Başörtüsü yasağını hala uygulayanlar var
Okul yönetimi ve arkadaşlarıyla başörtüsü konusunda sıkıntı çekmeyen bazı başörtülü öğrenciler, yasağın hâlâ sürdürüldüğüne şaştıklarını ifade ediyorlar.
Elif Nur Kurtoğlu'nun haberi
Üniversitelerde başörtüsü meselesini sorunun muhatapları açısından aktarmaya devam ediyoruz. Araştırmamız aynı üniversitenin farklı bölümlerinde okuyan öğrencilerin, değişik şekillerde muamele gördüğünü de ortaya koyuyor. Okul yönetimi ve arkadaşlarıyla başörtüsü konusunda sıkıntı çekmeyen bazı başörtülü öğrenciler, yasağın hâlâ sürdürüldüğüne şaştıklarını ifade ediyorlar.
Kübra Kavak: Uludağ Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü öğrencisiyim. “Derslere başörtüsüyle giren bir kaç tane arkadaşım var, fakat problem çözülmüş değil. Ben henüz başörtümle derse girmedim. Problemin tam olarak çözülmesini bekliyorum. Bir kaç hafta önce izlediğim bir tartışma programında bir üniversite hocası şöyle anlatıyordu: ‘’Dersimde 3 tane kapalı öğrencim vardı ve gerçekten benim o anda onlara tepki göstermemden korktukları çok belli oluyordu. Anladığım kadarıyla yürekleri ağızlarında oturuyorlardı. Kimsenin bu öğrencilere bunu yaşatmaya hakkı yok’’ demişti.
Bir kaç kere böyle bir şeye şahit oldum, ancak hocalardan herhangi bir tepki görmediler. Fakat bu hocaların onlar hakkında tutanak tutup tutmadıklarını tam olarak bilemeyiz.
Başörtüsüne kimsenin bir tepkisi yok. Aslında televizyonlarda başörtü yasağı kalkmamalı diye bağıran insanların düşüncelerinin aksine sınıftaki arkadaşlarım ve çoğu hocalarım bu durumu olması gereken normal bir şey olarak karşılıyorlar.”
Uludağ Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü öğrencisi Ayşegül Taş, başörtülü olmamasına karşın arkadaşlarının okulda özgürce dolaşmasını sonuna kadar desteklediğini söylüyor: “Henüz derslere başörtüsüyle giren arkadaşım olmadı. Ben nasıl dışarıda olduğum gibi derse girebilme hakkına sahipsem arkadaşlarımda bu hakka sahip olmalılar. Kimsenin derse başörtüsüyle girmesi beni rahatsız etmez. Başörtüsünü insanların kişisel hak ve özgürlüklerinin kendilerine teslim edilmesi olarak görüyorum. Bunun sorun olması bana çok saçma geliyor.”
Farklı fikirdeki arkadaşlar bile bana destek verdi
Uludağ Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümünde okuyan Ebru Peçe: “Genelgenin ardından başörtüsüyle fakülteye ilk giren bendim. Okula gittim ve çantama uzandım içinden peruğumu çıkarttım, sonra durdum ve benim bu olmadığımı düşündüm. Kendi kendime ‘eğer bugün yapamazsam, başka bir gün yapamam’ dedim ve derse girdim. 5 dakika kadar derse geç kalmıştım. Kapıyı çaldım o an sanki hocadan bir olumlu yanıt beklercesine kapının önünde durakladım. Sınıfa girdim ve en ön sıraya oturdum. Sınıfta bir uğultu oldu daha sonrada sessizlik... Hoca ara verdiğinde herkes yasağın kalkıp kalmadığını sordu, ama benim gerçekten en ufak bir fikrim bile yoktu. Sadece emek olmadan yemek olmayacağını biliyordum. Derse başörtümle girmek inanılmaz bir duygu, kendin olma duygusu, taviz vermek zorunda hissetmeme hali... Dersten çıktığımda fakülte binasında öylesine dolandım. Kendim olarak bu duvarların arasında dolanmak nasıl bir duyguymuş tatmak istedim. Yanaklarımdan süzülen damlaları fark ettim. Neden dedim kendime, ama biliyorum sevinçten de ağlanırdı, sevinçten gülerek ağladım. Hemen ailemi aradım ve onlara teşekkür ettim, beni böyle yetiştirdikleri için.
