Rabbimizi bize şu 3 şey tarif eder

Rabbimizi bize şu 3 şey tarif eder

Günün Risale-i Nur dersi...

Bismillahirrahmanirrahim

BİRİNCİ REŞHASI:

Rabbimizi bize tarif eden üç büyük küllî muarrif var. Birisi şu kitâb-ı kâinattır ki, bir nebze, şehâdetini on üç lem'a ile, Arabî Nur Risâlesinden On Üçüncü Dersten işittik; birisi şu kitâb-ı kebîrin âyet-i kübrâsı olan Hâtemü'l-Enbiyâ Aleyhissalâtü Vesselâmdır; biri de Kur'ân-ı Azîmüşşandır. Şimdi, şu ikinci bürhan-ı nâtıkı olan Hâtemü'l-Enbiyâ Aleyhissalâtü Vesselâmı tanımalıyız, dinlemeliyiz.

Evet, o bürhanın şahs-ı mânevîsine bak:

Sath-ı arz bir mescid, Mekke bir mihrab, Medîne bir minber; o bürhan-ı bâhir olan Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselâm bütün ehl-i imâna imam, bütün insanlara hatip, bütün enbiyâya reis, bütün evliyâya seyyid, bütün enbiyâ ve evliyâdan mürekkeb bir halka-i zikrin serzakiri; bütün enbiyâ hayattar kökleri, bütün evliyâ tarâvettar semereleri bir şecere-i nurâniyedir ki, herbir dâvâsını, mu'cizâtlarına istinad eden bütün enbiyâ ve kerâmetlerine itimad eden bütün evliyâ tasdik edip imza ediyorlar. Zîrâ, o "La İlahe İllâlah" (Allah'tan başka hiçbir ilâh yoktur.) (Saffât Sûresi: 35) der, dâvâ eder. Bütün sağ ve sol, yani mâzi ve müstakbel taraflarında saf tutan o nurânî zâkirler, aynı kelimeyi tekrar ederek, icmâ ile mânen "Sadakte ve bil hakkı Netakte" (Doğru dedin ve söylediğin haktır.) derler.

Hangi vehmin haddi var ki, böyle hesapsız imzalarla teyid edilen bir müddeâya parmak karıştırsın.

İKİNCİ REŞHA:

O nurânî bürhan-ı tevhid, nasıl ki iki cenâhın icmâ ve tevâtürüyle teyid ediliyor; öyle de, Tevrat ve İncil gibi kütüb-ü semâviyenin yüzler işârâtı ve irhâsâtın binler rumuzâtı ve hâtiflerin meşhur beşârâtı ve kâhinlerin mütevâtir şehâdâtı ve Şakk-ı Kamer gibi binler mu'cizâtının delâlâtı ve Şeriatın hakkâniyeti ile teyid ve tasdik ettikleri gibi, zâtında gayet kemâldeki ahlâk-ı hamîdesi ve vazifesinde nihayet hüsnündeki secâyâ-i gâliyesi ve kemâl-i emniyeti ve kuvvet-i imânını ve gayet itminânını ve nihayet vüsûkunu gösteren fevkalâde takvâsı, fevkalâde ubûdiyeti, fevkalâde ciddiyeti, fevkalâde metâneti; dâvâsında nihayet derecede sâdık olduğunu güneş gibi âşikâre gösteriyor.

ÜÇÜNCÜ REŞHA:

Eğer istersen gel, Asr-ı Saadete, Cezîretü'l-Araba gideriz. Hayalen olsun onu vazife başında görüp ziyâret ederiz. İşte bak:

Hüsn-ü sîret ve cemâl-i sûret ile mümtaz bir zâtı görüyoruz ki, elinde mu'ciznümâ bir kitap, lisânında hakâikâşinâ bir hitâb, bütün benîâdem'e, belki cin ve inse ve meleğe, belki bütün mevcudâta karşı bir hutbe-i ezeliyeyi tebliğ ediyor. Sırr-ı hilkat-i âlem olan muammâ-i acîbânesini hall ve şerh edip ve sırr-ı kâinat olan tılsım-ı muğlâkını feth ve keşfederek, bütün mevcudâttan sorulan, bütün ukûlü hayret içinde meşgul eden üç müşkül ve müthiş suâl-i azîm olan "Necisin? Nereden geliyorsun? Nereye gidiyorsun?" suâllerine muknî, makbul cevap verir. (Sözler, 19. Söz)

Bediüzzaman Said Nursi

SÖZLÜK:

