Sevgili Nur talebelerine beyan ediyorum ki
Günün Risale-i Nur dersi
Bismillahirrahmanirrahim
Muhterem, sevgili, mübarek kardeşlerim Risale-i Nur talebelerine beyan ediyorum ki:
Risale-i Nur, nurdan bir ibrişimdir ki, kâinat ve kâinattaki mevcudatın tesbihatları onda dizilmiştir.
Risale-i Nur âhize ve nâkile ile mücehhez bir radyo-yu Kur’âniyedir ki, onun tel ve lâmbaları, âyine, tel ve bataryaları hükmündeki satırları, kelimeleri, harfleri öyle intizamkârane ve îcazdârâne bast edilmiştir ki, yarın her ilim ve fen adamları ve her meşrep ve meslek sahipleri, ilim ve iktidarları miktarında âlem-i gayb ve âlem-i şehadetten ve ruhaniyat âleminden ve kâinattaki cereyan eden her hâdisattan haberdar olabilir.
Risale-i Nur mü’minlere; Kur’ân’dan hedâyâ-yı hidâyet, kevneyn-i saadet, mazhar-ı şefaat ve feyz-i Rahmândır.
Risale-i Nur, kâinata baharın feyzini veren bir âb-ı hayat ve ayn-ı rahmet ve mahz-ı hakikat ve bir gülzar-ı gülistandır.
Risale-i Nur lütf-ü Yezdan, kemal-i iman, tefsir-i Kur’ân ve bereket-i ihsandır.
Risale-i Nur, kâfire hazân, münkire tufan; dalâlete düşmandır.
Risale-i Nur bir kenz-i mahfî ve bir sandukça-i cevher ve menba-ı envardır.
Risale-i Nur hakaik-i Kur’ân ve mirâc-ı imandır.
Risale-i Nur Kur’ân ve hadisten sonra sertac-ı evliya, sultanü’l-eser ve zübdetü’l-meâni ve atâyâ-yı İlâhî ve hedâyâ-yı Sübhânî ve feyyaz-ı Rahmânîdir.
Risale-i Nur bir bahr-i hakaik ve bir sırr-ı dekaik ve kenzü’l-maarif ve bahrü’l-mekârimdir.
Risale-i Nur hastalara şifahane-i hikmet ve mâ-i zemzem, sağlara maişet-i hakikat ve rih-ı reyhan ve misk-i anberdir.
Risale-i Nur mev’id-i Ahmedî (a.s.m.) ve müjde-i Haydarî (r.a.) ve beşaret ve teavün-ü Gavsî (k.s.) ve tavsiye-i Gazalî (k.s.) ve ihbar-ı Fârukîdir (k.s.).
Risale-i Nur şems-i Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyanın elvan-ı seb’ası, Risale-i Nur’un menşur-u hakikatinde tam tecellî ettiğinden, hem bir kitab-ı şeriat, hem bir kitab-ı dua, hem bir kitab-ı hikmet, hem bir kitab-ı ubudiyet, hem bir kitab-ı emr ü dâvet, hem bir kitab-ı zikir, hem bir kitab-ı fikir, hem bir kitab-ı hakikat, hem bir kitab-ı tasavvuf, hem bir kitab-ı mantık, hem bir kitab-ı ilm-i kelâm, hem bir kitab-ı ilm-i ilâhiyyat, hem bir kitab-ı teşvik-i san’at, hem bir kitab-ı belâğat, hem bir kitab-ı isbat-ı vahdaniyet, muarızlarına bir kitab-ı ilzam ve iskâttır.
Risale-i Nur Kur’ân semalarından bir sema-yı mâneviyenin güneşleri, ayları ve yıldızlarıdır. Nasıl ki zahiren, perde-i esbab olan güneşten, kamerden ve kevkeb-i münîrden bütün kâinat tenevvür ve tezeyyün ve bütün eşya neşvünema ve hayat buluyor.
İşte Risale-i Nur da Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyandan alıp saçtığı şuâlarla bütün âleme, hayat; ve âdeme, kâmil insan; ve kulûbe, neş’e-i iman; ve ukule, yakîn bir itminan; ve efkâra, inkişaf-ı iman, ve nüfusa, teslim-i rıza ve candır. O sema-yı mâneviyeyi bazan ve zahiren bihasbilhikmet âfâkî bir bulut kütlesi kaplar. O celâlli sehabdan öyle bir bârân-ı feyz-i rahmet takattur eder ki, sümbüllenmeye müstaid tohumlar, çekirdekler, habbeler o sıkıcı ve dar âlemde gerçi muztarip olurlar, o sıkılmaktan üzerlerindeki kışırları çatlar ve yırtarlar; o anda bulutlar da ufuklara çekilip nöbetçi vaziyetinde beklemesi bir imtihan-ı Rabbânî ve bir inkişaf-ı feyezanî ve bir rahmet-i nuranîdir ki, evvelceki bir habbe, bir çekirdek yeniden taze bir hayata iştiyakla ve neş’e-i inkişafla meyvedar koca bir ağaç suretini alır ve (1) يُبَدِّلُ اللهُ سَيِّئَاتِهِمْ حَسَنَاتٍ sırrına mazhar olurlar.
