Nur talebeleri havariler ormanına benziyor
Gazeteci Erkam Tufan Aytav: Nur talebeleri havariler ormanına benziyor
Risale Haber-Haber Merkezi
Gazeteci Erkam Tufan Aytav, Cemil Meriç'in Nur talebelerini havariler ormanına benzettiğini söyleyerek, "Bediüzzaman ve havariler ormanına binlerce şükran" dedi.
Haber 7'deki yazısında Bediüzzaman Sempozyumu'nun kendisine Üstadın “Ne yapayım acele ettim, kışta geldim. Sizler cennet-asa bir baharda geleceksiniz. Şimdi ekilen nur tohumları, zemininizde çiçek açacaktır” sözlerini hatırlattığını ifade eden Aytav, "Evet, kışta gelmişti ve hayatını cehenneme çevirmişlerdi. Hapisler, sürgünler, işkenceler, zehirlemeler sürüp gitmişti ve kendisine ‘80 küsur senelik hayatımda dünya zevki namına bir şey tatmadım' dedirtmişlerdi. Tabii bu eziyeti kendisiyle birlikte talebeleri de yaşamıştı. Değil talebelik yapmak uzaktan selam vermek ile büyük suçtu o dönemde. Bu açıdan Cemil Meriç'in Nur talebelerini havariler ormanına benzetmesi muhteşemdir. Allah Resul'ünün kim var dediğinde ‘Nahnu Esarullah' demesi gibidir Nur talebelerinin civanmertliği" dedi.
"Havariler ormanı"ndan kendisini en çok etkileyen kişinin Binbaşı Asım Bey olduğunu hatırlatan Aytavi yazısını şöyle sürdürdü:
"Hakkında çok şey bilmiyorum. Ama hayatının son deminde yaşadıkları var ki her şeyi çok iyi anlatıyor. Bir Hadisi Şerif bize ‘nasıl yaşarsanız öyle vefat edersiniz diyor. Asım Bey de elbette vefat ettiği gibi yaşamış bir kahraman, bir havari.
Yıl 1935'dir. Asım bey birkaç Nur talebesi Risale-i Nur okumak için bir araya gelmiştir. Derken jandarma evi basar ve Asım beyi alıp götürürler. Asım bey o gün çıktığı evine bir daha dönemeyecektir.
"Sorguya çekilir. O kritik soru sorulur; Said Nursi'yi tanıyor musun? Onu tanımak dönemin en büyük suçlarındandır. Tanıyorum dese Üstadı tehlikeye atacak, tanımıyorum dese yalan olacak ve askerlik mesleğinin onuruna yakışmayacak. Bunun üzerine ağzından şu cümle dökülür; ‘Ya Rab canımı al'. Bu samimi duası hemen kabul olur ve oracıkta ruhunu teslim eder. Son nefesinde bile bizlere asalet dersi verir.
"8 Mayıs 1935 tarihli Tan gazetesinin manşeti şöyle çıkacaktır; ‘bir mürteci ifade verirken öldü.'
Bediüzzaman eserlerinde bu olayı bahsederken ‘eğer benden sonra dünyada kalan kardeşlerimin teellümlerini düşünmeseydim, ben de âlicenap kardeşim Asım Bey gibi `Yâ Rab! Canımı da al` diyecektim diyecektir. Istırap ve çile tahammül edilecek gibi değildir çünkü.
"Asım bey ruhunu Rabbine teslim eder ama çilesi bitmez.
Eşi Nigar Hanım, Asım beyin cenazesini yıkayacak ‘adam' bulamaz. Herkes korkmaktadır. Bir Nur talebesinin cenazesini yıkamak her türlü belaya kapı açmak demektir. Bunun üzerine Nigar Hanım kadın başına eşinin cenazesini kendi yıkar. Kapı kapı dolaşarak beş-altı kişi ancak toplar ve cenaze namazı öyle kılınabilir.
Bediüzzaman ve havariler ormanına binlerce şükran.
Ruhları şad olsun."
Yazının tamamı için tıklayınız