O, yeryüzünü ölümünden sonra diriltir, siz de kabirlerinizden böyle çıkarılacaksınız
Ayet meali
Bismillahirrahmanirrahim
Cenab-ı Hak (c.c), Rum Sûresi 17-21. ayetlerinde meâlen şöyle buyuruyor:
17-Öyle ise, akşama girdiğinizde ve sabaha girdiğinizde Allah’ı tesbîh edin (akşam, yatsı ve sabah namazlarını kılın)!
18-Hâlbuki göklerde ve yerde hamd, O’na mahsustur. Akşama doğru ve öğlene girdiğiniz zaman da (Allah’ı tesbîh edin! İkindi ve öğle namazını kılın)!
19-(O,) ölüden diriyi çıkarır; diriden de ölüyü çıkarır; ve yeryüzünü ölümünden sonra diriltir. İşte (siz de kabirlerinizden) böyle çıkarılacaksınız.
20-O’nun (kudretinin) delillerinden biri de, sizi (atanız Âdem’i) bir topraktan yaratmış olmasıdır; sonra siz, (yeryüzünde çoğalıp) yayılan insanlar oluverdiniz.
21-O’nun delillerinden biri de, kendilerine (meyledip) ülfet edesiniz diye kendi (cinsi)nizden size eşler yaratması ve aranızda bir sevgi ve bir şefkat kılmasıdır. Şübhesiz ki bunda, düşünecek olan bir kavim için nice deliller vardır. (*)
(*) “Refîka-i hayâtını (hayat arkadaşını), rahmet-i İlâhiyenin (Allah’ın rahmetinin) mûnis (cana yakın), latîf (şirin) bir hediyesi olduğu cihetiyle sev ve muhabbet et. Fakat çabuk bozulan hüsn-i sûretine (dış güzelliğine) muhabbetini bağlama! Belki kadının en câzibedâr (çekici), en tatlı güzelliği, kadınlığa mahsus bir letâfet ve nezâket içindeki hüsn-i sîretidir (ahlâkının güzelliğidir). Ve en kıymetdâr ve en şirin cemâli (güzelliği) ise; ulvî (yüce), ciddî, samîmî, nûrânî şefkatidir. Şu cemâl-i şefkat (şefkat güzelliği) ve hüsn-i sîret, âhir hayâta (hayâtın sonuna) kadar devâm eder, ziyâdeleşir. Ve o zaîfe ve latîfe mahlûkun (zayıf ve latif yaratılışlı kadının) hukūk-ı hürmeti (hürmet hakkı), o muhabbetle muhâfaza edilir. Yoksa hüsn-i sûretin zevâliyle (geçmesiyle), en muhtaç olduğu bir zamanda bîçâre hakkını kaybeder.” (Sözler, 32. Söz, 302)