Said Nursi'nin Üstadı Kur’an-ı Kerim’dir
Prof. Dr. Hayreddin Karaman Bediüzzaman'ı anlatıyor
Ekrem Altıntepe'nin haberi:
Bediüzzaman Said Nursî ve Risale-i Nur Külliyatı’nın iman, düşünce ve fikir hayatımızdaki yeri gün geçtikçe artıyor. Vefatının 50. yıldönümünde Bediüzzaman ve Risale-i Nur Külliyatı üzerine yapılan çalışmalar bir önceki yıla göre çok daha fazla artarak devam ediyor. Yazar, gazeteci, sanatçı ve ilim adamlarımıza vefatının 50. yıldönümünde Bediüzzaman Said Nursî’yi ve Risale-i Nur Külliyatı hakkındaki düşüncelerini sorduk.
Prof. Dr. Hayreddin Karaman:
"Bediüzzaman Said Nursî merhum, Türkiye’nin maruz kaldığı cebrî kültür ve medeniyet değiştirme hareketine karşı çıkmış, İslamî-yerli değerlerimizi savunmak, yaşatmak ve geliştirmek için bir ömür harcamış, pek çok insanın tahammül edemeyeceği sürgün, hapis, işkence, takip, mecburi iskân gibi hallere katlanmış, yaşadığı hayata ve mücadeleye engel olabileceği ve belki başkalarına bu halleri yaşatma hakkı bulunmadığı düşüncesiyle evlenmemiş ve aile gailesi ile meşgul olmamış, klasik medrese usulüyle okumuş ama bunu aşarak “Kur’an-ı Kerim’i üstad edinmiş” bir İslam büyüğü, mücahidi ve âlimidir.
Bediüzzaman’da üstün bir zekâ, yeterli ilim ve ilham vardır. Kur’an’a bu yetenekleriyle ve birikimiyle bakmış, onu asrın idrakine söyletmek için çalışmış ve dil problemine rağmen –bunu, kendisini takip edenlerin ihlaslı gayretleriyle ve gönül dilini öne çıkarmalarıyla aşmış- bu amacında başarılı olmuştur.
Ona ait olan Nur Risaleleri, takibat altında yaşadığı yıllarda yasaklandığı halde ihlaslı ve fedakâr öğrencilerinin elleriyle yazılmış, köylerde veya gizli mekânlarda teksir makineleriyle çoğaltılmış, ciltlenmiş, kontrol dışı yollardan veya genel yolların kontrol dışı saatlerinde uzak yakın ülke sathına gönderilerek yayılmış ve gizli olarak okunmuştur. Kitapların okunması ve tutulmasında bu -yukarıda ifade ettiğimiz- durum yanında insanımızın ve özellikle gençliğin açlığı, Hazret’in ihlası, hedefte hiçbir şahsî ve maddî menfaatin bulunmaması amil olmuştur.
Merhum yaşadığı dönemde “tehlikenin imana yönelik olduğunu” görmüş, İslam’ın diğer ahkâmına icmalen, iman ve ahlak konusuna ise tafsilen yer vermiş, imana karşı tezleri göz önüne alarak bunları çürütmüş, diğer deliller yanında, “eşsiz ve benzersiz bir sanat eseri olan evrenden onun yaratıcısına ulaşan” istidlal metodunu geniş ölçüde kullanmıştır.
Bediüzzaman beka âlemine göçtükten sonra onun yolunu izleyen, davetini devam ettirmek isteyen kimseler kitaplarının yazılması, basılması, basılma şekli, dilin aynen muhafazası, kimin/kimlerin hareketi temsil edeceği gibi bazı konularda ihtilafa düşmüş ve gruplara ayrılmış olsalar da hepsinin yapıp ettiklerini bir bütün halinde değerlendirirsek hareket başarı ile devam etmekte, ülkenin ve İslam dünyasının da ötesine aşarak yayılmaktadır.
Hangi grup içinde olursa olsun Risale-i Nur hareketi Sünnî Müslümanlığı esas almış, bunun özüne aykırı olan veya özü bozma ihtimali bulunan cereyan ve hareketlere iltifat etmemiş, mensupları şahsî ve ailevî hayatlarında Sünni İslam’a bağlı kalmışlardır. Bu hareketin siyasî bir harekete dönüşmemesi de merhum Üstad’ın bu konudaki kesin duruşunun eseridir.
Moral Dergisi