Risale-i Nur’a göre Tarikat nedir?
Günlük Risale-i Nur dersi…
Bismillahirrahmanirrahim
"Bilin ki, Allah'ın dostları için ne bir korku vardır, ne de onlar mahzun olurlar." (Yunus Sûresi: 10:62)
Tasavvuf, tarikat, velâyet, seyr ü sülûk namları altında şirin, nuranî, neşeli, ruhanî bir hakikat-i kudsiye vardır ki, o hakikat-i kudsiyeyi ilân eden, ders veren, tavsif eden binler cilt kitap, ehl-i zevk ve keşfin muhakkikleri yazmışlar, o hakikati ümmete ve bize söylemişler. (Allah onları bol hayırlarla mükâfatlandırsın.) Biz, o muhit denizinden birkaç katre hükmünde birkaç reşhâlarını şu zamanın bazı ilcaatına binaen göstereceğiz.
Sual: Tarikat nedir?
Elcevap: Tarikatin gaye-i maksadı, marifet ve inkişaf-ı hakaik-i imaniye olarak, Mirac-ı Ahmedînin (a.s.m.) gölgesinde ve sâyesi altında kalp ayağıyla bir seyr ü sülûk-i ruhanî neticesinde, zevkî, hâlî ve bir derece şuhudî hakaik-i imaniye ve Kur'âniyeye mazhariyet; "tarikat," "tasavvuf" namıyla ulvî bir sırr-ı insanî ve bir kemâl-i beşerîdir.
Evet, şu kâinatta insan bir fihriste-i câmia olduğundan, insanın kalbi binler Âlemin harita-i mâneviyesi hükmündedir. Evet, insanın kafasındaki dimağı, hadsiz telsiz telgraf ve telefonların santral denilen merkezi misilli, kâinatın bir nevi merkez-i mânevîsi olduğunu gösteren hadsiz fünun ve ulûm-u beşeriye olduğu gibi, insanın mahiyetindeki kalbi dahi, hadsiz hakaik-i kâinatın mazharı, medarı, çekirdeği olduğunu, had ve hesaba gelmeyen ehl-i velâyetin yazdıkları milyonlarla nuranî kitaplar gösteriyorlar.
İşte, madem kalp ve dimağ-ı insanî bu merkezdedir; çekirdek hâletinde bir şecere-i azîmenin cihazatını tazammun eder ve ebedî, uhrevî, haşmetli bir makinenin Âletleri ve çarkları içinde derc edilmiştir. Elbette ve herhâlde, o kalbin Fâtırı, o kalbi işlettirmesini ve bilkuvve tavırdan bilfiil vaziyetine çıkarmasını ve inkişafını ve hareketini irade etmiş ki, öyle yapmış. Madem irade etmiş; elbette o kalp dahi akıl gibi işleyecek. Ve kalbi işlettirmek için en büyük vasıta, velâyet merâtibinde zikr-i İlâhî ile tarikat yolunda hakaik-i imaniyeye teveccüh etmektir. (Mektubat, 29. Mektup Telvihat-ı Tis’a)
Bediüzzaman Said Nursi
SÖZLÜK:
BİLKUVVE : Daha fiiliyâta geçmemiş, potansiyel halinde; fiil mertebesine varmadan, niyet olarak.
CİHÂZÂT : Cihazlar, maddî-mânevî âletler, lüzumlu edevât.
DERC : İçine alma, katma, koyma, yerleştirme.
DİMAĞ : Akıl, zihin, fikir, beyin.
EHL-İ ZEVK VE AŞK : Kalpleri Allah sevgisiyle dolu ve Ona âşık olup, vakitlerini Allah'ı zikir ve tefekkürle geçiren insanlar; Allah sevgisinde çok ileri dereceye yükselenler.
FÂTIR : Benzersiz ve harika şeyleri yaratan Allah.
FİHRİSTE-İ CÂMİA : Genel fihriste.
FÜNÛN : Fenler.
