Ona sorumluluk verin!
Dicle Üniversitesi (DÜ) Genel Sekreteri Prof. Dr. Sabri Eyigün, sorumluluk bilincinin çocuklara kazandırılması durumunda toplumda töre cinayetleri, boşanmalar ve şiddetin kalmayacağını söyledi.
Prof. Dr. Sabri Eyigün, dünyada yaşanan sosyal, kültürel ve ekonomik gelişmelerin birçok kurumu etkilediği gibi aile kurumunu da etkilediğini belirterek, toplumda boşanma oranlarının arttığını kaydetti.
Yapılan kamuoyu araştırmalarının dünyada boşanma oranlarının hızla arttığını gösterdiğini ifade eden Prof. Dr. