Nizamettin MELİKOĞLU

Nizamettin MELİKOĞLU

Münazarat Eseri Bağlamında Hürriyet-Hakimiyet İlişkisi-2

Bediüzzaman hazretleri Münazarat adlı eserinde hürriyete birçok yerde vurgu yaparak onu toplumun her alanında imani ve islami hassasiyetin bir gereği olarak yeşertmenin gerekliliğinin altını çizer. İnsanın kendi kemalini ancak hürriyetiyle bulacağını, istibdadın ise tam tersine insanın medeni yönünü tamamen körleştirip dalkavuk ve yalaka bir birey haline getireceğinin altını çizer.

Yani bir taraftan kişinin şerî hürriyet ve hukukunun geliştirilmesi ne kadar gerekliyse, idarenin hakimiyet alanının da bu hürriyetlerin huzurunu bozma yerine, bu meşru hürriyetleri muhafaza etmesi, İslam medeniyetinin inşasında hayati bir öneme haizdir.

Son asırda hilafetin ilğa edilmesinden sonra, İslam dünyasında yoğun bir tartışmayı beraberinde getiren hakimiyet ıstılahı, hiç kimsenin veya hiçbir dini veya etnik varlığın hürriyetine engel olmaması gerektiğini ifade eder. Yani hakimiyet başkasının sosyal, siyasi, dini veya kültürel anlamdaki faaliyetlerine meşru çerçevede kaldıkça en ufak bir kısıtlama getirmez. Dolayısıyla hakimiyet islami kimlikli de olsa zor ve zorbalık olabildiği gibi, meşru hürriyetin şahane olarak kendini ihya ettiği bir zemin olarak kalabilir ki olması gereken budur.

Dolayısıyla doğru islami bir medeniyet, meşru hürriyetlerin sütunları üzerine inşa edilebilmelidir, aksi halde toplumda, medresede, eğitimde ve idarede alim, faziletli ve adaletperver hasletleri taşıyan bireyler yerine, istibdadın türevleri olan dalkavuk ve taklitçi bireyler türeyecektir. Yani toplumu sosyolojik manada besleyen bütün pınarlar, vatandaşa zülal/tatlı su yerine kirli su verecektir.

İslam dünyasında son asırda ortaya çıkan hakimiyet ıstılahı/nazariyesi, daha çok Batı ve özellikle İngiliz işgaline karşı bir refleks şeklinde ortaya çıktığı için, mevcut kurumları ve bu kurumların çalışmalarının her türünü neredeyse istisnasız karşı çıkarak tekfir sepetine atar. Tabi bu kurumlarla beraber bu kurumlarda çalışanlar da bu damgadan nasibini almışlardır. Dolayısıyla son asırda İslam dünyasında geliştirilen hakimiyyet nazariyesi, tam manasıyla işlenip çalışılmadığı gibi, içerisinde daha çok ütopik ve duygusal reflekslerin ürünü olan aşırılıkları barındırmaktadır. Bu manada Münazarat adlı eser, hakimiyet nazariyesinin doğru bir zemine oturtulmasına vesile olacak güçlü bir eserdir.

İslam dünyasında özetle şu anda üç temel hakimiyet anlayışı vardır;

1. Ulusalcıların hakimiyet anlayışı

2. Muhafazakarların hakimiyyet anlayışı

3. İslami cemaatlerin hakimiyet anlayışı

Üzülerek belirtmek gerekiyor ki bu her üç hakimiyet anlayışı da teori ve pratik te sorunludur. Yani ulusalcılar gibi dindar müslümanlar da bu nazariyeyi doğru bir zemine oturtamadıkları için, eksik bir hürriyet ve hakimiyet anlayışına İslam kılıfı giydirerek İslam dininin kendisine de zarar vermektedirler. İslam dünyasındaki hakimiyet nazariyesinin tatbikinde temel olarak ortaya çıkan sorunları iki başlık altında toplamak mümkündür;

1. Hakimiyetle alakalı islami metinlerin konunun uzmanı olmayan, hamiyeti islamiyede çok ciddi olmakla beraber hayal dünyasında yaşayan veya asri tabirle ütopik insanlar tarafından veya Bediüzzaman hazretlerinin tabiriyle ‘Amel ile itikat dairesini birbirinden ayırt edemeyen’ insanlar tarafından tefsir edilmesidir. Örneğin وَمَنْ لَمْ يَحْكُمْ بِمَا أَنْزَلَ اللَّهُ فَأُولئِكَ هُمُ الْكَافِرُونَ (Maide/44) ayetindeki hüküm itikat dairesiyle alakalı olmakla beraber, bu hüküm sadece amel dairesine indirgenerek, hariciler gibi her hata yapan tekfire gidilmiştir.

Onun için hakimiyet nazariyesini İslam dünyasında ilk işleyen zatlardan olan Mevdudi ve Seyyid Kutup gibi alimler -Allah hepsine rahmet eylesin- Batı işğaline karşı bir refleksle geliştirmiş oldukları hakimiyet anlayışı, hareket noktası açısından son derece isabetli olmakla beraber, metodik açıdan bir çok problemi bağrında barındırdığı da bir hakikattir.

2. Teoride ümmet anlayışını benimsemekle beraber pratik sahada اِنَّ رِكْسَنَا يَغْلِبُ طَاهِرَهُمْ (Bizim en kötümüz onların en iyisinden daha iyidir.) prensibiyle hareket edilmesidir. Yani Arapsa, Türkle Kürdü, Araba kurban eder. Türkse, Kürtle Arabı Türke kurban eder. Kürtse, Türkle Arabı kendine kurban eder.

Kısaca herkes ulusal manada sadece veya öncelikli olarak kendi çıkarlarını muhafaza etmeye çalışmaktadır. Yüksek stratejiler bu minvalde geliştirilir. Onun için İslam dünyasında ulus devletin istibdadına her kurum zeynab gibi kuvvet verir. Yani ulus devletin hakimiyet sınırları içerisindeki hürriyetler ulusal endekslidir. Toplum bu minvalde motive edildiği için, nazenin hürriyetin cemalini görme ve anlama zorlaşmaktadır.

Netice olarak hürriyet ve hakimiyet meşru sınırları içerisinde kaldıkları müddetçe, toplum yüksek hasletli insanların kokusuyla dolacaktır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
4 Yorum