Sonraki derslerde iki hocam beni yanına çağırarak “Dersime bir daha böyle geldiğiniz takdir de tutanak tutarım. Böyle gelmezseniz memnun olurum” dedi. Ancak ben derslerine yine örtülü girdim tutanak tutmadılar. Sadece göz korkutma çabası içerisindeler. Artık örtülü kardeşlerimizin farkına varmaları gereken bir konu var; bu bir sorun değil, boyun eğdikçe bu zulüm devam edecektir, kimsenin kılık kıyafet konusunda kimseyi yargılamaya hakkı yoktur. Bunu onlar da öğrenecek eğer bilmiyorlarsa bizde sabırla öğreteceğiz.
Arkadaşlarım tarafından herhangi bir kötü tepkiyle karşılaşmadım aksine benimle aynı görüşe sahip olmayan, hatta fikirlerimizin tamamen farklı olduğu arkadaşlar gelip tebrik etti. Ne gençler arasında ne de halk arasında bir sorun yok. Baştakilerin menfaati uğruna ya da bir malzeme gibi kullanmak uğruna yasak bunca sene devam etti.
Bazı arkadaşlardan “Bu kadar mıydı yani, bu kadar kolay çözülüyordu demek ki,” gibi sözler işittim. Evet belki sadece bir belgeymiş gibi görünebilir. Öyleyse neden hâlâ okulun kapısında açan arkadaşlarım var, neden hâlâ bunlara şahit oluyorum? Çünkü o kadar kolay değil maalesef ki katlanılmak zorunda olan şeyler var. En basitinden derslere örtülü girdiğim ilk hafta, dışardan ne kadar rahat görünmeye çalışsam da kalbimin küt küt atması bile sinirlerimi bozuyordu. Bana bunu yaşatmaya kimsenin hakkı yok.
Okula başörtülü girme duygusu o kadar güzel ki…
Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi 4. sınıf öğrencisi Rumeysa Çimiç ise okula başörtüsüyle devam ettiğini ifade ediyor: “Benim okuduğum okulda rektör değiştiğinden beri başörtülü okula girebiliyoruz. Hatta YÖK böyle bir açıklama yapmadan önce, yeni rektör atandığından itibaren başörtüsü serbest Marmara Üniversitesinde.
Okula başörtülü girme duygusu o kadar güzel ki… Bir hayali gerçekleştirmek bu kadar güzel ve heyecanlı olamazdı. Öyle ki okula bir kere bile başörtülü girmek uğruna neler yapardım. Şimdi ise tüm derslere, okulun her yerine başörtülü girebiliyorum. Önceki seneler şapka takıp gizli gizli hocalardan kaçıp kovalanarak girdiğim okula, şimdi özgürce girmek tarif edilemez. Şapka taktığım için dersten atıldığım sınavlara alınmadığım özgürlüklerimin ve haklarımın yok sayıldığı günlerin geride kalmış olması beni okuluma daha da bağladı.
Hocaların tutumu şu anda güzel, ama açıkçası bu beni korkutmuyor değil. Sınıfta şapkalı olarak beni kabul etmeyen ve sınavlara almayıp atan hocalar şimdi hiçbir şey söylemiyor. Hâlbuki o zamanki hukukî durumumuz ile şimdiki hukukî durumumuz aynı. Hiçbir yasa değişikliği yok, ama uygulama değişik. Ne keyfiyet değil mi!..
