Risale-i Nur'un kaynağı, esası Kur'an dır

Risale-i Nur'un kaynağı, esası Kur'an dır

Günün Risale-i Nur dersi

Bismillahirrahmanirrahim

Aziz, sıddık kardeşlerim,
 
Gayet ehemmiyetli bir meseleyi-bundan evvel size icmalen beyan ettiğim meseleyi-tekrar size söylememe kuvvetli, manevi bir ihtar aldım. Şöyle ki:

Perde altındaki düşmanımız münafıklar, şimdiye kadar yaptıkları gibi, adliyeyi ve siyaset ve idareyi zahiri dinsizliğe alet edip, bize hücumları akim kaldığı; ve Risale-i Nur'un fütuhatına menfaati olan eski planlarını bırakıp daha münafıkane ve şeytanı da hayrette bırakacak bir plan çevirdiklerine dair buralarda emareleri göründü.

O planların en mühim bir esası, has, sebatkar kardeşlerimizi soğutmak, fütur vermek, mümkünse Risale-i Nur dan vazgeçirmektir. Bu noktada o kadar acip yalanları ve desiseleri istimal ediyorlar ki, Isparta ve havalisi, Gül ve Nur fabrikasının kahraman şakirtleri gibi, çelik ve demir gibi bir sebat ve sadakat ve metanet lazım ki dayanabilsin.

Bazı da dost suretinde hulul edip, korkutmak mümkünse, habbeyi kubbe edip evham veriyorlar. "Aman, aman Said e yanaşmayınız! Hükumet takip ediyor" diye zayıfları vazgeçirmeye çalışıyorlar. Hatta bazı genç talebelere, hevesatlarını tahrik için, bazı genç kızları musallat ediyorlar.

Hatta Risale-i Nur erkanlarına karşı da, benim şahsımın kusuratını, çürüklüğünü gösterip, zahiren dindar ehl-i bid adan bazı şöhretli zatları gösterip, "Biz de Müslümanız, din yalnız Said in mesleğine mahsus değil" deyip, bize karşı perde altında cephe alan zındıklara ve anarşilik hesabına o safdil ehl-i diyanet ve hocaları alet edip istimal ediyorlar. İnşaallah bunların bu planları da akim kalacak. Böyle heriflere dersiniz:

"Biz, Risale-i Nur'un şakirtleriyiz. Said de, bizim gibi bir şakirttir. Risale-i Nur'un menbaı, madeni, esası da Kur'ân dır. Yirmi senedir emsalsiz tetkikat ve takibatla beraber, kıymetini ve galebesini en muannid düşmana da ispat etmiştir.

Onun tercümanı ve bir hizmetkarı olan Said ne halde olursa olsun, hatta Said de-el iyazü billah-Risale-i Nur'un aleyhine dönse, bizim sadakatimiz ve alakımızı inşaallah sarsmayacak" deyip, o kapıyı kaparsınız. Fakat, mümkün olduğu kadar Risale-i Nur la meşgul olmak, elinden gelirse yazmak, ve mübalağalı propagandalara hiç ehemmiyet vermemek, ve eskisi gibi tam ihtiyat etmek gerektir.

Umum kardeşlerimize birer birer selam ve dua ediyoruz. (Emirdağ L. Sh. 109)

Bediüzzaman Said Nursi

SÖZLÜK:

AKÎM : Neticesiz, faydasız.
ANARŞİ : yun. Başıboşluk. Din ve nizam tanımamak. Din ve nizam düşmanlığı. Birden başıboş kalmak.terör.
BEYÂN : Açıklama; izah; anlatma.
DESÎSE : Gizli hile, oyun, aldatmaca hareketler.
EHL-İ BİD'A : Sünnetin dışında bir yolda giden.
EL-İYÂZÜ-BİLLÂH : Allah'a sığınırız, Allah korusun, Allah saklasın mânâsında duâ.
EMÂRE : Delil; işaret, belirti, iz.
EMSÂL : Misaller, denk ve benzerler.
ERKÂN : Rükünler, esaslar.
ESAS : Temel. Kök. Rükün. şart. Hakikat ve mahiyetler.
EVHAM : Olmayan birşeyi olur zannı ile meraklanmak, vehimler, kuruntular.
FÜTÛHÂT : Fetihler, zaferler; İlâhî feyizler.
FÜTUR : Yeis. Ümidsizlik. Usanç. * Zaaf. * Keder, gam. * Gevşeklik.
GALEBE : Üstün gelmek, yenmek, bozmak, çokluk.
GAYET : Çok, pek çok.
HABBEYİ KUBBE YAPMAK : Değeri olmayan bir şeye çok fazla ehemmiyet vermek. Zihinde büyütmek.
HAS : Özel, husûsi, mahsus.
HERİF : âdi insan.
HEVESÂT : Nefisten gelen gelip geçici istekler, arzular.
HULÛL : Geçmek, nüfuz etmek, girmek, dahil olmak.
İCMÂLEN : Kısaca, özet olarak.
İHTAR : Hatırlatma, îkaz, uyarma, dikkat çekme.
İHTİYAT : Yedek; sakınma, tedbirlilik.
İSTİMÂL : Kullanma.
KUSURÂT : Kusurlar. Noksanlar, eksikler.
MENBÂ : Kaynak, merkez.
MENFAAT : Fayda.
MEŞGUL : (Şugl. den) Bir işle uğraşan
METÂNET : Kararlılık, dayanıklılık, sağlamlık.
MUANNİD : İnatçı. Bir noktada inad edip duran.
MUSALLAT : Rahatsız eden, sataşan.
MÜBÂLÂĞA : Birşeyi olduğundan fazla veya az göstermek, abartma.
MÜNÂFIK : İkiyüzlü, araya nifak sokan, sözünde durmayan, inanmadığı halde inanır görünen.
SADÂKAT : Bağlılık, doğruluk.
SAFDİL : Saf kalplilik, saflık.
SEBAT : Dayanmak, kararlı olmak.
SEBATKÂR : Sebat eden. Yerinden oynamaz.
ŞÂKİRT : Talebe, yardımcı.
TÂKİBÂT : Suç işleyene karşı harekete geçmek ve suçluluk derecesini araştırmak.
TETKİKAT : Araştırmalar. İncelemeler.
ZINDIK : Dinsiz, âhirete inanmayan.