Himmet UÇ
Nur talebeleri neden öldüler Ömer Lekesiz?
Memleketin başında en az birkaç yıl önceden hazırlanmış bir trajedi uygulamaya kondu. Türk siyasi tarihinin neredeyse en organize ihtilal hareketiydi bu. Siyasi tarihimiz bir yönden de darbeler tarihidir.
Demokratik döneme geçmeden de Bediüzzaman demokrat bir insandı. Yirminci yüzyılın başı biri Selanik’te hazırlanmış İngilizlerin programladığı bir hareket ordusu İstanbul’a 31 Mart’ı bastırmak için geliyor. Halbuki İstanbul’da hareketi bastıracak ordu var. Payitaht-ı Osman üç beş şaşkını susturacak kapasiteye sahip. Orada çapulculardan bir ordu kurulup İstanbul’a geliyor. Bu birinci perde.
İkinci perde, iki yılı aşkın Kıbrıs’ta kalmış, orada İngiliz casusluğu irtibatlarını temin etmiş, sahte bir adam Derviş Vahdeti her zaman en tehlikeli kılıç olan dini kullanarak gelip İstanbul’da ittihadı Muhammedi cemiyetini kuruyor. Bediüzzaman cemiyetin kirli maksatlarını hissedip onları özellikle Vahdeti’yi müstakim düşünceye çağırıyor. Sokağa dökülen safdiller ile hareket ordusu karşı karşıya geliyor. O sürüyü susturmak çok zor değil ama asıl maksad İngilizlerin bir türlü yıkamadığı Osmanlıyı özellikle Sultan Abdülhamid’i devirmek.
Bediüzzaman İstanbul’da oradan oraya koşuyor. Askeri düzene sadakata çağırıyor: “Askerler! Zabitleriniz dine kayıtsız ise onların hataları, ama sizin isyan etmeniz şanlı Osmanlı’yı zor durumda bırakır” yollu sözler söylüyor.
İstanbul’un muhtelif semtlerine gidiyor, hamallara, ulemaya, askerlere vahdet ve tevhidi ve siyasi istikrarı telkin ediyor. Olaya müdahale edip kahramanca ölmek ister ama netice alamayacağını kestirir geri döner.
Daha sonra mahkemede yaptıklarını anlatır ve Hurşit Paşa’nın o öldürmek için adam arayan hakim mantığından kurtulur. Bütün 31 Mart kitap ve yazarları Bediüzzaman’ın nasıl kurtulduğuna hayret eder ama Bediüzzaman’ı ve o günlerin hikayesini anlatan eserini okumazlar.
Bediüzzaman, yüz yılı aşkın bir süredir devlet otoritesine sadık bir insandır. En çok zulme uğradığı dönemlerde bile CHP ve zulümdarlarının zulmüne direnir ama bir ortak direnme hareketine girmez. Bediüzzaman, Van’a sürgün edildiğinde gelip onu götürmek isteyen askerlere katılır ve sürgüne gider. Aşiret reisleri isyanı telkin ederler, o ise birlikten yanadır. En zor zamanda bile birlik tavrını devam ettirir. Hayatında bir santim leke olmayan Bediüzzaman’ın hareketini nasıl lekelersin arkadaşım.
Fetullah Gülen Bediüzzaman’dan istifade etti ama onun teknik ve birleştirici üslubunu benimsemedi. Gülen’in bağlıları ne batı siyaset tarihini ne de Osmanlının siyaset tarihini okumadılar. İşte bu yüzden bu olaylar oldu. Gülen, yıllar öncesinden nur cemaatinden yollarını ayırdı, ayrı bir teknikle çalıştı.
Bu ülkenin selameti için Barla’da, çınar ağacında sabahlara kadar bu vatanın selameti ve birliği için dua eden Bediüzzaman bütün hayatında siyasi istikrarı temin eden yolları kullandı. Devlet adamları ile görüşmedi, sadece gidip oyunu verip “demirkırat hangisi” diye işaret etti. Devlet adamları arkasından koşarken o Çam dağına tırmanıp saatlerce bir ağacın üstünde Allah’a dua etti.
Bu devleti ebed müddet, bu devleti aliyeyi Osmaniye dua ile kuruldu. Kur’an’a saygı ile kuruldu. Devletin başı Kur’an‘ın bulunduğu odada ayağını uzatıp yatmadı. Osmanlı bu saygıdan doğdu. Görülen rüya Şeyh Edebali’ye anlatıldı, o da büyük bir devlet kuracağını ona o gün haber verdi.
