Bediüzzaman'a göre hoşgörünün ölçüsü
DKM’de bu hafta gerçekleşen üniversite seminerinin konusu “Hoşgörü”ydü
H. İbrahim Önal’ın haberi
Diyarbakır Kültür Merkezi (DKM)’nde bu hafta gerçekleşen üniversite seminerinin konusu “Hoşgörü”ydü…
Yüksek Okul öğrencisi İshak Tan’ın sunduğu “Hoşgörü “konulu seminerde hoşgörü ile ilgili ayrıntılı bilgilere yer verildi. Hoşgörünün anlamı, Kur’an ve Sünnetteki yeri ve önemi, Hoşgörülü olabilmenin şartları, Bediüzzamanın hoşgörü anlayışı gibi başlıkların yer aldığı seminer ilgi ile izlendi.
Seminerine hoşgörünün tanımıyla başlayan Tan, “Hoşgörü Arapça "semaha" kökünden gelen müsamaha, affetmek ve bağışlamak anlamına gelir. Türkçemizdeki karşılığı hoşgörü olan bu kelime, batı dillerinde ise tolerans olarak kullanılır. Müsamaha bir terim olarak, olgun ve iyi niyet sahibi kimselerin çevresinde bulunan herkese ayırım yapmadan uyguladıkları anlayışlı ve yumuşak davranıştır.” dedi.
Müsamahanın sözünün, birinin şahsi hatalarını yüzüne vurup utandırmadan, başkalarının yanında onu mahcub etmeden, sabır ve anlayışla kusurunu telafi etmesine imkân sağlamak manasına geldiğini ifade eden Tan, “Bu, güzel ahlâktan olup şahsî hukuka bakar. Peygamberlerin Allah (cc) katından getirdikleri ilahi mesajlar içerisinde ahlâkî prensipler önemli bir yer tutmaktadır. Bu ahlâkî ilkeler arasında da hoşgörünün ayrı bir yeri vardır. Hz. Peygamberin (asm) getirdiği dine "İslâm" isminin verilmesi, diğer anlamların yanı sıra bu dinin müsamaha ve hoşgörü dini olduğunu göstermektedir. Nitekim İslâm kelimesinin çeşitli anlamları arasında sulh, barış ve uzlaşma gibi anlamları da bulmak mümkündür.” dedi.
Kur'ân-ı Kerim'deki konuyla ilgili ayetlerden birkaç örnek veren Tan,"O takva sahipleri ki, bollukta da, darlıkta da Allah için harcarlar; öfkelerini yutarlar ve insanları affederler. Allah da güzel davranışta bulunanları sever." “İyilik ve (Allah'ın yasaklarından) sakınma üzerinde yardımlaşın, günah ve düşmanlık üzerinde yardımlaşmayın. Allah'tan korkun, çünkü Allah'ın cezası çetindir." “Müminler ancak kardeştir. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah'tan korkun ki esirgenesiniz." “Ey iman edenler! Eşlerinizden ve çocuklarınızdan size düşman olanlar vardır. Onlardan sakının. Ama affeder, kusurlarını başlarına kakmaz, hoşgörür ve bağışlarsanız, bilin ki, Allah çok bağışlayan, çok esirgeyendir" ayet meallerinin ifade etti.
Hoşgörülü olabilmenin ana özelliklerinin olduğunu söyleyen Tan bu özellikleri şöyle sıraladı:
Nefis muhasebesi yapmak: "Kendinizi beğenip temize çıkarmayın."
İnsanların kusurlarını örtmek: Hz. Peygamber bir hadislerinde şöyle buyurur:"Kim bu dünyada bir kulun ayıbını örterse Allah da onun ayıbını kıyamette örter."
Öfkeyi yenmek: "O takva sahipleridir ki, öfkelerini yutarlar ve insanları affederler. Allah güzel davranışta bulunanları affeder."
"Güçlü, kimse güreşte rakibini yenen değildir. Asıl güçlü öfke anında kendine sahip olandır."
Affedici olmak: "(Ey Nebi!) Af yolunu tut, iyiliği emret, cahillere aldırış etme."
Beddua edici olmamak: Hz. Peygamber şöyle buyuruyor: "Ben lanet edici olarak gönderilmedim. Rahmet olarak gönderildim."
