Başımıza gelen musibetler, nimetlere çevrilmiş
Günün Risale-i Nur dersi...
Bismillahirrahmanirrahim
Aziz, sıddık kardeşlerim,
Evvelen: Seksen sene bir mânevî ömr-ü bâki kazandıran,
şuhur-u selâsenizi
ve mübarek kudsî gecelerinizi
ve leyle-i Regaibinizi
ve leyle-i Miracınızı
ve leyle-i Berâtınızı
ve leyle-i Kadrinizi
ruhu canımızla tebrik ve herbir Nurcunun mânevî kazançları ve duaları umum kardeşleri hakkında makbuliyetini rahmet-i İlâhiyeden rica ve hizmet-i Nuriyede muvaffakiyetinizi tebrik ederiz.
Saniyen: Tesemmüm vesilesiyle nisyan-ı mutlak hastalığının musibeti, benim hakkımda bir nimet ve merhamet hükmüne ve bazı hakaikin keşfine bir anahtar olduğunu, bana çok acımamak için haber veriyorum. Fakat yine duanızı ruh u canımla rica ediyorum.
Evet, şimdi Siracü’n-Nur başındaki münâcâtı okudum. Ülfet ve âdet ve yeknesaklık perdeleri altında çok harika hakikatler gizleniyor gördüm. Bilhassa ehl i gaflet ve ehl-i tabiat ve felsefenin dinsiz kısmı bu âdetullah kanunlarının perdesi altında çok mu’cizât-ı kudret-i İlâhiyeyi görmeyip, dağ gibi bir hakikati, zerre gibi bir âdi esbaba isnad eder, yükletir. Kadîr-i Mutlakın her şeydeki mârifet yolunu seddeder. Ondaki nimetleri kör olup görmeyerek, şükür ve hamd kapısını kapıyorlar.
Meselâ, birtek kelimeyi aynı anda milyon, belki milyar kelime olarak, cilve-i kudret sahife-i havada istinsah ettiği gibi, “Güzel sözler Ona yükselir.” (Fâtır Sûresi, 35:10.) âyetinin remziyle her kelime-i tayyibe, bütün küre-i havada birden, âdetâ zamansız, kalem-i kudretle istinsah edildiği gibi mânevî ve makbul hakikatlerin bir yazar-bozar tahtası hükmünde olan küre-i havada kudretin acip bir mu’cizesinin zaman-ı Âdemden beri ülfet perdesi altında ehl-i gaflet nazarında saklandığı gibi; şimdi, radyo namı verdikleri ayn-ı hakikatle sabit olmuş ki: İçinde hadsiz bir ilim ve hikmet ve irade bulunan gayr-ı mütenahi bir kudret-i ezeliyenin cilvesi, her zerre-i havâide hâzır ve nâzırdır ki, hadsiz ayrı ayrı kelimeler herbir zerre-i havaînin küçücük kulağına girip incecik dilinden çıktığı halde karışmıyor, bozulmuyor, şaşırmıyor.
Demek bütün esbab toplansa, tek bir zerrenin bu vazife-i fıtriyesindeki cilve-i kudret-i kudsiyeyi hiçbir cihette yapamadığı ve bu her zerrenin hadsiz ince küçük kulağında ve dilinde gayet harika san’ata hiçbir cihette hiçbir parmak karışmadığı için, ehl-i dalâlet ve ehl-i gaflet “ülfet, âdet, kanunluk, yeknesaklık” perdesiyle saklayıp, âdi bir isim takıp, muvakkat kendilerini aldatıyorlar.
