Bediüzzaman'ın 'Barla Sıddıkları'

Bediüzzaman'ın 'Barla Sıddıkları'

Bediüzzaman Said Nursî iman ve Kur’ân hizmetinde orijinal kelime ve kavramlarla pek çok şeyi ifade etmiştir. İşte onların birisi de “Barla Sıddıkları”dır

Bugün Risâle-i Nur hizmetlerinin temelinde Barla Sıddıklarının fedakârlıklarını ve sadakatini görürüz. “Sıddık” kelimesi sözlükte, çok doğru, dürüst, hakkı ve hakikati tereddütsüz kabullenen anlamlarına gelmektedir. Bilindiği gibi Hz. Ebûbekir’in (ra) bir sıfatı da “Sıddık” idi. O, Resûl-i Ekrem’i (asm) öyle kabul etmişti ki, kimse bir an bile onu asla uzaklaştıramamış, hatta küçük bir şüphe bile verememişti.
  
Risâle-i Nur’un pek çok yerinde “Es-sebebü ke’l-fâil sırrınca” sözleriyle karşılaşırız. Bu söz “Bir şeye sebep olan onu işlemiş gibidir” anlamına gelmektedir. Bu sözün kaynağı da şu hadis-i şeriftir: “Hayrın yolunu gösteren, onu işleyen gibidir” 1

İnsan bir hayra veya şerre sebep olursa onun kadar amel defterine (sevap/günah) yazılır. Bir hadis-i şerifte bir adamın imanının kurtulmasına sebep olmanın karşılığı ise şöyle ifade edilmektedir:

“Bir adamın seninle imana gelmesi, sana sahra dolusu kırmızı koyunlardan daha hayırlıdır.”
Barla Sıddıklarının ihlâsla yani hiçbir karşılık beklemeden, sırf Allah rızası için Nurlara hizmet ettiklerini görürüz. Bediüzzaman, yıllar sonra Barla Sıddıklarını şu sözleriyle takdir edecektir:
“Cenâb-ı Hakk’a şükrediyorum ki, böyle hâlis, muhlis ve başkalara hüsn-ü misâl olan sadık şakirtleri Risâle-i Nur’a vermiş ki, daimî hakta hulûs ile ve Nur hizmetinde sabır içinde şükrediyorlar. O Meyvecinin civarında, ismini söylemediğim malûm ve çok alâkadar olduğum kardeşlerim, hususan Barla sıddıkları, beni çok defa hayalen eski zamana ve o memlekete celb ediyorlar, Barla ve dağlarında gezdiriyorlar. Ben, onlarla ve o yerleriyle çok alâkadarım, unutmuyorum.” 2

Cenâb-ı Hak Bediüzzaman’a Nur hizmetinde “halis, muhlis ve başkalara hüsn-ü misâl olan sadık şakirtleri” ihsan etmiştir. Onların özellikleri “hakta hulûs” ve “Nur hizmetinde sabır içinde şükretmeleri”dir. Barla Sıddıkları, Said Nursî’yi eski zamana, Barla’ya çekip dağ ve derelerinde gezdirmiştir. Onu o gurbet hayatında yalnız bırakmamışlardır. Bir anlamda hayata bağlamışlardır.
Bediüzzaman, onların vazifelerini şöyle özetler:

“Barla sıddıkları Nurların yazmasına tam çalışmaları, herkesten evvel onların vazifeleridir. Çünkü Barla, birinci medrese-i Nuriye şerefini kazanmasından, o mübarek medreseyi talebesiz bırakmak caiz değil. İnşâallah, tekrar şenlenecek. Çalışanlara Barekâllah deriz. Cenâb-ı Hak tevfik versin. Âmin.” 3

Bediüzzaman’ın dünyasında Barla’nın bir evi değil, tamamı Nurun birinci medresesi hükmündedir. Bu medreseyi şenlendirmek ve talebelerle doldurmak Barla Sıddıklarının en önemli vazifeleri arasında yer almaktadır.

