Rızık, iktidar ve irade ile ters orantılıdır
Günün Risale-i Nur dersi
Bismillahirrahmanirrahim
Evet, bilmüşahede görünüyor ki, rızık, iktidar ve ihtiyar ile mâkûsen mütenasiptir. Meselâ, daha dünyaya gelmeden evvel bir yavru, rahm-ı mâderde ihtiyar ve iktidardan bütün bütün mahrum olduğu bir zamanda, ağzını kımıldatacak kadar muhtaç olmayacak bir surette rızkı veriliyor.
Sonra, dünyaya geldiği vakit, iktidar ve ihtiyar yok, fakat bir derece istidadı ve bilkuvve bir hissi olduğundan, yalnız ağzını yapıştırmak kadar bir harekete ihtiyaç ile en mükemmel ve en mugaddî ve hazmı en kolay ve en lâtif bir surette ve en acip bir fıtratta, memeler musluğundan ağzına veriliyor.
Sonra, iktidar ve ihtiyara bir derece alâka peydâ ettikçe, o kolay ve güzel rızık, bir derece çocuğa karşı nazlanmaya başlar. O memeler çeşmeleri kesilir, başka yerlerden rızkı gönderilir. Fakat iktidar ve ihtiyarı rızkı takip etmeye müsait olmadığı için, Rezzâk-ı Kerîm, peder ve validesinin şefkat ve merhametlerini, iktidar ve ihtiyarına yardımcı gönderiyor.
Her ne vakit iktidar ve ihtiyar tekemmül eder; o vakit rızkı ona koşmaz ve koşturulmaz. Rızık yerinde durur, der: “Gel, beni ara ve bul ve al.” Demek rızık, iktidar ve ihtiyar ile mâkûsen mütenasiptir. Hattâ çok risalelerde beyan etmişiz ki, en ihtiyarsız ve iktidarsız hayvanlar daha iyi yaşıyorlar, daha iyi besleniyorlar. (Lem'alar, On İkinci Lem'a)
Bediüzzaman Said Nursi
SÖZLÜK:
acip : hayret verici
âdet : alışkanlık
alâka peydâ etmek : ilgi duymak
beyan etmek : açıklamak
bilkuvve : potansiyel olarak
bilmüşahede : gözle görerek
binaen : dayanarak
burhan-ı kat’î : kesin delil
envâ : türler, çeşitler
evvel : önce
fıtrat : yaratılış
harikulâde : olağanüstü, hayranlık verici
hazım : sindirme
ihtiyar : seçme, tercih etme
iktidar : güç, kuvvet
imkân : olabilirlik
imkân-ı adî : her zaman olabilen, olmasına alışılan şeyler
imkân-ı aklî : aklen mümkün olma
imkân-ı örfî : bir şeyin olabilirliğinin genel kabul görmesi
istidad : kabiliyet
istiğrakkârâne : manevî âlemlere dalıp kendinden geçer şekilde
kaideten : kural gereği
keramet : Allah’ın bir ikramı olarak bazı kişi ve varlıklarda görülen olağanüstü hal ve özellik
lâtif : güzel, hoş
mâkûsen mütenasip : ters orantılı
merhamet : acıma, şefkat
mu’cize : şaşkınlık ve hayranlık uyandıran olağanüstü olay
mugaddî : gıdalı, besleyici
nazîr : benzer, eş
nev’ : çeşit
örfen : örf olarak bilinen ve uygulanan
peder : baba
rahm-ı mâder : ana rahmi
Rezzâk-ı Kerîm : bütün varlıkların rızıklarını veren ve sonsuz cömertlik sahibi olan Allah
risale : Risale-i Nur’u oluşturan bölümlerden herbiri
suret : biçim, şekil
şuhud : görme, şahid olma
tekemmül etmek : ilerlemek, olgunlaşmak
tevatür : yalanda birleşmeleri imkânsız olan toplulukların bir haberi veya bir hadisi aktarması
vâki olmak : meydana gelmek
valide : anne