Reha Muhtar, Said Nursi'nin 3 dönemini yazdı
Vatan yazarı Reha Muthat, Hür Adam filmiyle başlayan tartışmalara katılarak, kendisine göre bir Said Nursi portresi kaleme aldı...
Reha Muhtar'ın yazısı
Said-i Nursi; Mağduriyet, Hakkaniyet ve Demokratik Cumhuriyet...
Cumhuriyet; resmi tarihinin dışında kalanlarla, geçiştirilenlerle, suçlananlarla, sürgüne ve hapse gönderilenlerle “sil baştan yüzleştiriliyor...”
İçinde bulunduğumuz günlerin bir Said’i Nursi filmine gebe olacağını bilmek müneccimlik değildi...
Said-i Nursi’nin hayatının konu alındığı “Hür Adam” filminin galası önceki gece yapıldı...
Keskin tartışmaların kopacağı belliydi...
***
Nitekim koptu ve daha çok kopacak...
Said-i Nursi tartışmalarını izlerken elinizde bulunduracağınız kısa bir çerçeve çizeyim sizlere...
Said-i Nursi kendi hayatını üç döneme ayırır...
Eski Said...
Yeni Said...
Üçüncü Said...
Eski Said; 1878’de doğan Said-i Nursi’nin 45 yaşına kadarki hayatını kapsar...
Kurtuluş Savaşı’nı desteklemiştir Said-i Nursi...
9 Kasım 1922’de Meclis’e davet edilir ve kürsüden konuşma yapar...
Kürsüde, gazileri kutlar ve zafere ulaşmaları için dua eder...
***
Atatürk’le Said-i Nursi arasında sorunun olmadığı dönemdir bu dönem...
Ancak kısa bir süre sonra Nursi “Ankara’da dinden uzaklaşıldığını, milletvekillerinin namaz kılmadığını” söyleyerek bu durumu eleştirir...
19 Ocak 1923’te bir bildiri yayınlar...
Bildiride milletvekillerini dine ve namaz kılmaya devam eder...
Bu bildiri Atatürk’le aralarını açar...
Atatürk böyle bir bildiriyi gereksiz bulmaktadır...
Said-i Nursi ise İslamiyette imandan sonra en büyük gerçeğin namaz olduğunu söyler “namaz kılmayanın hain olduğunu” iddia eder...
***
Bu dönemi Said-i Nursi; kendi ifadesiyle “dine siyaset yoluyla hizmet edeceğini düşündüğü” dönem olarak adlandırır ve ona Eski Said adını takar...
Yarın vizyona girecek Hür Adam filminde Said-i Nursi’nin Atatürk’le o bildiri dolayısıyla yaptığı tartışmanın sahnesi var...
Atatürk’ün sinirlenip masaya vurduğu tartışmada Said-i Nursi daha Atatürk sözlerini bitirmeden hışımla kalkıp odadan çıkıyor...
Filmin tartışmalı ve sert bulunan sahnesi budur...
***
Said-i Nursi, 1925’te patlak veren ve İngiliz parmağı olduğu delillendirilen Şeyh Sait isyanından uzak duruyor...
“Yaptığınız mücadele kardeşi kardeşe öldürtmektir ve sonuçsuzdur... Türk milleti İslamiyete bayraktarlık etmiş, din uğrunda yüzbinlerce, milyonlarca şehit vermiştir... Dolayısıyla kahraman ve fedakar İslam müdafilerinin torunlarına yani Türk milletine kılıç çekilmez... Ben de çekmem...” diyor...
Zaten, Şeyh Said isyanından direkt olarak suçlanıp hüküm giymiyor ve Burdur’a sürgüne gönderiliyor...
***
Yeni Said Dönemi:
“Eski Said daha çok aklı ile gidiyordu... Yeni Said ise akıl-kalp itifakıyla hareket eder...” diyor, yeni dönemini anlatmak için Said-i Nursi...
Bu dönem dinle siyaseti ayırdığı, “siyaset yoluyla dine hizmet etmekten vazgeçtiği”, daha doğrusu siyasetten uzaklaştığı Risaleler yazdığı dönemdir...