Evet, yirmi senedir devam eden şu mevsim-i şita, inşâallahu teâlâ nihayet bulmuş ola... Dünyaya yeni ve feyizli bir fasl-ı nev bahar gele ve âlemin yüzü nur ile güle...
Risale-i Nur Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyânın taht-ı tasarrufunda olduğundan, ona uzanan, ilişmek isteyen her el kırılır ve her dil kurur. Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyânın (2) وَمَا اَرْسَلْنَا مِنْ رَسُولٍ اِلاَّ بِلِسَانِ قَوْمِهِ kavl-i şerifinin îma ve işâratından şu devrede Türk lisanının sadmeler geçirmesine bakılırsa, Risale-i Nur, Türkçede, lisan üzerinde de imam olacağına, yani yarın hâlis Türkçe olan Risale-i Nur’un kesb-i imtiyaz edip diğerlerini terk edeceklerine dair işaret-i Kur’âniyedendir demiş olsam, hatâ etmemiş olurum zannederim.
Başta Üstadımız olduğu halde bilumum kardeşlerimize samimî selâmlarımla arz ve hürmetler eyler, mübarek bayramlarını tebrik ve tes’id eylerim. Üstadım hakkında birşey yazamadım. Çünkü veraset-i Muhammediye (a.s.m.) makamında olan bir zât-ı âli-kadr hakkında ne diyebilirim? Ona Hasan Feyzi Efendi kardeşimizin sözlerini tekrar etmekten başka birşey bilmem.
Milâs ve havalisi Risale-i Nur talebeleri namına duanıza muhtaç
Halil İbrahim (r.h.)
(Halil İbrahim’in Risale-i Nur hakkındaki parlak fıkrasının sonunda kaydedilip, ikisi beraber Emirdağı mektuplarının âhirlerinde kaydedersiniz. Bu zât, Risale-i Nur’un çok eski ve çok sadık ve çok fedakâr bir şakirdidir. Risale-i Nur’a hitap ederek bu mektubu yazmış. (3) (هٰذَا مِنْ فَضْلِ رَبِّى )
Said Nursî
1:“Allah onların günahlarını silip yerlerine iyilikler verir.” Furkan Sûresi, 25:70.
2:“Her peygamberi Biz kendi kavminin lisanıyla gönderdik.” İbrahim Sûresi, 14:4.
3:Bu Rabbimin bir ihsânıdır. (Emirdağ Lâhikası-1, 60)
SÖZLÜK:
makam : derece
hüsn-ü zan : güzel düşünce
muhterem : hürmete lâyık, saygıdeğer
beyan : açıklama, anlatım
ibrişim : bükülmüş ipek, ipekten yapılmış iplik
kâinat : evren, yaratılan her şey
mevcudat : var edilenler, varlıklar
tesbihat : Allah’ı her türlü kusurdan yüce tutarak şanına lâyık ifadelerle anma
âhize : alıcı
nâkil : ileten, verici
mücehhez : donatılmış
radyo-yu Kur'âniye : Kur’ân radyosu, Kur’ân’ın sesi, yayını
intizamkârane : düzgün bir şekilde
îcazkârâne : az sözle çok mânâlar anlatarak, vecîz bir şekilde (bk. v-c-z)
bast etme : döşeme, yayma, serme
meşrep : hareket tarzı, metot
iktidar : güç, kudret
âlem-i gayb : gayb âlemi, görünmeyen âlem
âlem-i şehadet : yaşadığımız, görünen âlem
ruhaniyat : ruhanî olan varlıklar, maddî yapısı olmayan varlıklar
âlem : dünya, evren
cereyan etme : meydana gelme
hâdisat : hâdiseler, olaylar
mü'min : Allah’a inanan
hedâyâ-yı hidâyet : doğru yola ulaştırıcı hediyeler, ihsanlar
kevneyn-i saadet : iki dünya saadeti; dünya ve âhiret mutluluğu
mazhar-ı şefaat : şefaate nail olma, erişme
feyz-i Rahmân : kullarına karşı çok merhametli olan ve rahmet eserleri bütün varlık âlemini kuşatan Allah’ın lûtfu, ihsanı
feyiz : bolluk, bereket, lûtuf
âb-ı hayat : hayat suyu
ayn-ı rahmet : rahmetin ta kendisi
mahz-ı hakikat : gerçeğin ta kendisi
gülzar-ı gülistan : gül bahçesi
lütf-ü Yezdan : Cenâb-ı Hakkın lütfu, ihsanı
