Nurcular, Hür Adam filmine gider mi?
İşte Demirkan’ın “Hür Adam filmi üzerine ilk intibalar” başlıklı yazısı…
Risale Haber-Haber Merkezi
Bediüzzaman Said Nursi ile ilgili yapılan kültür-sanat faaliyetleri sırasıyla gündeme geliyor. Bunlardan biri de Hür Adam filmi. Yapımcı ve yönetmen İbrahim Demirkan film ile ilgili değerlendirmede bulundu. İşte Demirkan’ın “Hür Adam filmi üzerine ilk intibalar” başlıklı yazısı:
TABİR-İ AMİYANE İLE NURCULAR BU FİLME GİDER Mİ?
Hür Adam filminin ilk fragmanları yayınlandı. Biz de fragmanlardan ve bu zamana kadar konuşulanlardan yola çıkarak ilk intibalarımızı paylaşalım dedik.
Kestirmeden direkt söyleyeyim Güneydoğu ve kısmen doğu bölgesinde box office tam bir hayal kırıklığı yaşatabilir. Çünkü sadece fragmandaki ‘Türkler yönetir’ ve illa ki Türklük vurgusu tartışmaya yol açabilir. İlk eleştirimiz bu. İkincisi Üstadın bahsettiği benim üç şahsiyetim var vurgusunda en çok hizmet-i Kuraniye hengâmındaki şahsı verilmiş.
“İşte, bu biçare kardeşinizde üç şahsiyet var…Birincisi: Kur’ân-ı Hakîmin hazine-i âlisinin dellâlı cihetindeki muvakkat, sırf Kur’ân’a ait bir şahsiyetim var… İkinci şahsiyet: Ubudiyet vaktinde, dergâh-ı İlâhiyeye müteveccih olduğum vakit, Cenâb-ı Hakkın ihsanıyla bir şahsiyet veriliyor ki, o şahsiyet bazı âsârı gösteriyor… Üçüncüsü: Hakikî şahsiyetim, yani Eski Said’in bozması bir şahsiyetim var ki, o da Eski Said’den irsiyet kalma bazı damarlardır.”
Yönetmenin tercihine saygı duymak lazım. Nur talebeleri de bence ilk şahsiyeti izlemek isterdi. Fakat insanları bam telinden yakalamasını istiyorsanız daha doğrusu Bediüzzaman’ı tanımayan insanları “İnsan Bediüzzaman” profiline de yüklenmeniz lazım. Bu da bizim şahsi görüşümüz.
Filmin odaklandığı “Hürriyet” vurgusu güzel bir nokta. Zaten sinemada bir tema seçersiniz ve onun üzerinden istediğiniz hedefe ulaşırsınız. Örneğin Mel Gibson’ın yönettiği oskarlı Braveheart gibi ‘Özgürlük’ teması ya da Ridley Scoot’ın yönettiği yine oskarlı bir film olan Gladiator gibi ‘Halkın gücü önemlidir, onların desteğini almalısın’ fikrine yaslanacaksınız. Özellikle filmin sloganı olan Üstada ait ‘Ekmeksiz Yaşarım Hürriyetsiz Yaşayamam’ sözü de bu anlamda manidar olmuş.
Elbette Üstadın hayatı hiçbir kurgusal yaklaşımla anlatılamayacak kadar renkli, zengin ve bir o kadar da çilelidir. ‘İnsan Üstad’ dedik. Örneğin Üstadın hayatında beni en çok etkileyen bölümlerden birisi de onca ölümler, sürgünler ve acı içerisinde geçen hayatında bir gün yolda gördüğü sarı çiçeklerden etkilenip memleketini hatırladığı andır;
“Bir bahar mevsiminde, garîbâne, mütefekkirâne seyahatâ gidiyordum. Bir tepeciğin eteğinden geçerken, parlak bir sarıçiçek nazarıma ilişti. Eskiden vatanımda ve sâir memleketlerde gördüğüm o cins sarıçiçekleri derhâtır ettirdi. Şöyle bir mâna kalbe geldi ki: Bu çiçek kimin turrası ise, kimin sikkesi ise ve kimin mührü ise ve kimin nakşı ise, elbette bütün zemin yüzündeki o nevi çiçekler, onun mühürleridir, sikkeleridir.” (Sözler, 33.Söz.,29.Pencere)
MEHMET TANRISEVER’E NASİP OLAN BU İLKİN DEVAMI GELİR İNŞAALLAH
Yıllar önce Kırıkkale’de ‘İskilipli Atıf Hoca’ filmini getirmiş bir de filmin yönetmeni Mesut Uçakan’ı da davet edip gala düzenlemiştik. Gala gecesi sonrası filmin yönetmeni Mesut Uçakan’a daha çok ‘Niçin bir Bediüzzaman filmi yapmıyorsunuz?’ sorusu yöneltilince o da mealen şöyle bir cevap vermişti; “Biz niyetlendik bunu da senarist bir arkadaşa verdik fakat gece rüyasında Üstad hazretlerini görmüş ve Üstad da ‘benim filmimi ancak benim talebelerim çekebilir’ demiş. Arkadaş da geri getirip işi bize teslim etti.”
