İstiklal Marşı ve Mehmet Akif Ersoy

İstiklal Marşı ve Mehmet Akif Ersoy

Mehmet Akif Ersoy'un kaleme aldığı ve Türkiye'deki tüm milletlerin ortak metni olan İstiklal Marşı'nın kabulünün 89. yıldönümü...

RisaleHaber-Haber Merkezi

İstiklal Marşı 12 Mart 1921'de TBMM'de büyük çoğunluğun onayıyla kabul edildi. Tam 89 yıldır bu marş yapılan her resmi toplantı öncesinde ve sonrasında okunuyor.

Türkiye toplumunu İstiklal Marşından daha güzel tarif eden bir şiir bugüne kadar yazılmadı.

Tarihçilerin ve şairlerin en önemli tespiti: Onun gibisini yazabilmek için 1. Dünya savaşını, ardından Kurtuluş Savaşını yaşamak gerekir. Zira öyle bir savaşı yaşamamış olan bir şairin ifadeleri ne kadar kuvvetli olursa olsun o günün psikolojisini yaşayarak yazmamış olacağından yine eksik kalır, yine noksan kalır.

İstiklal Marşı Dünya savaşını bizzat yaşamış bir toplumun ortak duygusunun ifadesidir. Hem de bin yıl İslam’a bayraktarlık yapmış cihanı titretmiş, düşmana korku, dosta güven salmış bir toplumun ortak duygusu...

Ama hemen arkasından şu duayı etmek de en az o kadar önemlidir.

“Allah hiçbir topluma ikinci defa İstiklal Marşını yazdırmasın. Amin…”

Bediüzaman Said Nursi’nin Akif'le ilgili sözlerini burada bir kez daha hatırlatmak istiyoruz:

“Hem merhum Fetva Emini Ali Rıza ve merhum Ahmed Şirani ve merhum Şevket Efendi ve merhum Mehmed Akif gibi insaflı, Risale-i Nur u fevkalade takdir ve tahsin eden o muhterem ve merhum zatların hatırı için, biz İstanbul hocalarına dostuz, onlardan gücenmeyiz. İnşaallah, bir zaman Yirminci Lem a-i İhlâs kendini onlara okutturacak, o eski dostları da yeni dostlar yapacak.” (Emirdağ Lahikası)

Mehmet Akif'in Bediüzzaman ile ilgili sözleri:

“Büyük şâirimiz, edebiyatımızın medâr-ı iftihârı merhum Mehmed Akif, bir üdebâ meclisinde, Victor Hugo'lar, Shakespeare'ler, Descartes'lar, edebiyatta ve felsefede Bediüzzaman'ın bir talebesi olabilirler" demiştir.” (Sözler, Konferans)

Risale-i Nurlarda geçen ve bu iki zatı ilgilendiren Eşref Edip’e ait bir cümle de şöyle:

“Üstadla tanışmamız kırk seneyi geçti. O zamanlar hemen hergün idârehâneye gelir; Akif ler, Nâim'ler, Ferid'ler, Izmirli'lerle birlikte saatlerce tatlı tatlı musâhabelerde bulunurduk. Üstad, kendine mahsus şîvesiyle yüksek ilmî meselelerden konuşur; onun konuşmasındaki celâdet ve şehâmet bizi de heyecanlandırırdı.” (Tarihçe-i Hayat, Tahliller)