Ramazanın eğlencesi Kur'an ve teravihtir

Ramazanın eğlencesi Kur'an ve teravihtir

Araştırmacı Yazar Mustafa Armağan Ramazan sorularını cevapladı

Nihat Nasır'ın röportajı:

-Ramazan dendiğinde zihninizde ne canlanır? Sizce, nedir ramazan yahut ne değildir?

Ramazan denilince bakıyorum da ilahiyatçılarımız bile eski Ramazanlarda reçel, sucuk ve pastırma küplerinden söz etmeye başladılar. İftar ve sahur menüleri de indirime giriyor! Okuyoruz. Demek ki manevi bir asansör olması gereken orucun da maddileştirilmesi böyle oluyor. Ramazan deyince şeytanın bizi yeryüzüne mıhlayan ağırlığından kurtaracak bir hafiflik gelmeli akla. Yemekten ve içmekten özgür olma...

-Oruç tutmak, sizce salt yemekten ve içmekten uzak durmak mıdır?

Açlık ve susuzluk işin ilk basamağı... Onun ardından çıkılacak uzunca ve sarp bir yol var ki, ona kendini yenmek diyoruz. Ramazan bize kendini yenen insanı yetiştirmenin yöntemlerini öğretir. Maalesef kendine yenilenlerin kurduğu bir maddi uygarlıkta Ramazanın mesajı bize yıldızlar kadar uzak.

-Sizce Ramazanla birlikte özellikle de ‘yardımlaşma’ olgusunun belirgin bir biçimde öne çıkmasının sebebi nedir?

Bir gün Efendimiz’in (sas) evine gelen kişi kurbandan pay istiyor. Hz. Ayşe gelen şahsa kurbanın üçte ikisini veriyor ve ‘Biri bize kaldı’ diyor. Bunun üzerine Efendimiz, ‘Hayır, asıl verdiğimiz ikisi bize kaldı’ diye düzeltiyor. Biz vermeyi kayıp, almayı kazanç gören kapitalist anlayışın etkisiyle olsa gerek asıl kazancın nerede olduğundan gafil bulunuyoruz. Asıl yatırım, ahrete yapılandır anlayışıyla bakılınca perde kalkmaya başlar. Ramazan bu perdeyi kaldırmamıza yardımcı olduğu için ‘Ramazan-ı Şerif’tir.

-Oruç tutmanın ‘bilimsel’ olarak da ‘çok iyi’ ve ‘çok yararlı’ olduğu yönündeki yaklaşımları nasıl karşılıyorsunuz?

Oruç tutmak vücuttan ziyade nefse ve ruha iyi gelir, bir. Yararlı olmasaydı oruç tutmayacak mıydık? İki. Ramazan bir ‘yeme ayı’ değil, bir yememe ayıdır, üç. Ramazan oruçtan ibaret değildir, dört.

-Bir Ramazan klasiği vardır malumunuz... ‘Nerede o eski Ramazanlar!’  Sahi sorun nerededir? Zamanda mı yoksa geçen zamanla birlikte değişen algılarda mı?

İnanın, her nesil “Nerede o eski Ramazanlar!”  sözünü söylemiştir. Bize mahsus bir söz değildir yani. Ancak Ramazan, sadece şekil ve kalıp olarak eskide yaşanır, yeni şartlarda yaşanmaz demenin bir başka yolu olmamalı bu ifade. Oruç, Kur’an, ibadet... Bunlar hep yaşayacak, kıyafetleri değişse de. Bence asıl kaybolanın farkına varamıyoruz. Ramazanı tahtından indirdik biz. On bir Ayın sultanı diyoruz değil mi? Bu söz aslında Ramazanın hayatımızı yönettiğini, yönetmesi gerektiğini anlatır. Peki, soruyorum: 11 ayımızı Ramazan mı yönetiyor? İşte bu soruya olumlu cevap veren insanlar çoğalınca hakiki Ramazanları idrak etmeye doğru adım atacağız.

-Ramazan ayına girildiğinde bazıları için ilginç bir biçimde Ramazan Eğlenceleri de gündeme geliyor. Ramazanla eğlence arasında nasıl bir bağ vardır sizce? Ya da var mıdır?

Kantolar, ortaoyunları, düetler, tiyatro kumpanyaları, Hayalî Küçük Ali’ler, Jerfin Hanımlar, Direklerarası’nın türlü eğlence mekânları ve kadınların göz süzerek gönül avladıkları, erkeklerin piyasa yaptıkları Ramazan akşamları... Ne İstanbul tarih boyunca böyle eğlendi, ne de bunlar varken bile İstanbul halkının tamamı piyasa yapıyordu. TRT’nin Darülbedayicilerle el ele verip bizi içine soktuğu bu sahte tarihi izale babında şunu söyleyeyim ki, Ramazan’da eğlence vardı ama farklıydı. Mesela Kur’an okuyarak veya teravih kılarak da ‘eğlenebilir’ bir Müslüman!

-Size bir mahya yazma imkânı verilseydi, ne yazmak isterdiniz?

“Âlemlere rahmet!”

Star