Marks dinsizleştirdi Said Nursi dinselleştirdi
Bir çok felsefeciden örnekler veren Soyer, Marks ile Bediüzzaman arasındaki farka dikkat çekti
Risale Haber-Haber Merkezi
Cumhuriyet gazetesi yazarı Işık Kansu’nun “ilmin islamileşmesi” üzerine yaptığı eleştiriye Prof. Dr. Ahmet Nebil Soyer cevap verdi. Bir çok felsefeciden örnekler veren Soyer, Marks ile Bediüzzaman arasındaki farka dikkat çekti.
Prof. Dr. Ahmet Nebil Soyer’in “Işık Kansu ile ‘Zihnin Yeniden İnşası ve İlmin İslamileşmesi’ Üzerine” başlıklı cevabi yazısı şöyle:
Sayın yazar, ilmin dinsizleştirilmesi üzerine batı felsefe ve ilim tarihi büyük münakaşalar geçirmiştir. İlim felsefesi batıda iki kola ayrılmış. Marks ilmin nihilist bir vadide inşası için Demokritos’un ve Epikürosun Felsefelerinde Atom konusunu doktora tezi olarak yapmış. Maddenin en küçük yapı taşı olan atomun içindeki olayları harici bir güce vermemiş, bütün canlıları büyük bir düzen ve ilim içinde inşa eden ve her canlının vücuduna girip onun fizyolojisine ve manasına göre şekillenen atomu Allah’tan bağımsız ilah yerine ikame etmiş. Bütün mahlukatı gören ve onların birbiriyle ilişkilerine göre adım atan o varlığın tuğlasını bütün kainatı gören bir göz gibi yorumlayarak dinsizliği ve nihilizmi yaymış, Marksizmin felsefi ayağını oluşturmuştur. Bu yüzden doktor olduktan sonra Marks üniversiteden atılmış, o da bu hızla işçi sorunları ile ilgilenmiş, Marksizmin diğer ayaklarını inşa etmiştir. Muvahhid filozoflar ve kilise babaları bu dinsiz fikirlerinden dolayı onun üniversiteden atılmasını sağlamışlardır.
Bediüzzaman atom konusunu özellikle seçmiş ve eserlerinin birçok yerinde atom, yani zerrenin büyük bir ilim ve hikmet ile bütün varlığın birbiri içinde, birbiri ile ilişkili olan yapısını yine bütün mahlukatı bütün halleriyle gören biri tarafından yönetildiğine büyük önem vererek anlatmıştır. Şimdi Marks ilmi dinsizleştirip ve bütün kainatın büyük bir denge, armoni ve toplu düzen içinde yaratılmasını varlık dışı bir güce değil de kendine vermesi ile ne yapmışsa Bediüzzaman da varlığın atomun, hücrenin faaliyetlerini bir büyük fizik ve kimya alimi gibi anlatmış ve bir zerrenin bölünmesinde sekiz türlü hareket meydana geldiğini nazara vermiş, zerrenin içinde hareketlerin düzenini, girdiği mahlukun vücuduna göre şekillenmeyi, girdiği azanın şekline göre biçimlenmeyi ve kainatın genel yapısına aykırı olmamak gibi durumlarını nazarı itibara alması bilgiyi dinselleştirmek değil, ondan onu yapan ve nihilist ve materyalist alimler tarafından Allah’a açılan kapıları kapatılan ilimi Allah ile bağlantısını kurarak kainatı bir tesadüf değil mantıklı bir faaliyet içinde olduğunu anlatmaktır.
İlimlerden mesela bulutun yağmuru getirmesi konusunda “sonra gözünü çeker aklına bakar görür ki atılmış bir pamuk gibi şuursuz ve ilimsiz bulut bizi bilip imdadımıza koşmaz” der. Bulutun yaptığı yağmur olayını bulutun cansız ve şuursuz zerreleri nasıl bilsin, insanın yağmura hayatın suya ihtiyacını nasıl suyun zerreleri bilsin. Suyun dışında bir güç suyu semadan bir düzen içinde indirip her canlıya bir denge ve terazi ile dağıtıp hayatı inşa ediyor. Bunu ya Allah yapacak ya da her zerre bir ilah olacak. Şimdi bu maddeyi Tanrının varlığı inşa ettiği tuğla mesabesinden onun yerine koymak ne kadar akıllıca bir hareket.
Alpaslan Açıkgenç zihnin ve fikrin yeniden inşası derken ilimleri Allah’tan bağımsız gören anlayışa karşı onların Allah’ın inşa ettiği düzenli oluşumlar olduğunu ve ilimlerin birbiri ile münasebeti ile hayatı devam ettirdiğini söylemiyor, olanı açıklıyor. Birkaç yüzyıldır insanları evren içinde yalnız ve başıboş gören nereden geldiğini nereye gideceğini bilmeyen Latince kovadis denen bu büyük insan sorununu insanın bir ilmi oluşum ile yeryüzüne geldiğini ve buradan daha mükemmel bir yere gideceğini söylemek bilgiyi İslamileştirmek mi hayır onu aklileştirmek ve mantıklı hale getirmektir.
