derc edilmek : yerleştirilmek
divanelik : delilik, akılsızlık
envâ-ı ihsânât : bağış ve nimetlerin çeşitleri
envâ-ı masnûat : sanat eseri varlık türleri
evsaf-ı kemâl : mükemmel vasıflar, nitelikler, sıfatlar
gaflet : umursamazlık, duyarsızlık
had ve hesaba gelmemek : sonsuz ve sınırsız olmak
hakikat : gerçek mahiyet, asıl, esas, içyüz
hakikî : gerçek
Hakîm : herşeyi hikmetle yaratan Allah
Hâlık-ı Zülcelâl : haşmet sahibi yaratıcı Allah
hezeyan : saçmalama
hikmet : herşeyin belirli gayelere yönelik olarak, mânâlı, faydalı ve tam yerli yerinde olması
icad edilmek : var edilmek, yaratılmak
ihtilât : karışıklık
imtiyaz : farklılık
inkâr : kabul etmeme, inanmama, yok sayma
Kadîr : herşeye gücü yeten, sonsuz güç ve kudret sahibi Allah
kâinat : evren, yaratılmış herşey
katarat : damlalar
kemâl-i intizam ve hikmet : tam ve mükemmel bir düzenlilik ve hikmet
kemâl-i intizam : tam ve mükemmel bir düzen
mahir : maharetli, becerikli
menzil : ev, mekân, konak
muhteşem : ihtişamlı, görkemli
muntazam : düzenli
müşahede edilmek : görülmek
müteaddit : çeşitli, birçok
nihayetsiz : sonsuz
Sâni : herşeyi san’atla yaratan Allah
Sâni-i Zülcelâl : sonsuz haşmet sahibi ve herşeyi sanatla yaratan Allah
sıravâri : sıralı
sofra-i nimet : nimet sofrası
suret : şekil, görüntü
tasdik etmek : doğruluğunu kabul etmek, onaylamak
tecdid : yenileme
teşkil edilmek : meydana getirilmek
tezyin : süsleme
zerrecik : atom, maddenin en küçük parçası
ziynet : süs