Nur Kahramanı Mustafa Sungur Ağabey

Nur Kahramanı Mustafa Sungur Ağabey

Yavuz Bahadıroğlu'nun yazısı

Yavuz Bahadıroğlu'nun yazısı

"Osmanlı insanı"nın hayatla ilişkilerinde dört ilke öne çıkmıştı:

Sevmek;

Vermek;

Görmek;

Hoş görmek…

Kişisel hayatına ise yedi madde hâkimdi:

1. Errizku Alellah! (Rızkı Allah verir, kimseye yüzsuyu dökme)…

2. Tevekkeltü Alellah! (Her işte Allah'a sığın)…

2. Hüvelbaki! (Her şey fani, ancak Allah bakidir, ebedidir)…

4. Şükren kesira! (Sonsuz şükürler)…

5. Ya sabır! (Sabırlı ol)…

6. Edeb ya hu! (Terbiyeli-ahlâklı ol)…

7. Bu da geçer ya hu! (Dünyadaki her şey geçicidir ona göre yaşa)…

Geçtiğimiz Pazar günü (02.12.2012) "dar-ı cinan"a uğurladığımız Mustafa Sungur Ağabey de, hayatını böyle şekillendirmiş, "son Osmanlı"lardan biriydi…

Kutsal hedefine kilitlenmiş, hedefine ulaşmak için anadan, yardan, serden geçmiş "sahabe yürekli" insanlarımızdandı.

Bediüzzaman Hazretlerini 17 yaşında tanımıştı. 17 yaşında bir çocuk, bağlanacağı şeye öncelikle yüreğiyle bağlanır. Aklının ve mantığının devreye girdiği ileri yaşlarda, çeşitli olayların da etkisiyle bağlılığı çözülmezse, sonsuza kadar sürer.

Sungur Ağabey, sonsuz bağlılığın örneğidir…

En etkili silâhı inancı ve samimiyeti idi. Üstadı Bediüzzaman'a ve eserlerine derinden bağlıydı…

Gözünü kırpmadan, zerrece tereddüt ve perva etmeden hayatını davasına adayabildiğine defalarca şahit oldum.

Benzerlerine ancak Devr-i Saâdet'de rastlanabilen derin bir sadakatin ve fedakârlığın, âhır zamanda timsali gibiydi.

Bu kimliğiyle de milyonlarca yürekte "yürek izi" bıraktı. Zaten önemli olan, toprak üstünde ayak izi bırakmak değil, yüreklerde "yürek izi" bırakmaktır.

Davası uğruna katlandığı baskı ve zulümlerden söz etmeyeceğim (ilk Risale-i Nur talebelerinin muhatap tutulduğu zulüm, baskı ve işkenceleri öğrenmek isteyenler, İhsan Atasoy'un Nesil Yayınları'ndan çıkan kitaplarına bakabilirler-444 24 14), zaten bu ülkede "resmi hizmete mahsus" düşünmeyen herkes baskı ve zulüm görmüştür. Asıl bahsedilmesi gereken, inancına samimi bağlılığı ve bu bağlılığın gereği olan her bedeli ödemesiydi.

Davası uğruna yalnız dünyasından ve dünyanın kendisine verebileceklerinden değil, hayatından bile geçmişti…

İman davasına emeğiyle birlikte yüreğini de katmış, zindanlara, hicranlara meydan okumuştu.

Ama sonuçta o da insandı: İnsan olarak zaman zaman o da kızardı. Ancak kızgınlığının "nefsani" olmadığını, davasının zarar görebileceği endişesinden kaynaklandığını fark eder, öfkesine bile saygı duyardınız.


Bitmez tükenmez enerjisine hayran olduğum nadir insanlardan biriydi: İlerlemiş yaşına ve hastalıklarına rağmen, Anadolu'yu karış karış gezer, gençlere örnek olurdu.

Son söz: Sungur Ağabey, zaman geçtikçe keşfedilecek bir "yürek adam"dır…

Allah rahmet eylesin.

Yeni Akit