Sünnetten yüz çevirmek akılsızlıktır

Sünnetten yüz çevirmek akılsızlıktır

Günün Risale-i Nur dersi

Bismillahirrahmanirrahim

فَاِنْ تَوَلَّوْا فَقُلْ حَسْبِىَ اللهُ dan evvelki olan لَقَدْ جَاۤءَكُمْ رَسُولٌ ilh. âyeti, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın ümmetine karşı kemâl-i şefkat ve nihayet re’fetini gösterdikten sonra, şu فَاِنْ تَوَلَّوْا âyetiyle der ki:

“Ey insanlar, ey Müslümanlar! Böyle hadsiz bir şefkatiyle sizi irşad eden ve sizin menfaatiniz için bütün kuvvetini sarf eden ve mânevî yaralarınız için, kemâl-i şefkatle, getirdiği ahkâm ve Sünnet-i Seniyyesiyle tedavi edip merhem vuran şefkatperver bir zâtın bedihî şefkatini inkâr etmek ve gözle görünen re’fetini ittiham etmek derecesinde onun sünnetinden ve tebliğ ettiği ahkâmdan yüzlerinizi çevirmek ne kadar vicdansızlık, ne kadar akılsızlık olduğunu biliniz.

“Ve ey şefkatli Resul ve ey re’fetli Nebî! Eğer senin bu azîm şefkatini ve büyük re’fetini tanımayıp akılsızlıklarından sana arka verip dinlemeseler, merak etme. Semâvat ve arzın cünudu taht-ı emrinde olan, Arş-ı Azîm-i Muhitin tahtında saltanat-ı rububiyeti hükmeden Zât-ı Zülcelâl sana kâfidir. Hakikî muti taifeleri senin etrafına toplattırır, seni onlara dinlettirir, senin ahkâmını onlara kabul ettirir.”

Evet, Şeriat-ı Muhammediye ve Sünnet-i Ahmediyede hiçbir mesele yoktur ki, müteaddit hikmetleri bulunmasın. Bu fakir, bütün kusur ve aczimle beraber bunu iddia ediyorum ve bu dâvânın ispatına da hazırım. Hem şimdiye kadar yazılan yetmiş seksen Risale-i Nuriye, Sünnet-i Ahmediyenin ve Şeriat-ı Muhammediyenin (a.s.m.) meseleleri ne kadar hikmetli ve hakikatli olduğuna yetmiş seksen şahid-i sadık hükmüne geçmiştir. Eğer bu mevzua dair iktidar olsa, yazılsa, yetmiş değil, belki yedi bin risale, o hikmetleri bitiremeyecek.

Hem ben şahsımda bilmüşahede ve zevken, belki bin tecrübâtım var ki, mesâil-i şeriatla Sünnet-i Seniyye düsturları, emrâz-ı ruhaniyede ve akliyede ve kalbiyede, hususan emrâz-ı içtimaiyede gayet nâfi birer devâdır bildiğimi ve onların yerini başka felsefî ve hikmetli meseleler tutamadığını, bilmüşahede kendim hissettiğimi ve başkalarına da bir derece risalelerde ihsas ettiğimi ilân ediyorum. Bu dâvâmda tereddüt edenler, Risale-i Nur eczalarına müracaat edip baksınlar.

İşte böyle bir zâtın Sünnet-i Seniyyesine elden geldiği kadar ittibâa çalışmak ne kadar kârlı ve hayat-ı ebediye için ne kadar saadetli ve hayat-ı dünyeviye için ne kadar menfaatli olduğu kıyas edilsin.

(Lem'alar, On Birinci Lem'a, Sekizinci Nükte)

Bediüzzaman Said Nursi

SÖZLÜK:
acz : güçsüzlük
ahkâm : hükümler, esaslar
Aleyhissalâtü Vesselâm : Allah’ın salât ve selâmı üzerine olsun
Arş-ı Azîm-i Muhit : Cenab-ı Allah’ın her şeyi kuşatan sınırsız egemenliğinin tecelli ettiği yer
arz : yeryüzü
âyet : Kur’ân’ın her bir cümlesi
azîm : büyük, yüce
bedihî : açık, aşikâr
cünud : askerler
dâvâ : iddia
evvelki : önceki
hadsiz : sınırsız
hakikatli : gerçek
hikmet : fayda, anlam, ince sır
inkâr etmek : inanmamak, yok saymak
irşad etmek : doğru yolu göstermek
ittiham etmek : suçlamak
kâfi : yeterli
kemâl-i şefkat : tam ve mükemmel şefkat
mânevî : maddî olmayan
muti : itaat eden, emre uyan
müteaddit : çok sayıda
Nebî : peygamber, haberci
nihayet : sonsuz
nükte : ince mânâlı söz
re’fet : merhamet, şefkat
Resul : peygamber, elçi
Resul-i Ekrem : Allah’ın en şerefli ve değerli elçisi olan Hz. Muhammed (a.s.m.)
saltanat-ı rububiyet : Allah’ın herbir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri vermesi, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulundurması
sarf etmek : harcamak
semâvât : gökler
Sünnet-i Ahmediye : Hz. Muhammed’in (a.s.m.) sünneti; hâl, söz, tavır ve tasdikleri
Sünnet-i Seniyye/sünnet : Peygamberimizin söz, fiil ve hareketlerine dayanan yüce prensipler
şefkatperver : şefkat etmeyi seven
Şeriat-ı Muhammediye : Hz. Muhammed’in (a.s.m.) tarif ettiği, getirdiği ve bildirdiği şeriat; İslam dini
taht-ı emrinde : emri altında
taife : grup, topluluk
tebliğ etmek : bildirmek
ümmet : Hz. Peygambere inanıp onun yolundan giden mü’minler
zât : kişi
Zât-ı Zülcelâl : sonsuz büyüklük ve haşmet sahibi olan Zât, Allah