Yine yargılanmış ve birkaç ay cezaevinde yatacak cezalar almıştır, ama esas olarak sürgünlerde geçmiştir bu dönemi...
***
Üçüncü Said dönemi:
1948’de Afyon cezaevindeki günlerinden sonrasını ise Üçüncü Said dönemi olarak adlandırır...
Demokrat Parti’nin iktidarı döneminde nisbi olarak daha rahat faaliyet yürütür...
23 Mart 1960’ta, 27 Mayıs ihtilalinden iki ay önce, Şanlıurfa’da vefat eder...
27 Mayıs yapıldığında Said-i Nursi’nin mezarı yıktırılır ve açıklanmayan bir yere nakledilir...
***
DEMOKRATİK, LAİK VE ÇAĞDAŞ TÜRKİYE DEMOKRASİSİ NOKTASINDAN SAİD-İ NURSİ...
Said-i Nursi filminin vizyona girmesiyle, Cumhuriyet geçmişiyle bir kez daha kamuoyu önünde yüzleştiriliyor...
Yüzleşelim o zaman...
İnsanın ve bireyin haklarına saygılı, demokratik, çağdaş ve laik bir Türkiye Cumhuriyeti perspektifinden şöyle bakabiliriz Said-i Nursi’ye:
1) Kurtuluş Savaşı’nı destekleyen, Atatürk’le yakın ilişki içinde olan bir kişilik...
2) 1923 yılında milletvekillerinin “namaz kılmadığını” belirterek, “bunun hainlik olduğunu” ileri süren ve Cumhuriyet’in dini esasları hayatın içine alması gerektiğini söyleyen kişi...
Burada “dini yaşam tarzını milletvekillerine ve topluma” dayatan bir portre görüyoruz ki, bu bildiri ve talep, demokrasiye aykırı...
Elbette laikliğe de...
Demokrasiye aykırı, çünkü “namazın kılınmamasını hainlik olarak ilan etmek” dini yaşam tarzını, bütün bir millete empoze etmeye çalışmak demek...
Bu yönüyle demokratik değil...
Dini ibadet alanlarının dışında, toplumsal alana soktuğu için de laik değil...
Atatürk bildiriden duyduğu rahatsızlıkta haklı...
***
3) Yeni Said-i Nursi ve Üçüncü Said-i Nursi dönemleri:
Siyasetten uzaklaşan ve dinini yaşayıp yayan bir Said-i Nursi portresi var bu dönemlerde...
Buna karşın, belirgin baskılar, hapisler, sürgünler devam ediyor...
Bu dönemler, daha demokratik, daha özgürlükçü, daha bireyin kişisel yaşam tercihlerine saygılı geçirilebilir dönemlerdi...
Demokrasi “Demokrasiye inanmayanlara da demokratik davranabildiği zaman demokrasidir...”
Said-i Nursi’ye kişisel hayatında ve tercihlerinde özgürlük tanımak, demokratik bir tavırdır...
Rejimi koruma kaygısı bireysel özgürlükleri yok etmemeli...
Dini dayatmanın yerini, başka yaşam biçimlerinin dayatması almamalı...
***
27 Mayıs’tan sonra, mezarının bilinmeyen bir yere nakledilmesi, demokratik değil...
İnsan hakları açısından ters...
Mağduriyet yaratıyor...
***
Hülasa;
Said-i Nursi Atatürk’le yaptığı tartışmada “dinin milletvekilleri üzerindeki dayatmacı zihniyetinden dolayı” haksız...
Kendisi bu dönemine Eski
Said dönemi demiş, Yeni Said ve Üçüncü Said dönemlerini farklı kıldı...
Bu dönemlerde ondan bir “mağdur” yaratmak, o dönemlerin antidemokratik yanları... Cumhuriyet, iki taraflı dayatmacılıklarla değil, demokratik ve özgür yaşam biçimlerine saygı duydukça gelişecek ve çağdaşlaşacak...
Din; ibadet alanlarının dışında toplumsal yaşamı düzenleyecek bir kurallar sistemine götürülmemeli...
Buna karşı tek tek insanlar, kendi yaşam biçimlerini idame ettirecek özgürlüğe sahip olabilmeli...
Said-i Nursi olayına bakışım budur...
Vatan