O gün Barla Sıddıklarının sadakatı, bugün Barla’nın tamamını Nur medresesi hâline getirmiştir, diyebiliriz. Bakın, şimdi Barla’nın her tarafında artan bir hızla gürül gürül Risâle-i Nurlar okunuyor.

Barla Sıddıkları kimlerdir acaba?
O şerefli levhada şu isimleri görürsünüz:

Hulusi Bey (Emekli Albay İbrahim Hulusi Yahyagil), Sabri (Arseven) Efendi (Santral Sabri), Yüzbaşı Refet (Barutçu) Bey, Hafız Ali (Ergün), Ahmed Hüsrev (Altınbaşak), Sıddık Süleyman (Kervancı), Şamlı Hafız Tevfik (Mehmet Tevfik Göksu), Muhacir Hafız Ahmed, Abdullah (Yavaşer) Çavuş, Abdullah (Kula) Çavuş, Mustafa Çavuş (Güvenç), Hafız Halid (Tekin), Muallim Ahmet Galip (Keskin), Bedrettin (Uşaklıgil) Bey, Hakkı (Tığlı) Efendi, Mübarek Süleyman (Köse).

Onlar kabiliyetlerine göre Nur hizmetine koşmuşlardır. Kimileri kâtiplik yapmış, kimileri istinsah etmiş (çoğaltmış), kimileri santrallik yapmış, kimileri “Nur Postası” olmuş, yazılan risâleleri sırtına alıp köy köy diğer Nur menzillerine ulaştırmıştır.

Aralarındaki mektuplaşmalar adeta nurânî bir meclisi andırmaktadır. Zamanla Nur Talebeleri arasındaki yazışmalar Lâhika mektuplarını oluşturmuştur. Adeta zamanla köyler ve şehirler birer açık halk üniversitesi hâlini almıştır. Bediüzzaman bu olayı bir “meclis-i nurânî” olarak vasıflandırmakta ve şöyle demektedir:

“Kur’ân’ın şu münevver, mübarek şakirtleri, içinde birbiriyle mânen müzakere ve müdavele-i efkâr ediyorlar. Ve yüksek bir medrese salonudur ki, Kur’ân’ın şakirtleri onda her biri aldığı dersi arkadaşlarına söylüyor. Ve Kur’ân-ı Mucizü’l-Beyân’ın hazine-i kudsiyesinin sandukçaları olan Risâlelerin satıcı ve dellâllarına muhteşem ve müzeyyen bir dükkân ve bir menzildir. Her biri aldığı kıymettar mücevherâtı birbirine ve müşterilerine orada gösteriyor.” 4

Barla Sıddıkları elbette yukarıda saydığımız bu isimlerle sınırlı değildir. Kim bilir daha nice isimsiz kahramanlar var. Bugün milyonların imanlarının kurtulmasında temel taşlarını oluşturmuştur. Her birinin hayatı birer nurlu destandır.

İstiyorsanız Risâle-i Nurların satırları arasında ve Barla’nın yollarında, derelerinde, tepelerinde, bağlarında, bahçelerinde o sıddıklara arkadaş olabilir, sohbet edebilirsiniz.

Onlar, risâleleri yazmakla filozofları susturan, imana getiren kuvvetli bir iman dersini almışlardır. Sonra manevî bir hazine kazanmışlardır. Hem onların yazdıkları Nur nüshaları, pek çokların imanlarının kurtulmasına veya imana gelmelerine vesile olmuşlar veya olacaklardır. Yukarıda belirttiğimiz gibi hadiste verilen “Bir tek adam seninle imana gelse, sahra dolusu kırmızı koyundan daha hayırlıdır” müjdesine nail oluyorlar.

Bediüzzaman’ın ifadesiyle “onlar, bu mübarek kalemleriyle, eski zamanda İslâmiyet’in büyük mücahid kahramanlarının kılıçlarının kudsî hizmetlerini görüyorlar. Elbette istikbal, onları ve Nurcuları çok alkışlayacak” lar.5

Şimdi Nur Talebeleri sadece Türkiye’de değil, dünyanın her tarafında alkışlanmaktadır. 

Risale-i Nur Enstitüsü