Zâlimlerin tasallutu özel duaların vaktidir

Zâlimlerin tasallutu özel duaların vaktidir

Günün Risale-i Nur dersi

Bismillahirrahmanirrahim

İ’lem eyyühe’l-aziz!

“Bazı dualar icabete iktiran etmez” diye iddiada bulunma. Çünkü dua bir ibadettir. İbadetin semeresi âhirette görünür. Dünyevî maksatlar ise, namaz vakitleri gibi, dualar ibadeti için birer vakittirler. duaların semeresi değillerdir. Meselâ, şemsin tutulması küsuf namazına, yağmursuzluk yağmur namazına birer vakittir.

Ve keza, zâlimlerin tasallutu ve belâların nüzulü, bazı hususî dualara vakittir. Bu vakitler bâki kaldıkça, o namazlar, o dualar yapılır. Eğer bu vakitlerde dünyevî maksatlar hasıl olursa, zaten nurun alâ nur. Ve illâ, “İcabet duaya iktiran etmedi” diyemezsin. Ancak, “Henüz vakit inkıza etmemiş, duaya devam lâzımdır” diyebilirsin. Çünkü o maksatlar duaların mukaddemesidir, neticesi değillerdir.

Cenâb-ı Hakkın duaların icabetine vaad etmesi ise, icabet ayn-ı kabul değildir. Yani, icabet kabulü istilzam etmez. duaya herhalde cevap verilir. Cevapsız bırakılmaz. Matluba olan is’af ise, Mucîbin hikmetine tâbidir. Meselâ, doktoru çağırdığın zaman, herhalde “Ne istersin?” diye cevap verir. Fakat “Bu yemeği veya bu ilâcı bana ver” dediğin vakit, bazan verir, bazan hastalığına, mizacına mülâyim olmadığından vermez.

Adem-i kabul esbabından biri de, duayı ibadet kastıyla yapmayıp, matlubun tahsiline tahsis ettiğinden, aksülâmel olur. O dua ibadetinde ihlâs kırılır, makbul olmaz. (Mesnevi-i Nuriye)

Bediüzzaman Said Nursî

SÖZLÜK:
adem-i kabul : kabul etmeme
aksülâmel : tepki, reaksiyon
âlem : dünya
âlem-i misal : bütün varlıkların ve olayların görüntülerinin yansıdığı madde ötesi âlem
âlem-i yakaza : uyanıklık âlemi
ayn-ı kabul : aynen kabul etme, aynısını verme
bâki : devamlı, kalıcı, ölümsüz
belâ : musibet, sıkıntı
berzah : kabir âlemi
Cenâb-ı Hak : Hakkın ta kendisi olan sonsuz şeref ve yücelik sahibi Allah
dünyevî : dünya ile ilgili
esbab : sebebler
hasıl olmak : meydana gelmek
hikmet : gaye, fayda
husul : meydana gelme
hususî : özel
i’lem eyyühe’l-aziz : ey aziz kardeşim bil ki!
icabet : cevap verme
ihlâs : ibadet ve davranışlarda sadece Allah rızasını gözetme; samimiyet
iktiran : sebeple sonucunun beraber olması; duaya hemen karşılık verilmesi, dua ile beraber cevabın görünmesi
illâ : yoksa, böyle olmazsa
inkılâbat : büyük değişimler
inkılâp : değişim
inkıza etmek : tamamlanmak, bir şey tamamlanıp sona ermek
is’af : yardım isteğini yerine getirme
istilzam etmek : gerektirmek
kast : amaç, hedef
keza : bunun gibi
küsuf : güneş tutulması
lâkin : ama, fakat
mahiyet : asıl, esas nitelik
makbul : kabul görmüş olma
maksat : amaç, gaye
matlub : istek, arzu
matlub : istenilen, arzu edilen şey
mizac : huy, tabiat, yaratılış
Mucîb : duâlara cevap veren Allah
mukaddeme : başlangıç
mülâyim : uygun
münasebettar : alâkalı, ilgili
mütebayin : ayrı ayrı
mütenevvi : çeşit çeşit
nurun alâ nur : nur üstüne nur, iyiden de iyi
nüzul : inme
semere : meyve
şems : güneş
tâbi : bağlı
tahsil : elde etme, kazanma
tahsis etmek : ait kılmak, ayırmak
tasallut : sataşma, baskı kurma, hâkim olma
vaad etmek : söz vermek
zâlim : zulmeden, acımasız