Peygamberimizin hitabet sünnetleri

Peygamberimizin hitabet sünnetleri

Allah Resulü tüm konuşmalarına, sohbet ve hutbelerine başlamadan önce Allah'a hamd ve sena ederdi.

O; "Cevâmiül Kelîm" idi. Yani, az sözle çok derin ve hikmetli anlamlar içeren cümleler kurar, konuşmalar yapardı. Tane tane konuşurdu. Acele konuşmaz, anlaşılmaz kelimeler kullanmazdı. Öyle ki dinleyen, kelimelerini sayılabileceğini zannederdi. (Buhari, Müslim, Tirmizi)

Dikkatleri çekmek için sözünü üç kere tekrarlardı

Konuşmalarının başında, sonunda veya uygun bir yerinde dikkati çekmek, anlamasını sağlamak veya uyarıda bulunmak ya da bir meselenin önemini belirtmek amacıyla bazı sözleri üç defa tekrar ederdi. (Müslim, Tirmizi, Buhari, Müslim, Tirmizi)

Sözleri gayet açık ve anlaşılır idi. Hangi anlayışta olursa olsun, onu dinleyen herkes anlardı. Ancak bazen insanların dikkatini çekecek ve pek bilinmeyen kavramlar da kullanırdı. Bir defasında; "Allah, sarhoş edici şeyler içenlere tînetu'l-hibâl içirecektir" der. Ashap, merak ederek bunun ne olduğunu sorunca da şu cevabı verir: "Cehennemliklerin vücutlarından çıkan pis terdir." (Ebu Davud, Müslim, Nesai)

Boş şeyler üzerinde konuşmazdı

Hz. Peygamber, lüzumsuz ve gereksiz konuşmazdı. İnsanlar bıkmasın, usanmasın diye çok konuşmazdı. Sessizliği uzun olurdu. Söze başlarken de bitirirken de dudakları ile konuşurdu. Sözlerinde ne bir fazlalık ne de bir eksiklik olurdu. Sözleriyle kimseyi incitmez, küçümsemezdi. "Kişinin malayani (boş) şeyleri terk etmesi, onun Müslümanlığının güzelliğindendir" buyurmuştur. (Muvatta, Tirmizi, İbn-i Mâce)

Lüzumsuz soru sormaz, sorulmasını istemezdi!

Lüzumsuz soru sormaz ve sorulmasından da memnun olmazdı. Önceki ümmetlerin helak oluş sebeplerinden birinin de çok soru sormaları olduğunu beyan etmiştir. "Size bir şeyi yasakladım mı, 'niçin, neden?' diye sormayın. Bir şey emrettiğim zaman da onu elinizden geldiğince yapmaya çalışın." (Buhari, Müslim, Tirmizi, Nesai)

Allah Resulü (sav)'a yönelik sorular yeni dini emir ve yasaklar getireceğinden, ümmetine olan şefkatinden dolayı böyle bir olayın yaşanmasını istemezdi. Sorduğu soru sonucu bir yasağın gelmesine vesile olan Müslüman'ın bir cürüm işlemiş olacağını (Buhari, Müslim, Ebu Davud), Allah'ı kimin yarattığını soracak ölçüde ileri gidileceğini (Buhari, Müslim, Ebu Davud), insanların şerlisinin, âlimleri sınamak, yanıltmak amacıyla zararlı konulardan soru soranlar olduğunu bildirmiştir. (Rezin) İnsanları birbirine sevdirecek, birbiriyle kaynaştıracak şeyler konuşurdu. Onları ürkütmez, kaçırmazdı. (Taberânî)

Konuşmada eşitlik!

İleri gelen kimselerle de sade vatandaşlarla da eşit konuşurdu. Onlardan hiçbir şeyi saklamazdı. Onlara seviyelerine göre konuşur, muamele eder, dindeki faziletine göre önem verirdi. Ashab-ı Kiram, O'nu büyük bir dikkat ve huşu içinde dinlerdi. O konuştuğu zaman, yanındakiler, sanki başında bir kuş varmış gibi başlarını eğerlerdi. Ancak O, sustuğu zaman konuşurlardı. Yanında söz düellosu yapmazlardı. Resûlullah (sav)'ın susması bile bir dersti. O'nun sükûtu, hilm, hayâ, takdir ve tefekkür idi.  (Taberânî)

Konuşurken jest ve mimiklerini kullanırdı

Resûlullah (sav), konuşurken, sanki vahiy bekler gibi, zaman zaman gözlerini semaya dikerdi. (Ebu Davud)

Jest ve mimiklerini kullanırdı. Ebu Hureyre (ra), bir hutbe esnasında bir ayet okuduktan sonra, başparmağını kulağına, şehadet parmağını da gözünün üzerine koyduğunu belirmiştir. (Ebu Davud)

Hazırcevaptı

Hazırcevap idi. Hz. Aişe ile Safiye arasında bir münakaşa olmuş, Aişe (ra), "Ey Yahudi kızı!" diye çıkışmıştı. Buna çok üzülen Hz. Safiye gelip durumu Peygamber Efendimiz'e şikâyet edince, ona şöyle dedi: "Sen de Aişe'ye; 'Siz benden nasıl hayırlı olabilirsiniz ki? Benim kocam peygamber, Babam Harun Peygamber, amcam da Musa Peygamberdir.' Deseydin ya" demiştir. Bu cevap üzerine Safiye (ra), sevinmişti. (Tirmizi)

Uhud savaşı sonrası Ebu Süfyan ile yapılan söz düellosunda, Ebu Süfyan'ın; "Güne gün. Bedire karşılık Uhud. Eşit olduk" demesi üzerine şöyle denmesini buyurmuştu: "Hayır eşitlik yok! Sizin ölüleriniz cehennemde bizim ölülerimiz ise cennettedir." (Buhari, Ebu Davud)

Konuşurken bazen dinleyenleri şahit tutardı

İnsanların konuşma esnasında saygı ifadelerine dikkat etmesini, Allah ve Resulünden bahsederken ifadelerini anlaşılır biçimde seçmesini isterdi. Kurtuluşa ermenin bir yolunun da dili tutmak olduğunu ifade etmiştir. (Tirmizi) Bir meseleyi anlattıktan sonra bazen dinleyenleri şahid tutarak sorardı: "Duydunuz mu, tebliğ ettim mi?" (Buhari, Müslim, Ebu Davud)

Bir konuşma yapacağı zaman, karşısındaki toplulukla yüz yüze gelmek ve konuşmanın tesirini oluşturmak için, yüksekçe bir yere çıkardı. Devesinin üzerinde de hitap ederdi. (Müslim, Ebu Davud, Nesai, Ebu Davud, Nesai)

Peygamberin meclisinde hatalı cümle kurulamazdı!

Meclisinde hatalı cümle kuran kimseleri uyarır, doğrusunu belirtirdi. Kavramları yerli yerinde kullanır, şirk, günah ve cahiliye dönemini çağrıştıran kavram yerine daha uygun kelimeleri seçmemizi isterdi. Üzüm için, şarabı hatırlatan bir kelime olan "Kerm" yerine, "İneb" denmesini emrederdi. (Buhari, Müslim, Ebu Davud, Muvatta)

Konuşmalarında, toplumun, insanların bozulduğunu, helak olduğunu söyleyenleri hoş karşılamazdı. (Müslim, Muvatta, Ebu Davud)

İnsanların tevhide aykırı, yanlış anlaşılabilecek sözlerle seslenmesini, konuşmasını uygun görmezdi. Efendi anlamına da gelen Rab kelimesinin, kişiler için kullanmayı uygun görmezdi. (Müslim)
Milli Gazete