Peygamberimizin izinde Suriye'ye yolculuk
Suriye ile aramızdaki tarihî ve kültürel bağ kadar önemli olan bir diğer husus da İslam bağıdır hiç şüphesiz.
H. Salih Zengin'in haberi
Aramızdaki bu güçlü bağdan hareketle sizi Suriye'de manevî bir yolculuğa davet ediyoruz.
Yol adamının gözü yolda olur. Hele çıkılan yol, son yıllarda aramızda birlik rüzgârı esen Suriye toprakları ise gözle beraber gönlü de yola dahil etmek gerek. Çünkü bu topraklar kültürel birliktelik kadar din temelli bir kader birliğinin de yeşerdiği yerler. O yüzden şimdilik Şam'ın şekeri, tatlısı, helvası, tepsi tatlıları ve reçellerini bir kenara bırakıp ruhumuzu tatlandıracak manevî bir yolculuğa doğru adımlayalım.
Yolculuğu Türkiye sınırından girdiğim Halep şehri yerine Ürdün sınırındaki Busra şehrinden başlatıyor olmamın bir anlamı var. Çünkü Busra, Hz. Peygamber Efendimiz'in (sas) çocukluğunun ayak izlerini taşıyan antik bir şehir. 12 yaşında iken amcası Ebu Talip ile bir ticaret kervanıyla Busra'ya gelen Hz. Muhammed'in (sas) Rahip Bahira ile buluştuğu yerin yakınındaki taşın üzerinde yere çöken devesinin ayak izleri ile Efendimiz'in çocuk yaştaki ayak izine karışıyor ruhunuz. O'nun mübarek kokusunu ta kalbinizde hissederek hemen yanındaki Mebruk Nakaa Camii'nde Allah'a eğiliyor başlar. Rahip Bahira'nın deve kervanı başında bekleyen bu küçük çocuğu gördüğü Bahira manastırının tavanı yıkılmış olsa da yan duvarları olduğu gibi duruyor. Öyle ki bu manastır Ürdün'deki Yuhanna Me'medan ve İtalya'daki Vital Kilisesi'ne örnek teşkil eden bir yapı. Görünmeyen semur ağacının altında oturan bu çocuğun peygamber olduğunu anlayan ve "O ağacın altında ancak peygamberler oturur" diyerek 12 yaşındaki Efendimiz'i çağırıp baş başa sohbet ettikleri odanın girişi taşlarla kapatılmış. Efendimiz'i gören manastırın taşlarında Rahip Bahira'nın ağlayarak çıktığı odadan Ebu Talip'e söylediği şu sözler adeta dün gibi yankılanıyor: "Yeğenini alıp hemen memleketine geri götür. Vallahi Yahudiler onu görüp de tanırlarsa muhakkak onu öldürmeye kalkarlar. Yahudiler gelecek peygamberin İsrailoğulları'ndan olmasını isterler. Senin yeğeninin hal ve şanı çok büyük olacaktır." Yıllar sonra Hz. Osman'ın Şam'a gönderdiği Kur'an'ın ilk nüshalarını taşıyan deve de tam bu noktaya geldiğinde yere çökecektir.
Volkanik siyah taşlarla kaplı, Peygamber Efendimiz'in (sas) şereflendirdiği bu en uzak şehirde bulunan İmam Nevevi'nin (ra) ilim tahsil ettiği hücre size gideceğiniz istikameti kalbinize yerleştiriverir: Neva... Takva ve Allah'a karşı edebinde yüksek bir veli olan ve Şam topraklarının meyvesinden ''Bu bostanlar Hz. Ömer tarafından Müslümanlara vakfedilmişti. Sonra Yezid mel'unu buraları sattı. Aslı vakıf malı olan bir yerin meyvesini yemek bir alime caiz değildir." diyerek hiç meyve yemeyen İmam Nevevi Hazretleri'nin huzurunda sessizce beklerken bulursunuz kendinizi. Kabrinin üzerindeki biten devasa bir ağaç Riyazüssalihin'in müellifini anlatır size: '45 yaşında, hiç evlenmeden vefat ettiğinde sakalında Resulullah gibi 17 tane beyaz vardı. Her gün iki hurma yerdi. 15 günde bir tuvalete çıkar ve sonrasında 'Tuvalette geçirdiğim zamandan utanıyorum Ya Rabbi' diyerek ağlardı.' Mezarından çıkan ağacın bir dalında beliren 'Muhammed' yazısı nasıl bir veli ile hemhal olduğunuzu fısıldar size.
Sahabeler şehri: Şam
Suriye'de nereye giderseniz gidin, ülkenin kalbi hükmündeki Şam'da konaklamalısınız mutlaka. Peygamber Efendimiz'in (sas) Anadolu'yu da içine alacak şekilde "Şam Allah'ın yeryüzünde yarattığı, güzelliğini gösteren bir ben'dir" diye buyurduğu bu güzel şehri bir gece vakti Kaisun Dağı'ndan izlerken, 'boynunu hurmalıkların arasından güneydeki çöle doğru uzatıp yatmış bir deveyi' andırdığını da müşahede eder, buradaki sahabe ve büyük zatların huzuruna konuk olup, bu topraklara sırlanan insanların ruhaniyetini hissedebilirsiniz. Üç minareli Emeviyye Camii Şam'ı gezmek için ilk durak. Camide Hud (as) ve Hızır (as)'ın makamlarının bulunduğunu da söyleyelim. İçeride Hz. Yahya (as) peygamberin başı olmayan cesedinin bulunduğu kabrinin önünde huzurunda durmayı unutmamalı. Şehit edilen mübarek başını caminin diğer kısmındaki Efendimiz'in torunu Hz. Hüseyin'in (as), Yezid tarafından kesilen mübarek başının yer aldığı türbe tamamlar. Caminin yanında dualarınıza iştirak etmeyi bekleyen büyük kumandan Selahaddin-i Eyyubi'ye Fatihalar okuduktan sonra Osmanlı'dan kalan Hamidiye Çarşısı ve Şam İstasyonu'nda soluklanabilirsiniz.