Bediüzzaman’ın bütün hayatı boyunca, dindarların olmadık zulümlere uğradığı dönemlerde tek silahı vardı: Dua. O öyle dua etti ki bu devletin bugün başına gelenler de o dua ile bertaraf edildi. Onun siyaset felsefesi yüz yıldır siyasi birlikteliği sağlıyor.
Ülkenin bugün maruz olduğu olaylar uzun süredir hazırlanmış, devlet gafil avlanmış, sonuç almamak hiç düşünülmemiş, devletin tankı, helikopteri, uçağı her şeyi ellerinde, meclis, cumhurbaşkanlığı, başbakanlık, genelkurmay hepsi esir alınmış. Neden kurtulduk? O karşı çıkan milletin içinde maya gibi adamlar, nur talebeleri de vardı. Aynı Bediüzzaman gibi karşı çıktılar.
Abdullah Yeğin ağabey öldüğünde devlet oradaydı. Meclis başkanı oradaydı. Belki de o gün büyük bir insanı gönderen insanların duaları ile badireden kurtuldu. Çünkü nur talebeleri tamamen hasbi ve Allah rızası için koştular o cenazeye. Hazreti Mevlana ölmeden büyük zelzeleler olur Konya’da. Hz. Mevlana’ya sorarlar, o da “toprağın karnı acıkmış, yağlı bir lokma yerse susar” cevabını verir. Böyle ironik ve berzahi bir izah yapar. Bir süre sonra dünyası değişir.
Bir yılda Bediüzzaman’a yakın büyük Nur talebeleri ahirete çekildi. Allah ülkenin başındaki büyük badireyi o insanları kurban alarak engelledi. Buna dünyevileşen ülkenin dindarının aklı anlamaz.
Belki yüz tane Kur’an meali var, bunlarla mı bu dini ayakta tuttun? Bir taraf gezi, bir taraf İŞİD, bir taraf PKK, bir taraf siyasi muhaliflerin bakış açıları, bir yanda hepsinden daha beteri FETÖ. Bunlara ne ile karşı koyacaksın? Sayın Cumhurbaşkanı “kefenimiz ile dolaşıyoruz bu şerli adamın yüzünden“ diyor. Bir tek dayanağı kalmış nur talebeleri ve saf Müslümanlar.
Şöyle nazik bir zamanda ne biçim dil kullanıyorsun edip adam! Fransız edebiyatı, Türk edebiyatı, Amerikan edebiyatında eleştiriyi oku, bak böyle aşağı bölgelerin lisanı ile konuşan var mı? Hepsi temiz ve müstesna olan insanlara nasıl bu dili kullanıyorsun? Yanlış bilgi ile kirletiyorsun. Bu nazik zamanda sap ile samanı birbirine karıştırmaktan ne umuyorsun?
Nur talebeleri ile uğraşanlar iflah olmaz bu kaide-i mukarreredir.
Sen ve arkadaşların neden şu Bediüzzaman’ı okumuyorsunuz. Lütfen ateizmin ve yıkıcı felsefenin ve sapık bilimsel düşüncenin tek tedavi ilacı olan Kur’an’ın en farklı tefsiri Risale-i Nurları ve Bediüzzaman’ın siyaset felsefesini bir tetkik edin. Şu anda bizim birbirimizle uğraşacak zamanımız mı?
Bediüzzaman Isparta’da sabah namazından sonra öğlen namazına kadar birkaç talebesi ile Kur’an tefsiri nurları okurlar. Sonra der, “kardeşlerim biz bu okumayla Sovyetleri yıkacağız.” Gün gelir o ülke yıkılır. Hiçbir siyasi beklentisi olmadan dünyada binlerce, on binlerce yerde akşamları risale okunur. Herkes tevhid, ahiret derslerini dinler evine gider. Bütün bunlar bu ülkenin kazancıdır.
Bu zamanda bu kadar zuhül olan bir yorumu nasıl yaparsın? Hakkı batıldan ayıran Ömer’in ismi ile yazık! Bediüzzaman “edipler edepli olmalı hem de adab-ı İslamiye ile“ diyor.
Sürçü lisan etmedik İnşallah.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.