Ona bir âfetimiz gelir de sanki hiç üzerinde bir şey yokmuş bir hâle getiririz!
Ayet meali
Bismillahirrahmanirrahim
Cenab-ı Hak (c.c), Yunus Sûresi 24-25. ayetlerinde meâlen şöyle buyuruyor:
24-Dünya hayâtının misâli, ancak gökten indirdiğimiz bir su gibidir ki, insanların ve hayvanların yediği yeryüzü bitkileri, onun sâyesinde (yetişip) birbirine karışmıştır. Nihâyet yeryüzü, ziynetini takınıp (rengârenk) süslendiği ve halkı da gerçekten kendilerini on(un ni‘metlerinden faydalanmay)a güçleri yeten kimseler olduklarını zannettikleri bir sırada, gece veya gündüz ona emrimiz (bir âfetimiz) gelir de onu, sanki dün hiç (üzerinde bir şey) yokmuş gibi biçilmiş bir hâle getiririz! İşte, düşünecek bir kavim için âyetleri böyle açıklarız.
25-Ve Allah, (sizleri) selâm yurduna (Cennete) da‘vet eder.(*) Ve dilediğini (hikmetine binâen, kendi lütfundan) dosdoğru bir yola hidâyet eder.
(*) “Bu dünya menzili dâimâ tahavvülâta (değişikliklere) ve zevâle (ayrılığa) ma‘ruzdur. Sanki bu dünya menzili misâfirler için yapılmış bir handır ki dâimâ dolup boşanıyor. Ne kendisinin sâbit bir şekli var ve ne de içinde duranların bir karârı vardır. Sâni‘-i âlemin (âlemin san‘atkârı olan Allah’ın) garîb ve acîb (acâib) san‘atlarının nümûnelerini teşhîr ve i‘lân (göstermek ve duyurmak) için tahavvülden hâlî (boş) kalmayan bir meşherdir (sergidir). Bu i‘tibarla, o handa ve o meşherde ictimâ‘ eden (toplanan) insanlar sâbit kalacak değiller. Çünki meskenleri sâbit değildir.
İşte bu hâl ve şu vaziyet, bu fânî menzilden sonra o sermedî (ebedî) saltanata karargâh olmak üzere, sâbit, bâkī (ölümsüz), sermedî (ebedî) Cennetlerin, sarayların, saâdetlerin, olacağına kat‘î bir delâletle (kesin bir delille) şehâdet eder. Çünki fânî, bâkīye medâr (sebeb) ve makam olamaz.” (Mesnevî-i Nûriye, Lâsiyyemâlar, 36-37)