Hayat, birlik ve beraberliğin neticesidir
Günün Risale-i Nur dersi...
Bismillahirrahmanirrahim
Azîz, sıddîk, çalışkan kardeşim,
Senin gördüğün vazife-i Kuraniyenin hepsi mübarektir. Cenab-ı Hak sizi muvaffak etsin, fütûr vermesin, şevkinizi arttırsın. Uhuvvet için bir düstur beyan edeceğim; o düsturu cidden nazara almalısınız.
Hayat, vahdet ve ittihâdın neticesidir. İmtizaçkârâne ittihat gittiği vakit, mânevî hayat da gider. “İhtilâfa düşmeyin; sonra cesâretiniz kırılır kuvvetiniz de elden gider.” (Enfâl Sûresi: 46.) işaret ettiği gibi, tesânüd bozulsa, cemaatin tadı kaçar. Bilirsiniz ki, üç elif ayrı ayrı yazılsa, kıymeti üçtür, tesânüd-ü adedî ile içtimâ etse, yüz on bir kıymetinde olduğu gibi; sizin gibi üç dört hâdim-i Hak, ayrı ayrı ve taksimü'l-a'mâl olmamak cihetiyle hareket etse, kuvvetleri üç dört adam kadardır. Eğer hakîki bir uhuvvetle, birbirinin fazîletleriyle iftihar edecek bir tesânüdle, birbirinin aynı olmak derecede bir tefânî sırrıyla hareket etseler, o dört adam, dört yüz adam kuvvetinin kıymetindedirler.
Sizler koca Isparta'yı değil, belki büyük bir memleketi tenvir edecek elektriklerin makinistleri hükmündesiniz. Makinenin çarkları birbirine muâvenete mecburdur. Hem, birbirini kıskanmak değil, belki, bilâkis birbirinin fazla kuvvetinden memnun olurlar. Şuurlu farz ettiğimiz bir çark, daha kuvvetli bir çarkı görse memnun olur. Çünkü, vazifesini tahfıf ediyor. Hak ve hakîkatin, Kur'ân ve îmânın hizmeti olan büyük bir hazîne-i âliyeyi omuzlarında taşıyan zâtlar, kuvvetli omuzlar altına girdikçe iftihar eder, minnettar olur, şükreder. Sakın birbirinize tenkit kapısını açmayınız. Tenkit edilecek şeyler kardaşlarınızdan hariç dairelerde çok var. Ben nasıl sizin meziyetinizle iftihar ediyorum, o meziyetlerden ben mahrum kaldıkça, sizde bulunduğundan memnun oluyorum, kendimindir telâkkî ediyorum. Siz de üstâdınızın nazarıyla birbirinize bakmalısınız. Âdetâ, her biriniz ötekinin fazîletlerine nâşir olunuz. (Barla Lâhikası)
Bediüzzaman Said Nursi
SÖZLÜK:
CİDDEN : Şaka olmayarak. Gerçekten. Ciddi olarak.
DÜSTUR : Kaide, prensip, ölçü, ayar.
FÂZÎLET : Değer; meziyet, ilim, îmân ve irfan itibâriyle olan yüksek derece.
FÜTUR : Yeis. Ümidsizlik. Usanç. * Zaaf. * Keder, gam. * Gevşeklik.
HÂDİM-İ HAK : Hakkın hizmetçisi.
HAZÎNE-İ ÂLİYE : Yüksek, büyük, zengin hazine.
İFTİHÂR : Övünme; başkasının iyi bir hâli ile sevinme.
İMTİZAÇ: Kaynaşma
İTTİHAD : Birleşmek, birlik, aynı fikirde olmak. Beraber olmak.
MEZİYET : İyi ve doğru hareket; üstünlük vasıfları.
MİNNETTAR : İyilik yapan birisine karşı teşekkür duygusu içinde olan.
MUÂVENETE : Yardım etmeye.
MUVAFFAK : Başarılı.
MÜBÂREK : Bereketlenmiş, uğurlu, hayırlı.
NÂŞİR : Neşreden, yayan.
NAZARA : Dikkatli bakış. Dikkate alın.
ŞUUR : Anlayış, idrâk, bilme, farkına varma.
TAHFİF : Hafifleştirme; kolaylaştırma, hafife alma.
TAKSİMÜ'L-Â'MAL : Vazife bölümü, iş bölümü.
TEFÂNÎ : Fikrî ve ahlâkî kaynaşmak, birbirine fani olmak kardeşinin meziyet ve hissiyatını fikren yaşamak.
TELÂKKÎ : Anlama, anlayış, kabul etme.
TENVİR : Nurlandırma, aydınlatma.
TESÂNÜD : Dayanışma, birbirini destekleme.
TESÂNÜD-Ü ADEDÎ : Sayıların yanyana gelmesi.
UHUVVET : Kardeşlik, din kardeşliği, samîmi dostluk.
VAHDET : Birlik.
VAZİFE-İ KUR'ÂNİYE : Kıymetli ve kusursuz Kur'ân hizmeti, vazifesi.
ZÂT : Kendi, aslı.Tekil şahıs