kemâl-i iman : tam ve mükemmel bir iman
tefsir-i Kur'ân : Kur’ân tefsiri; Kur’ân-ı Kerimi mânâ bakımından açıklayan, yorumlayan kitap
bereket-i ihsan : ilâhî ihsanın bereketi
kâfir : Allah’ı veya Allah’ın kesin olarak bildirdiği şeylerden birini inkâr eden kimse
hazân : güz, sonbahar
münkir : inanmayan, inkar eden
dalâlet : hak yoldan ayrılma, sapkınlık
kenz-i mahfî : gizli hazine
sandukça-i cevher : mücevher kutusu
menba-ı envar : nur, ışık kaynağı
hakaik-i Kur'ân : Kur’ân’ın hakikatleri, esasları
mirâc-ı iman : iman merdiveni
hadis : Peygamber Efendimizin (a.s.m.) mübarek söz, fiil ve hareketi veya onun onayladığı başkasına ait söz, iş veya davranış
sertac-ı evliya : velîlerin baş tacı
sultanü'l-eser : eserler sultanı
zübdetü'l-meâni : mânâların özü
atâyâ-yı İlâhî : Allah’ın bağış ve ihsanları
hedâyâ-yı Sübhânî : her türlü kusur ve noksandan uzak olan Allah’ın hediyeleri
feyyaz-ı Rahmânî : kullarına karşı çok merhametli olan ve rahmet eserleri bütün varlık âlemini kuşatan Allah’ın feyiz, bereket ve ihsanı
bahr-i hakaik : gerçekler denizi
sırr-ı dekaik : inceliklerin sırrı; Kur’ân ve imanın ince hakikatlerinin sırrı
kenzü'l-maarif : bilgi hazinesi
bahrü'l-mekârim : kerem ve iyilikler deryası
şifahane-i hikmet : hikmet şifahanesi
mâ-i zemzem : zemzem suyu
maişet-i hakikat : hakikat gıdası
rih-ı reyhan : hoş ve güzel kokulu rüzgâr
misk-i anber : güzel koku
mev'id-i Ahmedî : Peygamber Efendimizin (a.s.m.) geleceğini müjdelediği haber
müjde-i Haydarî : Hz. Ali’nin müjdesi
beşaret ve teavün-ü Gavsî : Abdülkadir Geylanî’nin (k.s.) mânen yardımı ve müjdesi
tavsiye-i Gazalî : İmam-ı Gazalî’nin (k.s.) tavsiyesi
ihbar-ı Fârukî : hicri ikinci bin yılın müceddidi İmam-ı Rabbânî Ahmed el-Fârukî es-Sirhindî’nin (k.s.) bildirdiği, haber verdiği kişi
şems-i Kur'ân-ı Mucizü'l-Beyan : açıklamalarıyla mu’cize olan, benzerini yapmakta akılları âciz bırakan Kur’ân güneşi
elvan-ı seb'a : yedi renk
menşur-u hakikat : hakikatlerin neşredilmesi, ilân edilmesi
tecellî : yansıma
kitab-ı şeriat : kanun kitabı
kitab-ı dua : dua kitabı
kitab-ı hikmet : hikmet kitabı; her şeyin belirli fayda ve gayelere yönelik olarak tam yerli yerinde olduğunu bildiren kitap
kitab-ı ubudiyet : ubudiyet, kulluk kitabı
kitab-ı emir ü dâvet : emir ve dâvet kitabı
kitab-ı zikir : zikir kitabı
kitab-ı fikir : fikir kitabı
kitab-ı hakikat : hakikat kitabı
kitab-ı tasavvuf : tasavvuf kitabı
kitab-ı mantık : mantık kitabı
kitab-ı ilm-i kelâm : kelâm ilmi kitabı
kitab-ı ilm-i ilâhiyat : dini ilimler kitabı
kitab-ı teşvik-i san'at : san’ata teşvik eden, şevklendiren kitap
kitab-ı belâğat : maksada ve hâle uygun söz söyleme kitabı
kitab-ı isbat-ı vahdaniyet : Allah’ın birliğini, ortağının ve benzerinin olmayışının ispat eden kitap
muarız : karşıt, muhalif
kitab-ı ilzam ve iskât : karşısındakini delillerle mağlup edip susturan kitap
sema : gök
sema-yı mâneviye : mânevî sema, gök
zahiren : dış görünüş itibariyle
perde-i esbab : sebepler perdesi
kamer : ay
kevkeb-i münîr : parlak, aydınlatıcı gezegen, yıldız
kâinat : evren, yaratılmış herşey
tenevvür : nurlanma, aydınlanma