Sû-i zan etmemek: "Ey iman edenler! Zandan çok sakının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır."
Kibir ve gururdan sakınmak: "İnsanlara yanağını bükme ve yeryüzünde böbürlenerek yürüme. Çünkü Allah kendini beğenip övünen kimseyi sevmez." Hz. Peygamber (asm) bu konuda şöyle buyurur: "Müslüman kardeşini hor görmesi kişiye kötülük olarak yeter."
İnsanlarla alay etmemek: "Ey iman edenler! Sizden bir topluluk diğer bir toplulukla alay etmesin. Belki kendilerinden daha iyidirler."
Sabırlı olmak:"Sabredin. Çünkü Allah sabredenlerle beraberdir." Hz. Peygamber de: (asm) "Hiç kimseye sabırdan daha geniş ve daha hayırlı bir bağışta bulunulmamıştır." buyurmuştur.
Aile hayatında hoşgörü konusuna da dikkat çeken Tan, “hanımlara karşı iyi davranmak, çocuklara sevgi ve şefkatle yaklaşmak ve anne-babanın hukukuna riâyet etmekle sağlanır. Bu konularda Hz. Peygamber model ve örnek şahsiyettir. Onun eşlerine nasıl merhametle, iyilikle, sabırla, sevgiyle yaklaştığı bilinen bir husustur. Çocukları ve torunlarına karşı bir merhamet abidesi olan Hz. Peygamber (asm) sürekli olarak onlarla ilgilenmiş, sevgiyle ve yumuşaklıkla davranmıştır. Torunları Hz. Hasan (ra) ve Hüseyin'in (ra) kendisi namazda bulunduğu sırada kendi omuzlarına binmesine rıza göstermiştir.” dedi.
İslâmiyet'te din ve inanç konusunda zorlama olmadığını, birisinin inancını değiştirmek zorla değil, ancak onu ikna yoluyla ve kişinin kendi rızasıyla mümkün olabileceğini, inanç hürriyeti, insanın en başta gelen haklarından birisi olduğunu söyleyen Tan, “Din insanlara korku ve zulümle iletilseydi, inancın hiçbir anlamı kalmazdı. İnsanların hayatlarını yönlendirmeleri hür iradeleriyle kendilerine bırakılmıştır. Yaptıkları işlerden Allah'a hesap verecekleri için insanlara seçme hürriyeti verilmiştir. Dinde zorlama olmadığıyla ilgili olarak Cenâb-ı Hak şöyle buyurmaktadır: "Dinde zorlama yoktur. Çünkü doğruluk, sapıklık ve eğrilikten ayırt edilmiştir. O halde kim tâğutu inkâr edip Allah'a inanırsa, sağlam kulpa yapışmıştır ki hiçbir zaman kopmaz. Allah işitir ve bilir." Konuyla ilgili bir diğer âyet ise şu şekildedir: "Eğer Rabbin dileseydi, yeryüzündekilerin hepsi elbette iman ederlerdi. O halde sen, inanmaları için insanları zorluyor musun?" dedi.
Peygamber Efendimiz’in (asm) hoşgörüsüne dikkat çeken Tan, “Hazret-i Aişe (ra) validemiz, Efendimizin (asm) müsamahasını anlatırken şahsî hiçbir mes’elesinden, uğradığı zararlardan dolayı kimseleri incitmediğini, kimseden intikam almaya kalkmadığını belirttikten sonra der ki: “Allah’a ait bir hak ayaklar altında çiğnenirse onu hiç affetmez, hemen o kimseden Allah adına intikam alırdı.” dedi.
Peygamber Efendimizim (asm) hoşgörü konusundaki hassasiyetlerini belirten Tan bunları şöyle sıraladı:
Hz. Peygamber (asm) İslâm tebliğini engelleyenlere, İslâm devletine açıktan düşmanlık yapanlara mâni olmuş, İslâm dinine açıktan düşmanlıklarını şiirleriyle söyleyen ve müşrikleri Müslümanlar'a karşı kışkırtanlara hoşgörülü olmamıştır. Yahudi şairi Ka'b b. el-Eşref olayı bunun en güzel örneğidir.