Ve sonra Sahabe-i Kiram'dan 20 kişinin bulunduğu söylenen Babussağir Kabristanı... Hemen girişinde bulunan mütevazı bir türbeden kulağınıza gelen ezan sesi: Bilal-i Habeşi (ra)... Mezarı şerifi de kendisi gibi utangaç... Mescitte, utancından hep bir ağacın arkasına saklanıp başını eğerek Resulullah'a bakan ve Efendimiz'in "Sevmekle emrolundum" dediği mübarek... Ve Bilal'in ardından her sabah namazının ardından ezan okuyan arkadaşı, Abese Suresi'nin nazil olmasına sebep olan görme engelli Abdullah İbn-i Ümmü Mektum (ra)... Ve dualarınıza amin demesi için Şeyhü'l Ekber Muhyiddin İbn-i Arabi'nin (rh) Salahiyye'deki muhteşem kokulu türbesinde diz çöküp el açma zamanı... Fatih Sultan Mehmet'in İstanbul'u fethedeceğini, Yavuz Sultan Selim'in Şam'a geleceğini manevi keşif yoluyla haber veren Arabi'nin huzurunda cahilliğimize ve acizliğimize ne kadar gözyaşı döksek az...
Şam, dualarınıza iştirak edecek zatların türbesini ziyaretle bitiremeyeceğiniz bir yer. Efendimiz'in torunu, Hz. Ali'nin (ra) ve Hz. Fatıma'nın (ra) kızı Sitti Zeynep (ra), Nureddin Mahmud Zengi, Mevlana Halid-i Bağdadi, Ebudderda (ra) ve Ebu Hureyre (ra) misafir olacağınız manevi noktalardan sadece birkaçı. Ama vakit yok, bekleyen var, yola çıkmak lazım... Halep'e doğru dönüşe geçmeden Osmanlı Padişahı Sultan Vahdettin'in mahzun türbesini ve yanındaki Sinan yapımı Süleymaniye Külliyesi de mutlaka ziyaret edilmeli...
Yönünüzü Türkiye'ye doğru döndüğünüzde ise Laskiye'ye İbrahim bin Ethem hazretlerinin kabrine uğrayıp dünyayı terk edişin ne olduğunu bir kere daha idrak etmek icap eder. Ardından Humus'ta Peygamberimiz'in "Hâlid Allah'ın kılıcıdır" buyurduğu ve hiç savaş kaybetmeyen Halid Bin Velid'in (ra) türbesi... Halep yolunda dokuz dönümlük bir Türk toprağına rastlayacaksınız. Kapısında Mehmetçiklerimizin nöbet tuttuğu Fırat Nehri'nin kenarındaki bu yerde Ertuğrul Gazi'nin babası Süleyman Şah'ın türbesi bulunmakta. Vatan toprağındaki bu kısa moladan sonra Halep'te istediğiniz gibi gezebilirsiniz. Halep Emevi Camii'nin içindeki Hz. Yahya'nın (as) babası Hz. Zekeriyya'nın (as) türbesini, Kerimiye Camii'ndeki Efendimiz'in mübarek ayak izini ziyaret edebilirsiniz. Eğer vaktiniz varsa Rakka şehrine de uğramalısınız. Çünkü burada Efendimiz'in gözbebeği olan ve "Ya Ammar, cennet senin kokunu özlemekte." dediği Ammar bin Yasir'in türbesi bulunuyor. Gözyaşlarınız sel olurken caminin diğer ucundan, adını çocukluğumuzdan beri ilahilerle ezberlediğimiz Veysel Karani Hazretleri çağırır sizi. Umarız ki Allah, kendileri gibi olamadığımız ama izlerini sürdüğümüz sahabelerin, büyük zatların hatırına kalbi taşlaşan bizlerin kalbini o insanların nuru ve bereketiyle taçlandırır.
***
Şam: "Allah'ın yeryüzündeki ben'i..."
Suriye'de nereye giderseniz gidin, ülkenin kalbi hükmündeki Şam'da mutlaka konaklamalısınız. Peygamber Efendimiz'in (sas) "Şam Allah'ın yeryüzünde yarattığı, güzelliğini gösteren bir ben'dir" diye buyurduğu bu güzel şehri bir gece vakti Kaisun Dağı'ndan izlerken 'boynunu hurmalıkların arasından güneydeki çöle doğru uzatıp yatmış bir deveyi' andırdığını da müşahede eder, buradaki sahabe ve büyük zatların huzuruna konuk olup, bu topraklara sırlanan insanların ruhaniyetini hissedebilirsiniz...
Veysel Karani'nin türbesinde...
Suriye'nin Rakka şehrinde bulunan Veysel Karani (ra) türbesi (solda). Efendimiz'i görmek için günlerce yol yürüyen ve O'nun Tebük Seferi'nde olduğunu öğrenip Resulullah'ı göremeden Karen'e tekrar dönen Veysel Karani'ye Efendimiz hırkasını bırakmış; Hz. Ali ile Hz. Ömer de vasiyet gereği Hırka-i Şerif'i Veysel Karani'ye teslim etmişlerdir. Efendimiz'in "Benim ümmetimden Üveys adında bir kişi vardır. Kıyamet gününde Rebia ve Mudar kabilelerinin koyunları tüyü sayısınca günahlı kişilere şefaat edecektir." buyurmuştur.
Zaman