Büyük İslam adaleti karşısında küçüldüm
Gazeteci yazar Yavuz Bahadıroğlu yeni kitabı ‘Kayıtdışı Tarihimiz’de okurları geçmişte kalan gerçeklerle yüzleştiriyor.
Nesrullah Sonay'ın haberi
Bugün yaşanan sosyal ve politik olayların kökeninin tarihte hep var olduğuna değinen Bahadıroğlu, buna ilişkin örnekleri bir bir sıralıyor. İşte 3 kıtaya hükmeden Osmanlı Devleti’ne ilişkin bilinmeyen gerçekler...
PADİŞAH MAHKEMEDEN KOVULDU
Düne kadar kimi darbe faillerinin yargılanması tartışma konusu olurken tarihe baktığımızda Osmanlı’da devletin zirvesinde bulunan padişahın bile yargı önüne çıktığı dikkat çekiyor. 1300’lü yıllarda Osmanlı tahtında oturan genç padişah Yıldırım Bayezid, bir olaya şahitlik yapmak için devletin yüksek mahkeme başkanı tarafından çağırılıyor. Şahitlik için mahkemeye gelen Bayezid, namazları cemaatle kılmadığı gerekçesiyle mahkeme başkanı tarafından şahitliği kabul edilmiyor ve mahkemeden kovuluyor. Bunun üzerine Bayezid, eksikliğini gidermek için bugün kendi adını taşıyan Yıldırım Bayezid Camii’ni yaptırarak 5 vakit namazını bu camide cemaatle kılmak zorunda bırakılıyor.
İŞÇİLERİN ZAM TALEBİ
Pek çok insani ve vicdani hak gibi, işçi haklarının da başlangıç noktası bu topraklar olmuştu. Toplu sözleşme ve grev hakkı, sanıldığı gibi bize Avrupa’dan geçmiş değildi. Padişah fermalarından anlaşıldığına göre, işçiler tarih boyunca zaman zaman ücretlerinin artırılması isteğiyle “grev” yapmış ve taleplerine çoğunlukla ulaşmışlardı. Bunlardan biri 21 Haziran 1587’de Sultan 2’nci Murat’ın Mimar Sinan’a hitaben yazdığı fermanda yer alıyor. Cami inşaatında çalışan işçiler bugünkü değeri 3 bin Lira olan maaşı beğenmeyip greve gitmişler ve sonunda talep ettikleri ücreti almaya hak kazanmışlardı.
ELİNİ SON ANDA KURTARDI
Bir örnek de aynı yönetim anlayışını taşıyan Fatih Sultan Mehmet’le yaşanıyor. Fatih Sultan Mehmet, adını taşıyan caminin inşaatında kullanılacak mermer sütunları kestiren Rum mimarlardan İpsilanti Efendi’ye kızıp elini kestiriyor. Bunun üzerine İpsilanti Efendi, haksızlığa uğradığını gerekçe göstererek padişah aleyhine ilk İstanbul Kadısı Sarı Hızır Çelebi’ye başvuruyor.
Mahkemeye gelen padişah, “sanık” minderine bağdaş kurmak üzereyken Kadı’nın ‘davacı ile hukuk önünde yüzleşeceksin, ayağa kalk’ diyerek padişaha sert çıkıyor. Padişah ayağa kalkıyor ve öfkesine mağlup olduğunu ve bu yüzden hata ettiğini belirtiyor. Buna karşılık Kadı efendi ‘kıssasa kıssas’ hükmü veriyor. Alışılmışın dışında olan bu durum karşısında davacı İpsilanti Efendi eli ayağı titremeye başlıyor.
Aklı başına gelir gibi olunca da ‘Davamdan vazgeçtim, İslam adaletinin büyüklüğü karşısında küçüldüm’ diyerek kendisini padişahın ayaklarına atıyor. Böylelikle Fatih’in eli kesilmekten kurtuluyor. Devletler Hukuku tarihinde, sadece tarihçilerin değil birçok kimsenin hatırlamadığı enteresan bir devre var: Osmanlı Devleti’nin hiçbir Avrupa başkentinde kendisini temsil ettirmeye tenezzül etmediği devre...
Osmanlı Devleti uluslararası hukuk çerçevesinde resmen koydurttuğu bir madde ile kendi üstünlüğünü bütün dünyaya tescil ettirmiş, bunun bir göstergesi olarak da yükselme devri boyunca hiçbir devlete ‘elçi’ tayin etmemiştir.
Bugün