Suçu sabit olan kimsenin affını isteyenleri reddetmiş, bu konuda hoşgörülü davranmamıştır. Hz. Peygamber (asm): "Allah'a yemin olsun ki, hırsızlık yapan kızım Fâtıma da olsa onun elini keserdim." buyurarak bu konudaki hassasiyetini göstermiştir.
Kavmiyetçilik ve asabiyeti yasaklamış, bu hususta müsamahalı olmamıştır.
Kul hakkı konusunda son derece titiz davranmış, kul hakkına tecavüzü yasaklamıştır.
Kötülüklere engel olma, açıktan haram işlenmesi vb. noktalarda müsamahalı olmamıştır.
Hz. Peygamberin (asm) hayatı boyunca insanlığa karşı davranışlarındaki en temel düşüncelerden birisi hoşgörü olmuştur. O (asm), "Sen Rabbinin yoluna hikmet ve güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel şekilde mücadele et." âyeti ışığında insanlara hoşgörülü yaklaşarak dini tebliğ etmiştir. Bu davete karşı insanların sert, katı ve kaba olmaları Onu (asm) bu ilkeden vazgeçirmemiştir. Taif seferi sırasında Hz. Peygamber'e (asm) karşı yapılan çirkin saldırı karşısında Onun affedici tutumu ve bu kavmin helakine değil de ıslahına dua etmesi güzel bir örnektir.
Bediüzzaman Hazretlerinin bu konuda “Hukuk-u âmmeye ve ahkâm-ı diniyeye taalluk eden suç veya haklarda müsamaha ve afv olamaz.” sözlerini ifade eden Tan Risale-i Nurdan şu cümleleri aktardı:
Nasıl bin masumların hukukunu çiğneyen bir zâlimi cezalandırmak ve yüz mazlum hayvanları parçalayan bir canavarı öldürmek, adalet içinde mazlumlara bin rahmettir. Ve o zâlimi affetmek ve canavarı serbest bırakmak, bir tek yolsuz merhamete mukabil yüzer biçarelere yüzer merhametsizliktir.” Aynen öyle de: Cehennem hapsine girenlerden olan kâfir-i mutlak, küfrüyle hem esma-i İlahiyenin hukukuna inkâr ile tecavüz; hem o esmaya şehadet eden mevcudatın şehadetlerini tekzib ile hukuklarına tecavüz ve mahlûkatın o esmaya karşı tesbihkârane yüksek vazifelerini inkâr etmekle hukuklarına tecavüz ve kâinatın gaye-i hilkati ve bir sebeb-i vücudu ve bekası olan tezahür-ü rububiyet-i İlahiyeye karşı ubudiyetlerle mukabelelerini ve âyinedarlıklarını tekzib ile hukukuna bir nevi tecavüz ettiği haysiyetiyle öyle azîm bir cinayet, bir zulümdür ki affa kabiliyeti kalmaz.” “Evet, Kâfir ve münafıkların Cehennem’de yanmalarını ve azab ve cihad gibi hâdiseleri kendi şefkatına sığıştırmamak ve tevile sapmak, Kur’anın ve edyan-ı semaviyenin bir kısm-ı azîmini inkâr ve tekzib olduğu gibi, bir zulm-ü azîm ve gayet derecede bir merhametsizliktir.
Çünki masum hayvanları parçalayan canavarlara himayetkârane şefkat etmek, o biçare hayvanlara şedid bir gadir ve vahşi bir vicdansızlıktır. Ve binler müslümanların hayat-ı ebediyelerini mahveden ve yüzer ehl-i imanın sû-i akibetine ve müdhiş günahlara sevkeden adamlara şefkatkârane tarafdar olmak ve merhametkârane cezadan kurtulmalarına dua etmek, elbette o mazlum ehl-i imana dehşetli bir merhametsizlik ve şeni’ bir gadirdir”
Tan son olarak, “Hz. Peygamberin (asm) hoşgörü anlayışı ve İslâm tarihindeki hoşgörü uygulamalarından modern dünyanın alacağı dersler ve ibretler vardır. Müslümanlar'ı herhangi bir ayırıma tâbi tutmadan hepsini bağnaz, savaşçı ve müsamahasız olarak niteleyenlerin Hz. Peygamberin hayatını, faaliyetlerini ve İslâm tarihini iyi öğrenmeleri ve yorumlamaları gerekmektedir.” dedi.