Mustafa AKCA
Nûr-u bihemtâ kardeşim!
Bizler beyinlerimizi kimlere ve nelere hasrettiğimizin farkında olmalıyız. Çünkü iman bir “intisâb”tır. Düşüncelerimiz, iman saray-ı bediimizin tuğlalarıdır; tuğlaları temin ettiğimiz dükkânı iyi seçmeliyiz.
70 yıldır düşünce namusumuzu emanet ettiğimiz adamlar haysiyetimizi, ümitlerimizi ve affedişimizi ikballerine merdiven yaptılar. Halk binilecek at, sağılacak sığırdı onlar için.
Biz bir de iki koca asırdır başkalarının hayallerini yaşayan bir milletiz. Tüm husumetimizin, tüm kinlerimizin, tedennimiz ve cehaletimizin medâr-ı zuhuru ferman ferma bir diktatörlüğün hayatımızı kirletmesindendir. Çünkü “istibdât mâni-i herkemâldir”. İstibdat nesli köstebekler ve yarasalar gibidirler; karanlığın içinde huzur bulurlar.
Karanlığın: yani görmedim, duymadım, bilmiyorum riyakârlığının. Nesl-i kadim başkalarının kölesiymişler, bizler başkalarının taklitçisiyiz. Nesl-i âti inşallah kendi hayallerinin prensleri olacaklar.
Hürriyet, imanın bir hassâsıdır; bizler kafalarımızı hürleştirmedikçe nefsimizin sultanlığı devam edecektir.
Hayatımız narindir, nazlıdır; ne de olsa milyonlar seneleri netice verecek bir hakikati taşımaktadır. Suyuna, gübresine, aşısına ve budanmasına pek itina göstermeliyiz. Çekirdeğin kıymeti kendisinde değil bir tuba ağacını netice vermesi itibariyledir. Toprağımız İslam suyumuz imandır. İlim ve irfan gübremizdir. Okumamız lazımdır.
Kuvvetimize güvenmemeliyiz. Zira kuvvet adil bir hâkim değildir ve hep BEN’den yanadır.
Tarih, hafızamızın kendisidir. Hür değiliz, 40 sene evvelini söyleyemeyen insanın nasıl hafızası vardır denilebilir? Hürriyet yasak bize; pek yakın tarih hakkında bir hüküm vermek “fişlenmek” demektir. Kanunen yasaktır.
Adına mersiyeler düzdüğümüz hayatımzın salkımlarında acı ve gözyaşından başka bir şey yok. İki gözümüz arasında ince bir sı¬fat taşıdığımızı söyleyenlere inananlar İsa'nın (as) havarilerinden fazla değil. Zamanın kum taneleri hükmünde, başımızda damıtılan seyyaleler, Mevlana’nın ömrünce çektiği tesbih taneleridir. Sevgili Dost! Ölüm pek manidar bir teselli, pek şaşaalı bir mirsâd-ı ibrettir. Ölümün ders vermediği bir kimseye başka şeylerin ders vermesi muhâl. Ölüm, acaba diyorum, sahidenlik mi, dışavurum mu, saf içtenlik mi? En dürüst kalabildiğimiz şey ölüm. İçimiz dışımızın kıyısına ölümle vuruyor. Ölmek iyi, ölmek kötü, ölmek zor…
İki ucu ankastre olan bir lastik gibi ömrümüz. Kader, lastiğin eğilip büküldüğü atmosfer. Ölüm her şeyi kör bir noktaya indirgeyen hakikat. “İlim bir nokta idi, onu insanlar çoğalttı” diyen Aliyyül Mürteza belki de ölümü “tekasürü, çokluğu, oyunsu gölgeli yaşamları anlatan sırlı bir hikâye” olarak görüyordu. Hâsılı ne parayı dinliyor, ne cihangirliği. Milliyeti yok, ten rengi yok, fakirliği de mazeret olarak saymıyor.
Nû-u didem sırdaşım.
Eğer birgün ağlamak istersen, göğsünü yarıp kalbinin üstüne salıver gözyaşlarını. Ümide bin ki çabuk varasın menzil-i maksuduna; havf ile beslen ki kuvvet bulasın medeniyetin vahşetli kalabalıklarında. İman, havf" ve rec’anın kaneviçesidir; küfür ademin terekesi.
Aklını bir iplik huzmesi gibi kullanıp, asrın bediisinin, sözlerini ufuklarına gerdinse, gülümse! O zaman, oturup asumanı parmaklarında nasıl dokuduğunu göremezsen, gel, sok parmaklarını gözlerime.
Sevgili dost, Yıldız Tepesi'nin eteklerinde çobanlık yapan şu kardeşin kaht-ı rical devirlerinde kalem sallamaya başlamışsa; durumun vahametini kavramış olmalısın. Sen, benim gibi, kötü bir teoris¬yen ve mukallit bir pratisyen olmamaklığın için, Kırmızı Kitaplar Müellifinin Dergâhı’nda tüm sıradanlıklarını bir bir yerlere serip “İnni Küntü Minezzalimin" neşteriyle ameliyat-ı cerrahiyeye sevk etmelisin.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.