Hasan TANRIVERDİ

Hasan TANRIVERDİ

Ölüler nasıl diriliyor? (1)

Kâinatta en kıymetli ve en önemli şey hayattır. Kâinatın yaradılış sebebi hayattır, yani canlılıktır.  Bütün varlık âlemi “Hayy” isminin tecellisi ile hayata bakar ve birbiriyle koordineli olarak dayanışma içinde ona hizmet eder. Yaratılan her şey yokluktan değil, kâinat Sultanı’nın hazinesinden gelmekte olup, sonunda yokluk denizine gidip kaybolmuyor. Daha doğrusu hiçten, hiçbir şey icat edilmiyor ve hiçbir şey idam edilmiyor. Sadece kâinat fabrikasını işlettiren bir terkip, bir tahlildir. Madde denilen şey ise hayatın kaynağı olan enerjiden ibarettir.

Kış mevsiminin ardından yeryüzünde hiçbir hayat belirtisi yokken, yerde ve üzerinde yaşayan varlıklarda dahi hayat belirtisi ve canlılık emaresi yoktu. Buralarda barınan en son canlı aylar önce toprağa karışmış, dökülen yapraklardan eser kalmamıştı. Ortalıkta sadece kurumaya yüz tutmuş çıplak iskeletler gibi gövdesi ve dalları kalan kuru cansız ağaçlar vardı. Bütün tabiat gibi onlarda da en küçük bir hayat belirtisi yoktu. Sonra bir haşir müjdesi ulaştı yeryüzüne. Gökler o müjdeyle şimşeklerle ve gök gürültüleriyle gülümsedi. Bu gürültüler görenleri, duyanları korkutmadı. Çünkü bu sesler İlâhi rahmetin habercileriydi. Sonunda yeryüzü kefeninden yavaş yavaş sıyrılmaya başladı.

Kışın dondurucu soğukları ile birlikte gidenler, arkasında bir iz bırakmadan gitmişlerdi. Gelenlerinde nereden geldiklerinin anlaşılması bir sır perdesinin aralanması gibiydi. Bunca zaman nerede saklanmışlar, nerede nasıl muhafaza edilmişlerdi. Bak Allah’ın rahmet eserlerine ki, şimdi baharla birlikte ölüleri nasıl diriltiyor! Hiçten ortaya çıkar gibi ardı ardına belirdiler.

İskeletler birer birer göz önünde canlandılar. Kupkuru odunlardan yapraklar yeşerdi, çiçekler çıktı, meyveler fışkırdı. Onlardan her biri kendisine can vereni yüz binlerce dille zikretmeye başladı.

Görenlere, izleyenlere ve tefekkür edenlere, “Bak Allah’ın rahmet eserlerine ki, ölüleri nasıl diriltiyor, nasıl süslüyor, nasıl konuşturuyor” dedirttiler. Cansız toprağın bağrından fışkırdı yeşillikler ve çiçekler. Sırası gelen, resmigeçitteki yerini aldı ve kendilerini sayısız renklerle süsleyeni kendi lisanlarınca anlattılar.

Sonra, gülen yüzlerin âşıkları ve sevenleri belirdi, peş peşe koşup geldiler, uçup geldiler. Onlarında nasıl belirdikleri anlaşılmadı. Gaipten gelir gibi ortaya çıktılar ve dirilen yeryüzü üzerinde kanat çırpmaya başladılar.

Her çiçek bir sevgi çağrısıydı kelebekler ve böcekler için. Onlardan her biri, her gün yüzlerce misafir ağırladı bağrında. Her birine Rabbinin rahmet hazinelerinden şerbetler sundu. Onlarda kendilerini ağırlayan çiçeklerin istikbalini taşıdılar beraberlerinde; bir sonraki dirilişte yeryüzü yeni yeni renk renk, desen desen çiçeklerle tebessüm etsin, sevenlerine harika ziyafet sofrası kurulsun diye.

Bu çiçekler ve kelebekler, siz onları seyrediyorken belki çoktan ölmüş olacaklar. Olsun, onların yerlerine yenileri dirilecek. Evvel gidenler, sonra yine hep bir ağızdan daimi bir hayat vericiyi anlatacak. “Biz onun sanatının eserleriyiz” diyecekler.

“Biz faniyiz” diyecekler, baki olanı gösterecek kalpleriyle görenlere. Ve yeryüzünün her dirilişiyle beraber Kur’an’ın sedası yankılanacak âlemlerde; “Şimdi bak Allah’ın rahmet eserlerine; yeryüzünü ölümünün ardından nasıl diriltiyor! Bunu yapan, elbette ölüleri de öylece diriltecektir. Çünkü O her şeye kadirdir.” (Rum Sûresi, 50.ayet)
Bütün hayatlar, O’nun “  Hay” isminin cilvesinden meydana gelerek, kâinatı yaşanır hale getiriyorlar. Hayat O’nun canlılığıyla hayat bulur. Bütün hayatlar O’nun baki olmasına dayanır. O’nunla var olur, O’nunla canlı kalır, O’nunla yaşar ve yeniden dirilir. Böylece hayat dediğimiz süreç içinde hiçbir şekilde fena, zeval ve aksaklık olamadan haşre kadar bu deveran sürer gider.

Öyle bir hayat ki, mevcudatta görünen O’nun vahdet isminin cilveleriyle kâinat dağınıklık ve keşmekeşlikten kurtularak, beka âleminde ebedi olmaya namzet hale gelir. Bu canlılık, kesrete vahdet verir, daimi tutar. Hayat gitse o da dağılır yok olur. İşte gördüğümüz bu kâinat ve içindeki muazzam düzen ve kanunlar, ebedi canlı olan hayat sahibi bir Zat’ın varlığının gerekliliğine şahitlik eder.

Bütün mevcudat ölümleri ve gözden kaybolup gitmeleriyle o hayatın bekasının ve ebediliğinin delilleri olarak kâinat sayfasında yerlerini alırlar. Dünya üzerinde gözlemlediğimiz mevcudatın ölüp, çürüyüp kaybolup gittiğini zannettiğimiz sırada, arkalarında bıraktıkları, yine kendileri gibi hayata mazhar olan çekirdek ve tohumları sayesinde, yeniden yerlerine gelmeleri, gösteriyor ki, daimî bir hayat sahibi var ki, mütemadiyen hayatı güzellikleri ile tazelendiriyor, yeniden canlandırıyor. Aynı zamanda bizlere de kıyametten sonra dirilmeye örnek olup ders veriyorlar.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.