O tarihten sonra manevi mesuliyeti ağır bir iş olan Üstadın hayatını filme çekme düşüncesi bizde de vardı ama bunu rüyaya takılıp nur hareketi dışında yetişmiş bir insana Mehmet Tanrısever’e nasip olması da tamamen hikmet-i ilahiyeye mütevakkıf hayırlı bir netice olduğunu düşünüyorum. Üstadın hayatı ile ilgili sinemadaki bu ilk çalışma inşallah yönetmen ve emek verenler hakkında ahirette şefaatçi olur.
Film uluslararası arenada ne yapar derseniz izlemeden bir şey söylemek zor. İlk görüntüleri intibaıyla sanatsal kaygıları zayıf, kişisel bir sinema dilinden uzak anonim bir tarzda çekilmiş olması önemli film festivallerindeki şansını azaltıyor. Belki adı sanı duyulmamış film festivallerinden ödüller alabilir.
Başrol oyuncusuna gelince bence çok iyi yapılmış bir tercih. Çünkü Mürşit Ağa Bağ’ın Üstada benzemesi filmi izleyen Nur talebelerinin filme daha rahat nüfuz etmelerini sağlayacaktır. Zaten dizilerden hatırladığım kadarıyla da fena bir oyuncu değil. Durumu kurtardığına ve standartların altına düşmeden iyi bir oyunculuk çıkarttığına eminim. M. Tanrısever’i de bu keşfinden dolayı kutlamak lazım.
Bu eleştirilerimizden Mehmet Tanrısever’in alınmaması lazım onu da söyleyelim. Nur cemaatleri bin maşallah herhangi bir vilayette isteseler anında havaalanı yapacak kadar paraları da vardır ama film, sanat v.s işlerinden uzaktırlar. Bu yüzden çok değer verdikleri Üstadlarının hayatlarını kendilerinden yetişmeyen ya da olmayan insanların oynamasına, yazıp yönetmesine göz yumacak ve kabullenecekler. Nitekim kısa süre önce piyasaya çıkan Yolcu belgeselinin yapımcıları marksist-solcu insanlardı.
“Hangi şey vardır ki, her cihette şeriata muvafık olsun; hangi adam var ki, bütün ahvali şeriata mutabık olsun? Öyle ise bir şahs-ı mânevi olan (meşrutî) hükümet dahi mâsum olamaz; ancak Eflâtun-u İlâhînin “Medine-i fâzıla-i hayaliyesinde mâsum olabilir”. (Münazarat)
Üstadın dediği gibi bu kaideyi bu filme de uygulamalı eksik ve kusurlarından dolayı tamamen reddetmemeliyiz. Zaten Üstadın Mektubat’ta söylediği “Eğer âsârına ve neticelerine hükmeden hak ve hakîkat ise ve menfì cihetleri müsbet cihetlerine mağlûp ise, o meslek haktır.” (28.Mektup) Yani hasenatı seyyiatına galip ise bir işi reddetmemek lazım.
Sinema gibi zor ve pahalı bir sanatta yapılan iş kadar sarf edilen emeğe ve paraya da saygı göstermek lazım.
İnşallah fragmandan ve film ile ilgili yazılanlardan sonra düşündüklerimizden daha iyi bir eser ile karşılaşırız.