Hukuk Fakültesinde okuduğum için diğer fakültelere nazaran biraz daha fazla eylemler yapılıyor okulumda. Bu konu ile ilgili de el ilânları vs. dağıtarak tepkilerini göstermeye ve korkularını dile getirmeye uğraşıyorlar. Ne yazık ki kanunsuz bir yasak ile karşı karşıyaydık. Hukukî bir düzenleme, kanun ya da yasaya dayanmayan bir uygulamaydı bu. O yüzden ki sadece gönderilen bir belge ile başörtülü olarak okula girebildik. Yine tedirginliğimiz var yani.”
“Hoca takar” diye yasağı sürdüren öğrenciler de var
Şule Eröncer, Marmara Üniversitesi Biyoloji Bölümünde okuyor: “Başörtüsü yasağı genel itibariyle çözüme kavuştu. Ancak bazı hocalar hâlâ direnmekte kararlı gibi görünüyor. Yeni rektör atanmasıyla birlikte her şey bir anda farklılaştı. Yıllar sonra tekrar başörtülü bir şekilde okula girebilmek sevincin yanında şaşkınlıkta oluşturdu elbette. Üniversitenin başladığı ilk günkü izlenimlerimi paylaşmak isterim.
Okulun önüne geldiğimde başörtülü kızar bir kenarda durmuş arkadaşlarını bekliyordu. Nedenini sorduğumda, endişeli bir tavırla “Nasıl gireceğiz, ya bir şey söyleyen olursa, hiç olmazsa birbirimize destek oluruz” diyorlardı. Bu cevap karşısında hem sevindim hem de üzüldüm. Sevindim çünkü ittihadın ve birbirimize güç ve destek vermenin ne kadar önemli olduğunu anlamışız. Üzüntümün sebebi de şudur; “İnsanları öyle bir korkutmuşlar ki sanki o kapıdan içeri girsek büyük bir suç işlermişiz gibi bir baskı oluşturmuşlar üzerimizde. Yıllarca o kadar sindirilmişiz ki şimdi özgürlüğümüz elimize verildiğinde bile hakkımız olan şeyi elimizde tutamaz hale gelmişiz. Ne yazık… En kötü olan da okula başörtülü girilebildiği halde “mimlenmek” korkusuna başını açıp giren arkadaşlara şahit olduk…
Okula başörtülü olarak ilk girildiğinde herkes çok şaşkındı. Çünkü yıllardır başörtülü olarak girilemeyen okullara şimdi çok rahat bir şekilde girilebiliyordu. Başörtülü kızlar elde ettikleri zaferin mutluluğunu yaşarken kimileri de bu durumu hazmedemiyordu. Şu ana kadar sözlü bir taarruza uğramadım, ancak birtakım insanların bakışları kalbinden geçenleri anlatmaya yetiyordu.
Okulumuzdaki hocaların büyük bir çoğunluğu bu olaya gayet demokratik yaklaşıyor. Öğrencilerin dış görünüşlerinden ziyade kafalarının içindekiyle ilgileniyor. Bazı hocalar da var ki tepkilerini dile getiriyor ve derse bu şekilde girmemeleri konusunda ikazlarda bulunuyor. Hatta imalı tavırlarla tehditlere bile başvurabiliyorlar. Tabiî bu tehditleri duyan öğrenciler de “Aman hocayla aramda bir pürüz olmasın, hoca bana takar mı acaba, ya dersten bırakırsa“ gibi bir takım endişeler içerisinde başını açmayı tercih ediyor. Bazı hocalarımızda var ki makamının elden çıkması ya da ilerleyememek korkusuyla (!) baskılarını hâlâ devam ettirebiliyorlar.
Açıkça söylemem gerekirse bu mesele yıllardır, en acı veren kanayan yaralarımızdan biriydi. Bu yasak kalesi bu kadar sıkı sıkıya muhafaza edilirken YÖK “kale surlarını” nasıl oldu da bir anda delip geçti, hâlâ aklımda kalan soru işaretleri var.