Meselâ, On Dördüncü Sözün Zeylinin hâşiyesinde denildiği gibi, pek çok mu’cizatlı bir usta, bir tırnak kadar bir odun parçasından yüz okka muhtelif taamları, yüz arşın muhtelif kumaşları yapsa, bir adam o odun parçasını gösterip dese, “Bu işler tabiî ve tesadüfî olarak bundan olmuş.” O ustanın harika san’atlarını, hünerlerini hiçe indirse, ne derece bir hamakat ve dalâlette bir hurafet ve hezeyan olduğu gibi; aynen öyle de, çam ve incir ağacı gibi binler harika san’atları tazammun eden bir mu’cize-i kudreti, nohut gibi iki çekirdeği gösterip “Bunlar bundan olmuş” demek; veya küre-i havayı bir konferans meydanı ve zemin yüzünü bir dershane ve bir mekteb-i irfan hükmüne getiren ve hadsiz nimetleri tazammun eden ve hadsiz şükürlerle mukabele etmek lâzımken; ve beşerin saadet-i ebediyesindeki ihsanat-ı İlâhiyenin bir muaccel (HAŞİYE) nümunesi ve hiçbir şüpheyi bırakmayan ve doğrudan doğruya hazine-i rahmetten ihsan edilen bir hediye-i Rahmâniyeye radyo namını takmakla, bu elektrik ve havanın temevvücatı namını vermekle, o yüz bin nimetlere küfran perdesini çekmek, aynen o misal gibi, maddiyunların ve ehl-i dalâletin hadsiz bir divanelikleridir ki, hadsiz bir cinayet olup, hadsiz bir azaba onları müstehak eder.
İşte, kardeşlerim, hakikaten bugün, Siracü’n-Nur’un başındaki Münâcâtı tashih niyetiyle okudum. Kuvve-i hâfızam tam söndüğü için, birden o münâcâtın hakikatlerine karşı, güya seksen yaşında iken yeni dünyaya gelmişim gibi, birden ülfet ve âdetleri bilmiyor gibi, o malûm âdetler perde olamadı. Kemâl-i şevkle tam istifade edip okudum. Pek harika gördüm. Ve anladım ki, gizli düşmanlarımız bir kısım resmî memurları aldatıp, Siracü’n-Nur’un âhirini bahane ederek müsaderesine, yani başındaki Münâcâtın intişar etmemesine çalıştıklarına kanaatim geldi. Rehberdeki Hüve Nüktesi gibi bu Münâcât da, Siracü’n-Nur’a dinsizler tarafından hücumunun bir sebebidir.
Salisen: Size bütün ruh u canımızla müjde veriyoruz ki, Nurculardaki tam ihlâs ve hakikî sadakat ve sarsılmaz tesanüd vesilesiyle, başımıza gelen bütün musibetler, hizmet-i imaniyemiz noktasında büyük nimetlere çevrilmiş ve perde altında hatır ve hayale gelmeyen Nurun fütuhatları oluyor.
Meselâ, Isparta’dan buraya, yani İstanbul’a mahkemeye gelmekliğim için yüz banknot, otomobile mecburiyetle verildi. Sizi temin ediyorum ki, yalnız bu meselede ve yalnız Rehbere ait ve yalnız benim şahsıma ait meydana gelen ve gelmeye başlayan netice-i hizmete iki bin banknot verseydim yine ucuz sayacaktım. Umuma ait neticeleri de buna kıyas edilsin.
اَلْبَاقِى هُوَ الْبَاقِى
Duanıza muhtaç hasta kardeşiniz
Bediüzzaman Said Nursî
(HAŞİYE) : Bu kelimede büyük bir hakikat hazinesinin anahtarına işaret var.