tezeyyün : süslenme, güzelleşme
neşvünema : büyüyüp gelişme
Kur’ân-ı Mucizü'l-Beyan : açıklamalarıyla akılları, benzerini yapmaktan âciz bırakan Kur’ân-ı Kerim
şuâ : ışın; bir ışık kaynağından çıkan ışık telleri
âlem : dünya
âdem : insan, insanlık
kâmil : olgun, mükemmel
kulûb : kalbler, gönüller
neş'e-i iman : iman sevinci
ukul : akıllar, zihinler
yakîn : kesin ve doğru bilgi
itminan : tatmin, emniyet, güven içinde olma
efkâr : fikirler
inkişaf-ı iman : imanın gelişmesi, açığa çıkması
nüfus : nefisler; insandaki lezzetlerin kaynağı olan duygu
teslim-i rıza ve can : kendi rızasıyla ve canıyla teslim olma
sema-yı mâneviye : mânevî gökler
zahiren : dış görünüş itibariyle
bihasbilhikmet : hikmetin gereği, hikmete binaen
âfâkî : ufka ait, kişinin kendi dışında
celâl : azamet, haşmet
sehab : bulut
bârân-ı feyz-i rahmet : ilâhî rahmet, feyz ve bereket yağmuru
takattur : damlama
müstaid : hazır, müsait
habbe : dane, tohum
muztarip : ıstıraplı, sıkıntılı
kışır : kabuk
vaziyet : durum, hâl
imtihan-ı Rabbânî : herşeyi terbiye edip idaresi altında bulunduran Allah’ın imtihanı
inkişaf-ı feyezanî : ilâhi lütuf, bolluk ve bereketin ortaya çıkması, görünmesi
rahmet-i nuranî : nurlu rahmet
iştiyak : büyük arzu, istek
neş'e-i inkişaf : gelişme sevinci
meyvedar : meyveli, verimli
suret : biçim, şekil
mazhar : ayna olma, nâil olma
mevsim-i şita : kış mevsimi
inşâallahu teâlâ : yüce Allah’ın izniyle
nihayet : son
feyiz : bereket, bolluk
fasl-ı nev bahar : ilkbahar mevsimi
taht-ı tasarruf : tasarrufu, iradesi altında
kavl-i şerif : şerefli söz; Cenâb-ı Hakkın şerefli sözü olan âyet
îma : dolaylı, kapalı bir şekilde ifade etme
işârat : işaretler, belirtiler
sadme : darbe, yıkıcı müdahaleler
imam : rehber, önder, kılavuz
hâlis : saf, katıksız
kesb-i imtiyaz : üstünlük, ayrıcalık kazanmak
işaret-i Kur'âniye : Kur’ân’ın işareti
bilumum : bütün
arz : sunma
hürmet : saygı
mübarek : bereketli, hayırlı
tes’id : tebrik etme, kutlama
veraset-i Muhammediye : Hz. Muhammed’in (a.s.m.) varisliği; Peygamberimizin iman ve Kur’ân hakikatlerini tebliğ vazifesine varis olma
makam : derece, yer
zat-ı âli-kadr : kıymetli, yüce şahsiyet, kişi
havali : civar, bölge
fıkra : bölüm; kısa yazı
âhir : son
şakird : talebe, öğrenci
hitap : konuşma, seslenme
mazhar-ı esmâ u sıfât-ı Bediüzzaman : Allah’ın isim ve sıfatlarına mazhar olan Bediüzzaman
mev'ûd-ü risalet : Peygamber Efendimizin (a.s.m.) vaadi
fazl-ı ihsan : ilâhi ihsan ve lütuf
kenz-i mahfî : gizli hazine
muhit-i mekteb-i irfan : bir okyanusu andıran irfan okulu
havâ-i zulmet : karanlık hava
işrâk eden : doğan
şems-i tâbân : parlayan güneş
mişkât-ı misbah : ışık veren lâmba, kandil
menşur-u hakikat-ı Kur'ân : Kur’ân hakikatlerinden ortaya çıkan
mevsim-i âsâr : “eserlerin mevsimi” mânâsında, Kur’ân hakkında yazılan eserler mevsime benzetilmiştir
yektâ : tek, benzersiz
gülistan : gül bahçesi
irşâd-ı feth-i keşif : keşif ve fetih yolunu gösterme, keşfe başlarken rehberlik etme
serencam-ı hidâyet : hidâyet macerası, hakikat yolunda karşılaşılan durumlar
sefine-i necat : kurtuluş gemisi
sırr-ı menzil : yeri bilinmeyen
vusul : ulaşma, erişme, kavuşma