Birkaç sene öncesine kadar bu olaya çok ümitsiz yaklaşıyordum. Çünkü yasak daha da şiddetleniyordu. En kötüsü de meselenin çözülmesi için duâlara yer verilmez, bir kabullenmişlik almış başını gider olmuş. Ancak yaşanan son gelişmeler bize bir umut ışığı oldu. Bu serbestliğin diğer bütün alanlara da yansıyacağı konusunda İnşallah ümitvarız.
Şunu belirteyim ki ülkenin başında ve üniversitelerdeki aydın kesim olarak bilinen dar görüşlü zihniyetler değişmedikçe bu mücadele hep devam eder…
Abant İzzet Baysal Üniversitesi Mimarlık Bölümü öğrencisi Elif Nur Korkmaz da üniversitelerinde yasağın hâlâ devam ettiğini söylüyor: “Ben maalesef şimdiye kadar hiç kapalı şekilde derse giremedim. Yasağın kesin bir şekilde kalkmasını istiyorum. İnşallah bu sorun kökten çözülür artık. Yasak sadece okullarda değil, her alanda kaldırılmalı, bence bu cumhuriyetin ve özgürlüğün ve demokratikliğin gerektirdiği bir durum.
Cumhuriyet tam mânâsı ile gerçekleştirilirse, kimse inancından ve düşüncelerinden dolayı engellenmezse ve herkes birbirinin düşüncelerine ve haklarına saygılı olursa kalıcı bir çözüm getirilmiş olur kanaatindeyim.
İnşallah bu sorun kalıcı bir şekilde çözüme kavuşur
Yeditepe Üniversitesi Eczacılık Fakültesi’nden Betül Nur Manisalı şöyle diyor: “YÖK’ün yayımladığı genelgenin ardından biz okuldaki arkadaşlarla rektöre gidip konuştuğumuzda bize bu yazının kendilerini bağlamadığını söyledi. Okula başörtülü girmemizin AİHM ve Anayasa Mahkemesi kararına göre uygun olmadığını söyledi. Yani bizim üniversitede hâlâ sorun var.
Okula başörtülü girdim ve girmekteyim, hatta derslere de giriyorum. Bir cesaretle derse girdim. Okulun eczacılık tarihinde ilk defa biri laboratuvara başörtülü girmişti. Hocaların yüzü bembeyaz kesildi. Sürekli girip çıktılar birbirlerine sordular dekana haber verdiler. Yan laboratuvardan asistanlar bakmaya geldi. O gün çok heyecanlanmıştım. Biri bir şey dese düşüp bayılacaktım sanki. Yani bizim okul aslında kalelerden biriydi. Aşılması çok zor bir durumdu onlar için. Bense böyle bir şeye nasıl cesaret ettim hayretler içindeyim. Rabbim yardım etti. Başka bir açıklaması yok.
Hakkımda tutanak tuttular, hâlâ da tutabilirler. Arkadaşlarımın hemen hemen hepsi hâlâ başörtülü girmeye çekiniyorlar. Çünkü sonu belli olmayan ve içinden çıkılamayacak bir hale gelebiliriz. Bundan hepimiz korkuyoruz.
Yıllar süren bu yasak nasıl YÖK’ün keyfi uygulamasıyla başladıysa aynı şekilde bunun çözümü de YÖK’ün açıklamasıyla olmuştur. Bu tam bir çözüm getirir. Ayrıca çözümün anayasayla alâkası olmadığını düşünüyorum. Çünkü aksi bir durumda Anayasa Mahkemesi ters bir red kararı çıkarırsa onun üzerine yasak daha da kemikleşir. Bu sebeple YÖK yollu bir çözümün iyi olduğunu düşünüyorum. Bu konunun kesinlikle siyasilerin oyuncağı haline getirilmemesi gerekmektedir. İnşallah bu sorun kalıcı bir şekilde ve her yerde çözüme kavuşur ve artık hür ve özgür bir şekilde insanlar ilim öğrenebilme ve yaşama hakkını kazanır.
Yeni Asya