SÖZLÜK:
Âdetullah : Allah’ın Tabiata Koyduğu Kanun Ve Prensipleri
Âdi : Basit, Sıradan, Normal
Aziz : Çok Değerli, İzzetli
Cilve-İ Kudret : Allah’ın Kudretinin Yansıması
Ehl-İ Gaflet : Âhirete, Allah’ın Emir Ve Yasaklarına Karşı Duyarsız Olan Kimseler
Ehl-İ Tabiat : Herşeyin Tabiatın Tesiriyle Meydana Geldiğine İnananlar
Esbab : Sebepler
Hakaik : Gerçek Mahiyetler, Asıl Ve Esaslar
Hakikat : Asıl, Esas, Doğru, Gerçek
Hamd : Övgü Ve Şükür
Hizmet-İ Nuriye : Risale-İ Nur Hizmeti
İsnad : Dayandırma
İstinsah : Yazarak Çoğaltma
Kadîr-İ Mutlak : Her Şeye Gücü Yeten, Sınırsız Güç Ve Kudret Sahibi Allah
Kudsî : Mukaddes, Kutsal
Leyle-İ Berât : Berat Gecesi; Hicrî Ayların Sekizincisi Olan Şaban Ayının On Beşinci Gecesi
Leyle-İ Mirac : Mirac Gecesi; Peygamber Efendimizin (A.S.M.) Allah’ın Huzuruna Yükselişi Ve Bütün Kâinat Âlemlerini Gezdiği Gece
Leyle-İ Regaib : Regaib Gecesi; Receb Ayının İlk Cuma Gecesi
Mânevî : Maddî Olmayan, Mânâ İle İlgili Olan
Mârifet : Allah’ı Tanıma, Bilme
Merhamet : Şefkat, Acıma, İyilik Etme
Mu’cizât-I Kudret-İ İlâhiyeyi : Allah’ın Kudret Mu’cizeleri
Musibet : Belâ, Büyük Sıkıntı
Muvaffakiyet : Başarılı Olma
Münâcât : Allah’a Yakarış, Dua; Üçüncü Şuâ
Nimet : İyilik, İhsan
Nisyan-I Mutlak : Sınırsız Unutkanlık, Her Şeyi Unutmak
Ömr-Ü Bâki : Kalıcı Hayat, Ömür
Rahmet-İ İlâhiye : Allah’ın Herşeyi Kuşatan Sonsuz Rahmeti
Ruh-u Can : Ruh Ve Can; Bütün İçtenlikle
Sahife-İ Hava : Hava Sayfası
Saniyen : İkinci Olarak
Seddetmek : Tıkamak, Engel Olmak
Sıddık : Çok Doğru Ve Bağlı
Şuhur-U Selâse : Üç Aylar; Mübarek Recep, Şaban Ve Ramazan Ayları
Tesemmüm : Zehirlenme
Ülfet : Alışkanlık, Yakınlık
Yeknesaklık : Tekdüzelik, Monotonluk
Zerre : Atom, Maddenin En Küçük Parçası
Acip : Acayip, Şaşırtıcı
Âdi : Basit, Değersiz
Ayn-I Hakikat : Gerçeğin Ta Kendisi
Beşer : İnsan
Cilve : Görüntü, Yansıma
Cilve-İ Kudret-İ Kudsiye : Allah’ın Sonsuz Ve Noksansız Kudretinin Tecellisi, Yansıması
Dalâlet : Hak Yoldan Ayrılma, Sapkınlık
Ehl-İ Dalâlet : Doğru Ve Hak Yoldan Sapan Kimseler
Ehl-İ Gaflet : Âhirete, Allah’ın Emir Ve Yasaklarına Karşı Duyarsız Olan Kimseler
Esbab : Sebepler
Gayr-I Mütenahi : Sonsuz
Hadsiz : Sayısız, Sınırsız
Hamakat : Ahmaklık
Hâşiye : Dipnot, Açıklayıcı Not
Hezeyan : Boş Söz, Saçmalama
Hikmet : Allah’ın Her Şeyi Bir Gayeye Yönelik Olarak, Anlamlı Ve Tam Yerli Yerinde Yaratma Sıfatı
Hurafet : Delile Dayanmayan Saçma İnanış
İhsanat-I İlâhiye : Allah’ın İhsanları, İkramları, Bağışları
İstinsah : Yazarak Çoğaltma
Kalem-İ Kudret : Allah’ın Kudret Kalemi
