Dursun SİVRİ
Olayların özne ve nesne profilleri
“Müteharriki bizzat veya müteharrik-i bilvasıta” deyimi olayların öznesi ile nesnesinin farkını ifade eder.
Yeni deyimle, etken veya edilgen olmak meselesi
Her olayın öznesi, planlayıcı ve kurgulayıcıları karar vericileri özneleridir.
Kendine biçilen rolü uygulayıcıları veya oyuncuları da nesneleridir.
Lokomotif rolündekilerle vagon rolündekiler.
Sosyal yapının doğal karakterinde “İnsanların yüzde sekseni ehl-i tahkik değildir.”
Sosyolojik araştırmalar ve elde edilen bulgular da yüzde seksen ve yüzde yirmi oranını teyit eder.
İnsanların yüzde yirmisinin farkındalık şuuru diğer yüzde seksenden ileridedir.
Müşterek kaynakların yüzde seksenini yüzde yirmilik azınlığın kullandıkları tespit edilmiş.
Çalışma performansı, irade, karar, sebat, metanet, risk iştahı, liderlik gibi vasıflara sahip olanlar hep o yüzde yirminin içinde yer alır.
Farklılık farkındalık şuurundan kaynaklanıyor.
İnsan yaratılış icabı ”taallüm ve tekemmüle” yani öğrenmeye muhtaçtır. Beşikten mezara kadar öğrenmekle mükelleftir.
Sahip olduğu istidat, kabiliyet, akıl, zekâ ve çeşitli lâtifelerle ihtiyaçlarının çok üstünde yaratılışında donanımlı olarak dünyaya geliyor. Bu istidat ve lâtifeler potansiyel olarak mevcut olup madenin işlenmesi gibi öğrenme süreci ile açığa çıkar.
Öğrenmek için ihtiyaç hissedecek. İhtiyacın ne olduğunu bilmek için yine öğrenecek.
Öğrenmek için merak edecek.
Merakına cevap için soru soracak.
Sual demek dua demek, istemek demektir.
İstemek ve dua ihtiyacı karşılayabilecek mercie yapılır.
İsteme adresi doğru, istemenin usulü de doğrusu ise talebine cevap alır.
“İnsanda bir latife var ki, o latife lisanıyla her ne sual ederse – velev ki fasık da olsa – olatife hürmetine Cenab-ı Hak isteğini verir”(Mesnevi-i Nuriye 444)
Fiili ve kavli istemek. Yani dua etmek. Samimi, öyle bir aşkla istendiğinde demek dua geri çevrilmiyor.
Efendim konuyu aslında özneye ve nesneye getirmek istemiştim
Hani yukarda bahsi geçen yüzde yirmilik bir grup var ki, bunlar farkındalık şuurunda farklı oluşu onlara üstünlük konumu kazandırıyor.
Farkında olmak özne olmaktır. Özne olan insan kendisi olur. Kendisi ve kendisi dışındakilerin farkında olur.
Emanet verilen “ene” (ben) bir ölçü mekanizmasıdır. Farkındalık mekanizmasıdır ene.
Kendini tanıyacak.
“Ene” insanın nefsine takılmıştır.
-Niçin?
-Nefis algı, his, fark etme hassasıdır.
Ondandır ki, “Nefsini bilen rabbini bilir” Nefis enenin algı sensörüdür.
Kendinin farkında olan insan; soran, sorgulayan, merak eden, arayan, araştıran, muhakeme eden, karşılaştıran, karar veren, evet veya hayır diyen insandır…
Niçin “hayır” dediğini bilmeyenin “evet” deyişinin de anlamı yoktur.
İrade ihtiyar, karar, seçme ve tercihte bulunanların elde ettikleri sonuçların katma değeri farkındalık şuurunun da göstergesidir.
Peki nesne olanlar kimlerdir?