GAYE-İ MAKSAD : Asıl gaye ve hedef.
HAKAİK-I ÎMÂNİYE : Îmân hakîkatleri. Şartları
HAKİKAT : Gerçek.
HÂLÎ : Hâl ile, vaziyet ile; tavra âit, şimdiki hâle mensup.
İLCAÂT : Gereklilik, işin gereği.
İNKİŞÂF-I HAKAİK-I ÎMÂNİYE : Îmân hakikatlerinin açılması, gelişmesi, ilerlemesi.
İRÂDE : İsteme, arzu etme, bir şeyi yapmak veya yapmamak için olan iktidar, güç.
KATRE : Damla, yağmur taneleri. Risâle ismi.
KEMÂL-İ BEŞERÎ : İnsanlara ait gelişme, olgunluk.
KUDSİYE : Mukaddeslik, azizlik, temizlik, pâklık.
MÂHİYET : Birşeyin aslı, içyüzü, esâsı.
MÂRİFET : Bilgi, bilme, tanıma, hüner, anlatma, övme.
MAZHAR : Nâil olma, şereflenme, kavuşma, ortaya çıkma ve görünme yeri.
MAZHARİYET : Sahip ve nâil olma, elde etme, başarı; bir şeyin göründüğü yer oluş.
MEDÂR : Sebep, vâsıta, vesîle. Yörünge.
MERÂTİB : Mertebeler, dereceler.
MÎRÂC-I AHMEDÎ : Peygamberimizin (a.s.m.) Cenâb-ı Hakk'ın huzuruna ruhen, cismen ve hâlen çıkması mu'cizesi.
MUHAKKİK : Hakîkatı araştırıp bulan, bir meselenin içyüzünü inceleyerek vâkıf olan, hakîkatlara hakkıyla vâkıf olan büyük İslâm âlimleri.
MUHÎT : İhâta eden, herşeyi kuşatan ve herşeyi içerisine alan; etraf, çevre.
REŞHA : Sızıntı, serpinti, yaşlık, rutubet, ter.
SAYE : Himaye, sahip çıkma, koruma. * Muavenet, yardım.
SEYR Ü SÜLÛK : Bir terbiye yoluna girip devam etme.
SEYR Ü SÜLÛK-U RUHANÎ : Ruhen ve mânen bir terbiye yoluna girip devam etme.
SIRR-I İNSÂNÎ : İnsana âit sır.
ŞECERE-İ AZÎME : Büyük ağaç. Büyük silsile.
ŞUHUDÎ : Keşfe ve görmeye dâir, görünebilir olana âit ve onunla ilgili
TARÎKAT : Yol, mânevî yol; kalbi dünyanın fânî işlerinden ayırıp Allah sevgisi ile bağlamak.
TARÎKAT : Yol, mânevî yol; kalbi dünyanın fânî işlerinden ayırıp Allah sevgisi ile bağlamak.
TASAVVUF : Kalbi, dünyanın fâni işlerinden ayırıp, Allah sevgisi ile bağlamak. Tarikat ehli olmak.
TAVSİF : Vasıflandırma, birşeyin içyüzü ve özelliklerini anlatma.
TAZAMMUN : İçinde bulundurma, içine alma, ihtivâ etme, muhît olma.
TELVİH : Açıklama, izah etme. Kinaye şeklindeki işaretler.
TEVECCÜH : Yönelme, sevgi, ilgi.
TURÛK-U VELÂYET : Velâyet yolları.
ULÛM-U BEŞERİYE : İnsanî, beşerî ilimler.
ULVÎ : Yüce, yüksek.
ÜMMET : Bir peygambere inanıp onun yolunda gidenlerin hepsi.
VELÂYET : Velîlik, velî olan kimsenin hâli.
VELİ-EVLİYÂ : Çok ibâdet ederek ve günahlardan kaçarak mânen Allah'a yakın olan kimse; Allah dostu.
ZİKR-İ İLÂHÎ : Allah'ı zikretmek.