Bediüzzzaman neden 'küfrün beli kırıldı' dedi?
Bediüzzaman hayatının son demlerinde kendisini ziyarete gelen talebelerine sık sık “Kardaşlarım küfrün beli kırılmıştır, korkmayın” sözlerini tekrarlamıştır
Risale Haber-Haber Merkezi
BEDİÜZZAMAN’IN SON 60 GÜNÜ
“Küfrün beli kırılmıştır” (1)
Bediüzzaman hayatının son demlerinde kendisini ziyarete gelen talebelerine sık sık “Kardaşlarım küfrün beli kırılmıştır, korkmayın” sözlerini tekrarlamıştır. Üstadın bu sözlerden neyi kastettiğini ve küfrün belinin nasıl kırılmış olduğunu irdelemeye çalışalım.
Öncelikle imanla küfrün mücadelesinin Hz. Âdem’den bu yana devam edegeldiğini ve kıyamete kadar da süreceğini ifade etmemiz gerekir. Bediüzzaman, içinden gelen büyük bir saikle belki de sevk-i ilahi ile iman ve Kur’an ilmi konusunda kendisini çok iyi yetiştirmiş birisidir. Küfürle mücadelesinin ve belini kırma gayretinin başladığı noktayı tesbit edebilmemiz açısından kendisine gösterilen hakikatli ve sadık bir rüya çok önemlidir.
Bediüzzaman, eski Harb-i Umûmide (dünya savaşı) ve daha evvellerinde sadık bir vakada Ararat denilen meşhur Ağrı Dağı’nın birden müthiş bir şekilde infilak ettiğini, dağlar gibi parçaları dünyanın her tarafına dağıldığını görür. O dehşet içinde yanındaki validesine; “Korkma!” diye teselli verirken mühim bir zatın kendisine amirane; "İ’caz-ı Kur’an’ı beyan et!" dediğini söyler ve şöyle devam eder:
“Uyandım; anladım ki, bir büyük infilak olacak. O infilak ve inkılâptan sonra Kur’an etrafındaki surlar kırılacak. Doğrudan doğruya Kur’an kendi kendini müdafaa edecek. Ve Kur’an’a hücum edilecek; i’cazı onun çelik bir zırhı olacak. Ve şu i’cazın bir nevini şu zamanda izharına, haddimin fevkınde olarak, benim gibi bir adam namzed olacak ve namzed olduğumu anladım."
Evet: “Kur’an’a hücum edilecek.” Kimler hücum edecek? Elbette İslam, Kur’an ve din düşmanları olan zındıklar, masonlar, bolşevikler, dalalet fırkaları, süfyanizm, gizli komiteler, kapitalistler, Avrupa kâfirleri ve Asya münafıklarıdır.
İşte Kur’an’ın etrafındaki surları kırmaya çalışanlardan birisi de İngiliz Müstemlekat Nazırı Gladiston’dur. İşte bu zat, İngiliz Meclis-i Mebusanında, elinde Kur’an-ı Kerîm’i göstererek söylediği bir nutukta, "Bu Kur’an İslamların elinde bulundukça, biz onlara hâkim olamayız. Ne yapıp yapmalıyız, bu Kur’an’ı onların elinden kaldırmalıyız; yahut Müslümanları Kur’an’dan soğutmalıyız" diye hitabede bulunmuş.
Bu müthiş haber, Bediüzzaman’da tarifin fevkınde bir tesir uyandırmıştı. İstidadı şimşek gibi alevli, duyguları ve bütün letaifi uyanık ve ilim, irfan, ihlas cesaret ve şecaat gibi harika inayet ve seciyelere mazhar olan Bediüzzaman’ın, bu havadis üzerine, “Kur’an’ın sönmez ve söndürülmez manevî bir güneş hükmünde olduğunu, ben dünyaya ispat edeceğim ve göstereceğim!” diye, kuvvetli bir niyet, ruhunda uyanır ve bu saikle çalışır.
Bediüzzaman, işe en önemli unsur olan eğitimden başlar. Memleketin batı kesiminde açılan yeni mektepler karşısında sönük duruma düşen medreselerin ıslahı ve Doğu Anadolu’da da "Medresetü’z-Zehra" namında bir darülfünûn açmak, ya Van’da veyahut da Diyarbekir’de darülfünûn derecesinde bir medrese tesisine çalışmak için çabalar sarf eder. Bu çabaları cumhuriyet rejiminin ilk yıllarında da devam eder. Muvaffak olur ancak harplerden dolayı gerçekleştiremez.
Kaynak:
Tarihçe-i Hayat, Sayfa 44, 174