AHLÂK-I HAMÎDE : Beğenilen ve övülen ahlâk.
ALEYHİSSALATÜ VESSELAM : Salât ve Selâm onun üzerine olsun, meâlinde Peygamberimiz Hazret-i Muhammed'in (A.S.M.) ismini duyunca söylenmesi sünnet olan bir duâdır.
ASR-I SAADET : Mutluluk çağı, Peygamber Efendimizin (a.s.m.) peygamber olarak dünyada bulunduğu devir.
ÂYET-İ KÜBRÂ : Büyük âyet, delil.
BENÎÂDEM : İnsanoğlu, âdemoğlu; insanlık âlemi.
BEŞÂRÂT : Beşâretler, müjdeler, hayırlı ve sevinçli haberler.
BÜRHAN : Birşeyi ispatlamak için kullanılan kesin delil, ispat vâsıtası.
BÜRHÂN-I BÂHİR : Açık delil.
BÜRHÂN-I NÂTIK : Anlayan ve konuşan delil.
BÜRHÂN-I TEVHİD : Allah'ın birliğini gösteren delil.
CEMÂL-İ SÛRET : Görünüş güzelliği, şekil güzelliği.
CENÂH : Kanat, taraf, kısım,yön.
DELÂLÂT : Delâletler, delil olmalar
ENBİYÂ : Peygamberler.
FETH : Açma şekil verme
HAKAİK-ÂŞİNA : Gerçekleri bilen.
HALKA-İ ZİKİR : Tasavvufta, zikir esnasında daire şeklini almak.
HÂTEMÜ'L-ENBİYA (A.S.M.) : Peygamberlerin sonuncusu olan Hz. Muhammed (a.s.m.).
HATÎB : Mânalı ve fâideli, güzel söz söyleyen. Güzel, düzgün konuşan.
HÂTİF : Sesi işitilen, kendisi görülmeyen ve gaybdan doğru haber veren cinler.
HUTBE-İ EZELÎ : Ezelî hutbe. Kur'ân- ı Kerim.
HÜSN-Ü SÎRET : Hâl, gidiş, hareket ve ahlâk güzelliği, iç güzellik.
İCMÂ : Fikir birliği. Bir meselede âlimlerin ittifak etmesi.
İRHASÂT : Peygamberimiz Hz. Muhammed'in (a.s.m.) peygamberliğinden önce meydana gelen hârikulâde hallerdir ki, bunlar peygamberliğine delil olan hâdiselerdendir.
İSTİNAD : Dayanma, güvenme.
İTMİNÂN : İnanma, tam olarak bilme, kararlılık, tatmin olmuşluk.
KÂHİN : Karışık ve tahminî sözlerle gelecekten haber verdiği söylenen kimse, falcı, haberci.
KEMÂL : Olgunluk, mükemmellik, eksiksizlik, tamlık.
KEMÂL-İ EMNİYET : Tam emniyet.
KERÂMET : Allah'ın ihsanıyla velîlerin gösterdikleri adet dışı, olağanüstü haller.
KİTÂB-I KÂİNAT : Kâinat kitabı, yani bütün kâinatın, Allah'ın isim ve sıfatlarını bildiren mânâlı bir kitap gibi olduğunu ifâde eder.
KİTÂB-I KEBÎR : Büyük kitap. Kâinat Kitabı.Evren kitabı
KÜLLÎ : Bütüne mensup parçalardan ve fertlerden meydana gelen, umumî, bütün.
MAKBUL : Kabul edilmiş olan, geçerli.
MÂZİ : Geçmiş zaman; geçen, geçmiş olan.
MİHRÂB : Câmide cemaatle namaz kılarken imamın bulunduğu yer.
MİNBER : Câmide hatibin hutbe okuduğu kürsü.
MU'CİZÂT : Mu'cizeler. İnsanı aciz bırakan olaylar, hâdiseler.
MUAMMÂ-İ ACÎBÂNE : Hayret verici, anlaşılmaz ve bilinmeyen iş.
MUARRİF : Târif eden, açıklayan.
MUKNÎ : İknâ eden, inandıran, kâfi derecede izah ve ispat eden.
MÜDDEÂ : İddiâ edilen şey.
MÜMTAZ : Seçkin, üstün.
MÜREKKEB : Birkaç maddeden, elemandan yapılmış.
MÜSTAKBEL : İlerideki, gelecek; gelecek zaman.
NEBZE : Az miktar, cüz'î, bir şeyin artığı.
RAB : Besleyen, yetiştiren, terbiye eden Allah.
RUMUZÂT : Remizler, işâretler, ince nükteler.
SATH-I ARZ : Yeryüzü.
SECÂYÂ-İ GALİYE : Çok kıymetli ve yüksek seciyeler, huylar.
SEMERE : Netice, kâr, meyve.
SERZÂKİR : Zikredenlerin başı.
SEYYİD : Efendi, büyük, önder.
SIRR-I HİLKAT-İ ÂLEM : Alemin yaratılış sırrı.
ŞAHS-I MÂNEVÎ : Bir şahıs olmayıp, kendisine bir şahıs gibi muâmele edilen şirket, cemaat, cemiyet gibi ortaklıklar; belli bir kişi olmayıp bir cematten meydana gelen mânevî şahıs. Tüzel kişilik.
ŞAKK-I KAMER : Peygamberimizin (a.s.m.) bir işâretiyle ay'ın ikiye bölünmesi mu'cizesi
ŞECERE-İ NURANİYE : Parlak ve şeffaf ağaç, Tûba ağacı gibi.
ŞEHÂDET : Şâhitlik
ŞERH : Açıklama, izah etme.
TAKVÂ : Bütün günahlardan kendini korumak; dinin yasak ettiği şeylerden kaçınmak.
TARÂVETTAR : Taze, eskimemiş, tazece.
TEVÂTÜR : İçinde yalan ihtimâli bulunmayan ve birbirlerine kuvvet veren haberlerden oluşan büyük bir topluluğa ait haber.
TEYİD : Kuvvetlendirmek, desteklemek, sağlamlaştırmak, pekiştirme.
TILSIM-I MUĞLAK : Anlaşılması zor, kapalı gizli şey.
UKÛL : Akıllar.
VEHM : (Vehim) Mübhem ve mânasız korku. * Belirsiz fikir ve düşünce.
VÜSÛK : Sağlam inanma, itimâd etme, güvenme, sağlamlık.