Newton fizikçiler içinde Allah’a inanan bir büyük adam. Kendisine “siz büyük şeyler buldunuz büyük sırlar açıkladınız” dendiğinde “Allah’ın sırlar okyanusunda birkaç taş buldum, daha çok sırlar mevcut bu sırlar okyanusunda” demiş. John Belamy Forster Marks’ın Ekolojisi isimli kitabında dinsizlik ve nihilist fikirlerinin nasıl kilise ve dindar filozoflar tarafından eleştirildiğini anlatır. Bu kitaba bakabilirsiniz. Schelling’in Felsefesine bakabilirsiniz, Leibniz’e bakabilirsiniz, hatta diplomasına “Bismillah” diye bir kayıt koyduran Kant’a bakabilirsiniz. Bu insanlar yeni bir şey getirmiyorlar, Allah’tan kaçırılan bir milleti, Allah’tan ve tevhidden kaçırılan bir ilimi yerine getiriyorlar. Bu kurumlar birilerinin çiftliği olarak yıllarca devam etti, eğer makul fikirler üretseydi Türkiye bugün neyin eşiğine geldiği malum. Hem bu kurumlar toplumsal değişmeye paralel olarak değişirler giden gelen de değişir, niye tahammül edemiyorsunuz?
Kur’an da yeryüzündeki faaliyetlere, arz ve semaya, canlıların hareketlerine, bulutların devamına, rüzgarın tasrifine, insanın yaratılışına ve daha birçok kozmik ve beşeri olaya dikkat çeker ve akıllı insanların bunlardan Allah’ın varlığına giden kapıları göreceğini söyler. Ona da bakabilirsiniz. Marks bile varolan her şeyin acımasızca eleştirilmesini söylüyor ama siz eleştirmiyorsunuz, sadece aşağılıyorsunuz. İlimin iki kapısı vardır biri Allah’a diğeri dinsizliğe açılır. Allah bunu insanları denemek için böyle yapmış, insanlar inanmanın getirdiği sorumluluktan kaçmak için olmayan kapıdan dışarı çıkarak, kendilerini bir tesadüf oyuncağı haline getiriyor.
Bediüzzaman tıp ilmini 32. Söz isimli eserinin birincı kısmında Allah’a açılan kapıları ile anlatır, astronomi ile ilgili yine Allah’a açılan kapıları göstererek meşgul olur. Fizyoloji, Biyoloji, Zooloji daha onlarca ilim ile Allah arasındaki kapıları açar ve gösterir. Bu büyük bir din alimi olduğu kadar bir fen ve bilim yorumcusu, lütfen okuyun. Dünya ve Türk solunun en büyük argümanı eleştiri iken siz hiçbir konuda nesnel eleştiri yani verilere ve örneklere dayanan eleştiri yapmıyor, çekememezliğinizden dolayı bu insanları horluyorsunuz. Lise öğrencilerine “Sizin okuduğunuz her fen kendi hususi lisanı ile Allah’tan bahseder, muallimleri değil onları dinleyiniz” der. Fen bilimlerinin on yedi değişik yorumunu yapar, fenni dinsizlik olarak gören çevreler için “Avrupa fen ile barıştı ileri gitti, biz küstürdük geri kaldık” diyor. Lütfen okumadan bu büyük adama ilişmeyin.
Şimdi gözlemden dine gitmeyi dini bir laboratuvar gibi incelemeyi dünya ondan öğrendi. Kainatta bir faaliyet, faaliyetin arkasından bir hallakiyet yaratma, onun arkasından her canlıya uygun bir biçim verildiğini biçim ile yeryüzüne gelen canlının ise hemen ihtiyaçlarının temin edildiğini böylece faal, Hallak, Fettah ve Vehhab bir Tanrı’nın varlığını anlatır. Bütün bunlar zihnin yeniden nihilist ve ateist vadiden varlığı anlamlandıran tevhid yoluna getirmektir. Bunun yanlış yorumlanacak nesi var?
İsa’nın Hayıtı diye bir eser yayınlanır ve Avrupa’da 1800 yıllarda çok satar. Marks buna çok içerler ve Ateizm diye dergi çıkarmak ister. Daha sonrada ateizmi bir sistem haline getirmeye çabalar. Bunlar ilmi dinsizleştirmek iken Bediüzzaman haklı olarak ilmi ateist vadiden ilmin ve ilahi tasarımın alanına getiriyor bunu eleştirmeye ne gerek var? Bu topraklardan bütün nihilist ve ateist ve natüralist ve hatta idealist felsefeyi eleştiren ve hem kiliseyi hem camii hem batının teolojisini hem bizim dinimizi büyük tehlikeden kurtaran bu adama sevinmeliyiz ve bu topraklardan çıktığı için memnun olmalıyız.
Adımız miskindir bizim
Düşmanımız kindir bizim
Biz kimseye kin tutmayız
Cümle alem birdir bize.