Gençlere verilen bir ders ve ihtar!

Gençlere verilen bir ders ve ihtar!

Günün Risale-i Nur dersi

Bismillahirrahmanirrahim

 

Birkaç biçare gençlere verilen

bir tenbih,
bir ders,

bir ihtardır


Birgün yanıma parlak birkaç genç geldiler. Hayat ve gençlik ve hevesat cihetinden gelen tehlikelerden sakınmak için tesirli bir ihtar almak isteyen bu gençlere, ben de, eskiden Risale-i Nur’dan medet isteyen gençlere dediğim gibi, dedim ki:

Sizdeki gençlik kat’iyen gidecek.

Eğer siz daire-i meşruada kalmazsanız, o gençlik zayi olup, başınıza hem dünyada, hem kabirde, hem âhirette, kendi lezzetinden çok ziyade belâlar ve elemler getirecek.

 

Eğer terbiye-i İslâmiye ile o gençlik nimetine karşı bir şükür olarak iffet ve namusluluk ve taatte sarf etseniz, o gençlik mânen bâki kalacak ve ebedî bir gençlik kazanmasına sebep olacak.

Hayat ise, eğer iman olmazsa veyahut isyan ile o iman tesir etmezse, hayat, zahirî ve kısacık bir zevk ve lezzetle beraber, binler derece o zevk ve lezzetten ziyade elemler, hüzünler, kederler verir. Çünkü, insanda akıl ve fikir olduğu için, hayvanın aksine olarak, hazır zamanla beraber geçmiş ve gelecek zamanlarla da fıtraten alâkadardır. O zamanlardan dahi hem elem, hem lezzet alabilir.

 

Hayvan ise, fikri olmadığı için, hazır lezzetini, geçmişten gelen hüzünler ve gelecekten gelen korkular, endişeler bozmuyor. İnsan ise, eğer dalâlet ve gaflete düşmüşse, hazır lezzetine, geçmişten gelen hüzünler ve gelecekten gelen endişeler, o cüz’î lezzeti cidden acılaştırıyor, bozuyor. Hususan gayr-ı meşru ise, bütün bütün zehirli bir bal hükmündedir.

Demek hayvandan yüz derece lezzet-i hayat noktasında aşağı düşer. Belki ehl-i dalâletin ve gafletin hayatı, belki vücudu, belki kâinatı, bulunduğu gündür. Bütün geçmiş zaman ve kâinatlar, onun dalâleti noktasında mâdumdur, ölmüştür; akıl alâkadarlığıyla ona zulmetler, karanlıklar veriyor. Gelecek zamanlar ise, itikadsızlığı cihetiyle yine mâdumdur. Ve ademle hasıl olan ebedî firaklar, mütemadiyen onun fikir yoluyla hayatına zulmetler veriyorlar. Eğer iman hayata hayat olsa, o vakit hem geçmiş, hem gelecek zamanlar imanın nuruyla ışıklanır ve vücut bulur; zaman-ı hazır gibi, ruh ve kalbine iman noktasında ulvî ve mânevî ezvâkı ve envâr-ı vücudiyeyi veriyor. Bu hakikatin, İhtiyar Risalesinde, Yedinci Ricada izahı var; ona bakmalısınız.

İşte hayat böyledir. Hayatın lezzetini ve zevkini isterseniz, hayatınızı iman ile hayatlandırınız ve ferâizle zinetlendiriniz ve günahlardan çekinmekle muhafaza ediniz. (Sözler 13. Söz 2. Makam)

 

Bediüzzaman Said Nursi

SÖZLÜK:

adem : yokluk, hiçlik

âhiret : öteki dünya, öldükten sonraki hayat

ahval : haller, vaziyetler

alâkadarlık : ilgili olma

alâküllihal : ister istemez, her durumda

bâki : kalıcı ve devamlı

beyan : açıklama

beyanat : açıklamalar

biçare : çaresiz, zavallı

cihet : yön

cihet : yön

cüz’î : az, küçük

daire-i meşrua : dinin uygun gördüğü helâl daire

dalâlet : hak yoldan sapkınlık, inançsızlık

darağacı : idam sehpası

ebedî : sonsuz

ebedî : sonu olmayan, sonsuz

ehl-i dalâlet ve gaflet : doğru ve hak yoldan sapmış, inançsız ve âhiretten habersiz, mânevî

ehl-i sefahet : zevk, eğlence ve yasak şeylere düşkün olan kimseler

elem : acı, keder, üzüntü

elem : acı, sıkıntı

endişe-i istikbal : gelecek endişesi

envâr-ı vücudiye : varlığa ait olan nurlar

ezvâk : zevkler, lezzetler

ferâiz : farzlar, Allah’ın kesin emirleri

fıtraten : yaratılış gereği

firak : ayrılık

gaflet : vurdumduymazlık, Allah’ın emir ve yasaklarından habersiz davranma hali

gayr-ı meşru : helâl olmayan, dine aykırı

gayr-i meşru : helâl olmayan, dine aykırı

hadisat : hadiseler, olaylar

hakikat-ı mevt : ölüm gerçeği

halihazırda : şimdi, şu anda

haricinde : dışında

hasıl olan : ortaya çıkan

hayat-ı dünyeviye : dünya hayatı

hazır zaman : içinde bulunulan şimdiki zaman

hevesat : nefsin hoşuna giden gelip geçici istek ve arzular

hususan : özellikle

iffet : namus

ihtar : hatırlatma

iktifa : yetinme

istikbal : gelecek

itikad : inanç

izah : açıklama

kâfi : yeterli

kâinat : evren, yaratılmış her şey

kat’iyen : kesinlikle

kemâl : mükemmellik, fazilet, erdem

lezzet-i hayat : hayatın zevk ve lezzeti

mâdum : yok

mazi : geçmiş

medar-ı iftihar : övünme vesilesi, övünç kaynağı

medet : yardım

meşru : helâl, dine uygun

muhafaza etmek : korumak

müptelâ : düşkün, tutulmuş

mütemadiyen : sürekli olarak

nefrin/nefret etmek : tiksinmek

nur : ışık, aydınlık

orumluluklarına karşı duyarsız kimseler

saadet : mutluluk

sabık : geçen

sarf etmek : harcamak, kullanmak

sukut-u mutlak : kesin bir şekilde düşüş, alçalış

sürur : sevinç, mutluluk

taat : itaat, Allah’ın emirlerine uyup yasaklarından kaçınma

temsil : kıyaslama tarzında benzetme, analoji

tenbih : ikaz, uyarı

terbiye-i esasiye : esas terbiye, temel eğitim

terbiye-i İslâmiye : İslâm terbiyesi

terbiye-i Muhammediye : Hz. Muhammed’in insanlığa getirdiği terbiye

tılsım : sır, gizem

ulvî : yüksek, yüce

usul-ü din : dinin usulü, temel prensipleri

vefiyat : vefatlar, ölümler

vücud : varlık

zahiren : görünüşte

zahirî : görünürde

zaman-ı hazır : şimdiki zaman

zayi : kaybolup gitme

zinetlendirmek : süslemek

ziyade : çok, fazla

ziyade : çok, fazla

zulmet : karanlık