Said Nursi'nin ilk biyografisini Eşref Edip yazdı
Milli Gazete yazarı Fahri Güven, Bediüzzaman Said Nursi hakkındaki ilk biyografiyi Eşref Edip'in yazdığını ve Nursi'nin de bu biyografiden ziyadesiyle memnun kaldığını yazdı...
Fahri Güven'in yazısı
Eşref Edib’in Bediüzzaman Said Nursî hakkındaki ilk biyografisi…
Eşref Edib altmış yıldan fazla İslâmi camiada gazetecilik yapmış bir şahsiyettir. Pek çok konuda öncülük yaptığı gibi Bediüzzaman Said Nursî hakkında ilk biyografi çalışmasını da o yapmış, bu çalışmayı Sebilürreşad'da yayınlamış ve sonunda da kitap halinde bastırarak Üstad Bediüzzaman Said Nursi'ye 1952 yılında takdim etmiştir. Bu çalışmadan ziyadesiyle memnun kalan Üstad Bediüzzaman Said Nursî şu sözlerle Eşref Edib bey'i taltif ve takdir etmiştir:
"Eşref Edib kırk seneden beri iman hizmetinde benim arkadaşım ve Sebilürreşad'da makale yazan ve şimdi vefat eden çok kıymetli kardeşlerimin mümessili ve hakikî İslâmiyet mücahidlerinden bir kardeşimdir. Ve Nur'un hâmisidir. Ben vefat etsem de Eşref Edib'in bulunmasıyla büyük bir teselli buluyorum."
Eşref Edib'in bahsi geçen eserdeki takdim cümleleri şöyledir:
Büyük Üstad'ın münevver talebeleri, sevgili üstadlarının hayatı, eserleri, mesleği hakkında topladıkları malûmatı biz derledik, düzenledik; bu eser vücuda geldi.
Risale-i Nur mekteb-i irfanının müessisi, derin tahlile değer mümtaz bir şahsiyettir. Birkaç sahifeye değil, birkaç cilde bile sığmaz.
Bu eser, O'nun hayatının, eserlerinin, fikirlerinin, mücadelelerinin, şehameti ve kahramanlıklarının ancak bir fihristi olabilir.
Bu takdimden sonra "Risale-i Nur Mekteb-i İrfanı" başlığı altında Eşref Edib Bey şu bilgilere yer verir:
Şöhret memleketimizin her tarafını kaplayan bu zat kimdir? Hayatı, eserleri, meslek ve meşrebi nedir? Muhtelif halk tabakaları arasında şayan-ı hayret derecede kuvvetli rabıta husule getirmesinin sırrı nedir? Bu, bir tarikat mıdır? Bir cemiyet midir? Yoksa siyasî bir teşekkül mü?
Gerek idarî, gerekse adlî bu hususta çok takipler yapıldı, derin tahkikler, uzun ve müselsel muhakemeler cereyan etti. Ne tarikat, ne cemiyet, ne de siyasî bir teşekkül olduğu hakkında hiçbir neticeye varılmadı. En ufak bir delil bile elde edilemedi. Çünkü bu, bir tarikat değil, bir cemiyet de değil, siyasî bir teşekkül ise asla...
Evet, orada bir topluluk var. Fakat bu topluluk kanunun müdahale çerçevesine girmiyor. Bir cemiyet gibi programı, teşkilâtı, âzası yok. Bir parti gibi siyasî bir program ve teşkilâta tâbi değil. Kaziye-i muhkeme hâline gelen mahkeme kararıyla bu cihet tebeyyün ve tahakkuk etti.
Böyle maddî yollardan gidilmek suretiyle daha senelerce tahkikat yapılsa yine bir neticeye varılamaz. Çünkü bu, gönüllerde yaşayan ruhî bir rabıtadır.
Belki de devr-i sâbık hükümetleri, üzerine fazla düşmekle bu işi alevledi, genişletti, önüne geçilmez bir hâle gelmesine sebep oldu. İstibdat ve diktatörlük zamanının dâhiliye vekili bu harekete bir irtica damgası vurabilmek için çok çalıştı, fakat muvafffak olamadı. Hapisler, nefiyler, tazyikler, kütle hâlinde tevkifler, muhakemeler... Hiçbir şey kâr etmedi. Bilâkis, bunlar şöhretinin yayılmasına hizmet etti.
Ortada mesuliyete mucip, kanuna aykırı hiçbir şey yok. Ortada yalnız bir "Risale-i Nur" var. Bu risaleler yüzlerce, binlerce nüshası etrafa dağılıyor. Bu risaleler toplatıldı. Mahkeme marifetiyle bîtaraf ehl-i vukuflara tedkik ettirildi. Bunlarda da kanuna aykırı hiçbir şey görülmedi. Mahkeme kararıyla tebeyyün eden bu hakikat kaziye-i muhkeme hâline geldi.
Bunun üzerine artık bu risaleler alabildiğine çoğaldı... Yüz otuz parçadan ibaret olan bu risaleler yüzlerce sahife teşkil eder. Bazısı kısa makaleler şeklindedir. Bazısı da birer kitap halindedir. Yüz sahifeden fazla olanlar da var.
Eski harflerle kitap tab'ı kanunen memnu olduğu için, ilk zamanlar bu risaleler el yazısıyla mütemadiyen istinsah olunurdu, işini gücünü terk edip hayatını buna vakfedenler vardı.
Her kimde Nur risalelerine kalbî bir temâyül hissettiler mi, derhal bir yazma nüshasını ona hediye ederler.
İşte ortada bu risalelerden başka hiçbir şey yok. Ne tarikat, ne cemiyet, ne de siyasî bir parti. Arada dönen yalnız şu kelimelerdir: Üstad, talebe, Risale-i Nur, Said Nursî Hazretleri Üstad'dır. Risale-i Nur okuyanlarda talebelerdir: Risale-i Nur talebeleri.
Üstad Bediüzzaman gece gündüz ibadetle meşguldür. Yanında Kur'an'dan başka hiçbir kitap da yoktur.
Bütün ilhamlarını Kur'an'dan alır. Kendi yazmaz. Risalelerini dikte eder. Talebeleri yazar.
Üstadın talebelerine verdiği derslerin özeti şudur: Biz ehli tarikat değil, ehli hakikatiz. Rehberimiz Kur'an, şiarımız iman ve irfandır.
Bir Nur talebesinin imanı şayan-ı hayret derecededir, îman karşısında hayatın bile hiç kıymeti yoktur. Bütün gayeleri iman ve irfandır. Dünyevî hiçbir ihtirasları yoktur. Bu kadar yüksek ahlâk ve fazilet sahibidirler. İman ve irfan yolunda hiç bir fedakârlıktan geri durmazlar. Komünizme ve masonluğa karşı mücadeleyi en büyük bir vazife telâkki ederler.
Komünizm ve masonluğu imana musallat olan iki büyük ejder olarak kabul ederler."*
* Eşref Edib, Risale-i Nur Müellifi Said Nursî, Hayatı, Eserleri, Mesleği, İstanbul 1952.
Milli Gazete