Aklını başkasının cebine koyan, ihtiyaç listesinde sadece biyolojik ihtiyaçları yer alan, günü yaşayan, ufku-vizyonu- gelecek projeksiyonu derdi ve davası olmayan, tanımsız ve belirsiz, akıntıya kürek çeken sürünün sıradan bir figürü insanlar nesnedirler. “Müteharrik-i bizzat değil müteharrik-i bil vasıta”dırlar. Etken değil edilgen. Yöneten değil, Yönetilen ve yönlendirilenlerdir.
Gezi parkı adıyla anılan son bir ayın baş gündemindeki olayların içinde yer alan özne ve nesnelerin kimler olduğuna dikkat gerekir.
Biz vatandaş olarak hangi rolü üstleniyoruz? Özne miyiz nesne mi? Sorgulamamız lazım.
Malûm olaylar sorumluluk makamında olanların sarsılmasına sebep oldu.
İyi ki sarsıldılar. Belki çaktırmadan da olsa titrediler. Merak ettiler. İlgililer… Bilgililer… Özne olabilmiş kişiler… Dert edinen dava adamları… Akiller, aklını kullananlar…vs..
Bu niye böyle? dediler.
Kimler özne, kimler nesne? İşin arkasında kimler var. Senaryo yazanlar, kurgulayan, planlayan, oynayan uygulayanlar merak edildi. Olayların motivasyon etkenleri mutlaka merak edildi. Merak Edilsin… Araştırılsın… Sadece araştırılıp tespit etmekle kalınmasın. Çözüme de çare aransın…
Görünüşte şer gibi görülen hadiseler neticeleri itibarıyla hayırlara vesile olabilir. Temenni ediyoruz.
Yeter ki insanlar soru sorsun.
“Nemelazım başkası düşünsün istibdatın yadigârıdır” diyor Bediüzzaman..
Nemelazım diyenler özne değil nesnedirler. Suya düşmüş kavak yaprağı gibi akıntıya kapılıp gidenlerdir.
Ümit edelim ki, sorumluluk makamında ve kendini özne gören insanlar gaflet ve rehavetten sıyrılıp soru sorma zahmetine katlanırlar.
Yeter ki merak edilsin soru sorulsun. Cevabı sorunun içindedir muhtemelen.
Sosyal medya ile yalan haberler yayınlanmış. Birileri de doğruları yayınlasın.
“Bir dane-i hakikat bir harman yalanı yakar.”
Sosyal medya her kes için eşit imkânlar sunuyor.
Sorumluluk hissedenler, farkında olanlar vicdan sahibi kimseler de yalana karşı doğru bilgileri paylaşsınlar.
“Aldatmakla iç gören” Deccal kırıntılarının kutsadıkları şeylerin gerçek mahiyetini, perde arkasını deşifre eden bilgileri paylaşsınlar. Nemelazımcı ehl-i keyif muhteremler de biraz rahatından feragat etsinler canım...
Asıl olan insanı insan eden değerlerle donanımlı insan yetiştirmek. Yaşam tarzına müdahele edilmiyor. Tamam da gerçek ihtiyacının farkında olanlara da taleplerine cevap vermek karar verici makamdakilerin sorumluluğu değil mi?
İletişim teknolojilerinin en son modelini kullanan fakat gerçekte iletişim yoksunu ot gibi nötr yapıdaki nesil nesnedirler.
İşte bu özne konumuna çıkamamış bir kitle, pimi çekilmiş bomba ve serseri kurşun gibi.Nereye savrulacağı belli olmaz. Kuvvetli esen rüzgârın etkisinde biyolojik beyniyle hareket eden, kalbi boş ruhsuz bir tip. Yapımcısını yiyen biyonik canavar Frenkeştayn gibi… “Alternatifi yok mu?” “Var.” Sessiz milyonlarca…Bulun…Nasıl olmuşlar?…Nasıl yetişmiş/yetiştirilmişler?...
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.