Her sünnette bir nur ve bir edep vardır
Günün Risale-i Nur dersi
Bismillahirrahmanirrahim
Sünnet-i Seniyye edeptir. Hiçbir meselesi yoktur ki, altında bir nur, bir edep bulunmasın. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm ferman etmiş:
اَدَّبَنِى رَبِّى فَاَحْسَنَ تَاْدِيبِى Yani, “Rabbim bana edebi güzel bir surette ihsan etmiş, edeplendirmiş.” Evet, siyer-i Nebeviyeye dikkat eden ve Sünnet-i Seniyyeyi bilen, kat’iyen anlar ki, edebin envâını, Cenâb-ı Hak, Habibinde cem etmiştir. Onun Sünnet-i Seniyyesini terk eden, edebi terk eder. (1) بِى اَدَبْ مَحْرُومْ بَاشَدْ اَزْ لُطْفِ رَبْ kaidesine mâsadak olur, hasâretli bir edepsizliğe düşer.
Sual: Herşeyi bilen ve gören ve hiçbir şey Ondan gizlenemeyen Allâmü’l-Guyûba 1 karşı edep nasıl olur? Sebeb-i hacâlet olan hâletler Ondan gizlenemez. Edebin bir nev’i tesettürdür, mucib-i istikrah hâlâtı setretmektir. Allâmü’l-Guyûba karşı tesettür olamaz.
Elcevap: Evvelâ, Sâni-i Zülcelâl nasıl ki kemâl-i ehemmiyetle san’atını güzel göstermek istiyor ve müstekreh şeyleri perdeler altına alıyor ve nimetlerine, o nimetleri süslendirmek cihetiyle nazar-ı dikkati celb ediyor.
Öyle de, mahlûkatını ve ibâdını sair zîşuurlara güzel göstermek istiyor. Çirkin vaziyetlerde görünmeleri, Cemîl ve Müzeyyin ve Lâtîf ve Hakîm gibi isimlerine karşı bir nevi isyan ve hilâf-ı edep oluyor.
İşte, Sünnet-i Seniyyedeki edep, o Sâni-i Zülcelâlin esmâlarının hudutları içinde bir mahz-ı edep vaziyetini takınmaktır.
Saniyen: Nasıl ki bir tabip, doktorluk noktasında, bir nâmahremin en nâmahrem uzvuna bakar ve zaruret olduğu vakit ona gösterilir, hilâf-ı edep denilmez. Belki, edeb-i tıp öyle iktiza eder denilir.
Fakat o tabip, recüliyet ünvanıyla yahut vâiz ismiyle yahut hoca sıfatıyla o nâmahremlere bakamaz, ona gösterilmesini edep fetvâ veremez. Ve o cihette ona göstermek hayâsızlıktır.
Öyle de, Sâni-i Zülcelâlin çok esmâsı var; herbir ismin ayrı bir cilvesi var. Meselâ, Gaffâr ismi günahların vücudunu ve Settâr ismi kusûrâtın bulunmasını iktiza ettikleri gibi, Cemîl ismi de çirkinliği görmek istemez.
Lâtîf, Kerîm, Hakîm, Rahîm gibi esmâ-i cemâliye ve kemâliye, mevcudatın güzel bir surette ve mümkün vaziyetlerin en iyisinde bulunmalarını iktiza ederler.
Ve o esmâ-i cemâliye ve kemâliye ise, melâike ve ruhanî ve cin ve insin nazarında güzelliklerini, mevcudatın güzel vaziyetleriyle ve hüsn-ü edepleriyle göstermek isterler.
İşte, Sünnet-i Seniyyedeki âdâb, bu ulvî âdâbın işaretidir ve düsturlarıdır ve nümuneleridir. (Lem'alar, On Birinci Lem'a, Yedinci Nükte)
Bediüzzaman Said Nursi
1)Edepsiz kişi Allah’ın lütfundan mahrum olur.
SÖZLÜK:
âdâb : edepler, davranış kuralları
Allâmü’l-Guyûb : gizli olan herşeyi bilen ve ilminden hiçbir şey gizli kalmayan Allah
celb etme : çekme
Cemîl : bütün güzelliklerin kaynağı ve sonsuz güzellik sahibi Allah
cihet : şekil, yön
cilve : görünme, yansıma
düstur : kural
edeb-i tıp : tıp ahlâkı
edep : terbiye, güzel ahlâk
esmâ : isimler; Allah’ın isimleri
esmâ-i cemâliye ve kemâliye : güzellik ve mükemmelliği ifade eden isimler
evvelâ : öncelikle
fetvâ : dinî hüküm, karar
Gaffâr : kulların günahlarını çok affeden, bağışlayan, bağışlaması bol olan Allah
Hakîm : her işini hikmetle ve belli bir sebeple yapan Allah
hâlât : durumlar, haller
hâlet : durum, hal
hayâsızlık : utanmazlık
hilâf-ı edep : edebe aykırı
hudut : sınır
hüsn-ü edep : güzel ahlâk
ibâd : kullar
iktiza etmek : gerektirmek
ins : insanlar
kemâl-i ehemmiyet : tam ve mükemmel bir özen
Kerîm : sonsuz cömertlik ve ikram sahibi Allah
kusûrât : kusurlar
Lâtîf : yarattığı varlıklara çok lütuf ve ihsanda bulunan, herşeyi şirin inceliklerle süsleyen ve bütün sırları, incelikleri bilen Allah
mahlûkat : varlıklar
mahz-ı edep : saf edep ve ahlâk
melâike : melekler
mevcudat : varlıklar
mucib-i istikrah : tiksintiyi gerektiren
müstekreh : tiksinti uyandıran
Müzeyyin : herşeyi eşsiz sanatıyla süsleyen, güzelleştiren Allah
nâmahrem : yabancı, nikahlanmanın haram olmadığı kişi
nazar : bakış
nazar-ı dikkat : dikkatli bakış
nev’ : çeşit, tür
Rahîm : rahmeti herşeyi kuşatan, sonsuz şefkat ve merhamet sahibi Allah
recüliyet : erkek olma
ruhanî : maddî yapısı olmayan manevî varlık
sair : diğer
Sâni-i Zülcelâl : büyüklük ve haşmet sahibi olan ve her şeyi san’atlı bir şekilde yaratan Allah
saniyen : ikinci olarak
sebeb-i hacâlet : utanmaya sebep olan şey
setretmek : örtmek
Settâr : kullarının bütün kusurlarını örten, ayıplarını en çok gizleyen Allah
Sünnet-i Seniyye : Peygamberimizin söz, fiil ve hareketlerine dayanan yüce prensipler
ulvî : yüce, büyük
uzuv : organ