Kelime-İ Tayyibe : Güzel Ve Hoş Söz; Allah Ve Resûlünün Sözü
Kudret : Allah’ın Güç Ve İktidarı
Kudret-İ Ezeliye : Varlığının Başlangıcı Olmayan Ve Ezelden Beri Var Olan Allah’ın Kudreti
Küre-İ Hava : Hava Küresi, Atmosfer
Makbul : Kabul Gören, Geçerli
Mânevî : Maddî Olmayan, Mânâ İle İlgili Olan
Mekteb-İ İrfan : İlim Ve İrfan Okulu, İrfan Yuvası
Mu’cizatlı : Mu’cizeli, Başkalarını Yapmaktan Âciz Bırakır Tarzda Olağanüstü Olan
Mu’cize-İ Kudret : Allah’ın Kudret Mu’cizesi
Muaccel : Peşin, Âcil
Muhtelif : Çeşit Çeşit
Mukabele Etmek : Karşılık Vermek
Muvakkat : Geçici
Nazarında : Gözünde, Bakışında
Nâzır : Allah’ın Emrine Bakan, Bekleyen
Nimet : İyilik, İhsan
Nümune : Örnek
Okka : 1283 Gramlık Ağırlık Ölçüsü Birimi
Remiz : Gizli Ve İnce İşaret
Saadet-İ Ebediye : Sonsuz Mutluluk
Taam : Gıda, Yiyecek
Tazammun : İçerme, İçine Alma
Tesadüfî : Rastgele, Tesadüfen
Ülfet : Alışkanlık, Yakınlık
Vazife-İ Fıtriye : Yaratılıştan Gelen Görev
Yeknesaklık : Tekdüzelik, Monotonluk
Zaman-I Âdem : Âdem Peygamberin (A.S.) Zamanı
Zemin : Yer, Dünya
Zerre : Hücre, Atom, Maddenin En Ufak Parçası
Zerre-İ Havâi : Hava Molekülü
Zeyil : İlâve, Ek
Âhir : Son
Azab : Acı, Sıkıntı
Banknot : Karşılığı Altın Olarak Bankada Bulunan Kâğıt Para
Divanelik : Delilik
Ehl-İ Dalâlet : Doğru Ve Hak Yoldan Sapan Kimseler
Fütuhat : Fetihler, Zaferler
Güya : Sanki
Hadsiz : Sayısız, Sınırsız
Hakikat : Asıl, Esas, Doğru, Gerçek
Hakikî : Asıl, Gerçek
Hazine-İ Rahmet : Allah’ın Rahmet Hazinesi
Hediye-İ Rahmâniye : Sonsuz Rahmet Sahibi Allah’ın Hediyesi
Hizmet-İ İmaniye : İman Hizmeti
Hüve Nüktesi : Risale-İ Nur’da On Üçüncü Sözde Yer Alan Bir Bölüm
İhlâs : İbadet Ve Davranışlarda Sadece Allah Rızasını Gözetme; Samimiyet
İhsan : Bağış, İkram
İntişar : Yayılma
İstifade : Faydalanma
Kanaat : Bir Şey Hakkında Görüş Bildirecek Seviye; Kanı, İnanç
Kemâl-İ Şevk : Tam Bir İstek Ve Arzu
Kıyas Edilme : Karşılaştırılma
Kuvve-İ Hâfıza : Hafıza Duyusu, Bellek
Küfran : İyilik Bilmeme, Nankörlük
Maddiyun : Materyalistler, Her Şeyi Madde İle Açıklamaya Çalışanlar
Malûm : Bilinen
Misal : Benzer, Örnek
Musibet : Belâ, Büyük Sıkıntı
Münâcât : Risale-İ Nur’da Yer Alan Üçüncü Şua İsimli Eser
Müsadere : El Koyma
Müstehak : Hak Eden, Lâyık
Netice-İ Hizmet : Hizmetin Sonucu
Nimet : İyilik, İhsan
Rehber : Gençlik Rehberi Adlı Eser
Ruh U Can : Ruh Ve Can; Bütün İçtenlik
Sadakat : Bağlılık, Sebat
Salisen : Üçüncü Olarak
Tashih : Düzeltme
Temevvücat : Dalgalanmalar, Titreşimler
Tesanüd : Dayanışma
Ülfet : Alışkanlık, Yakınlık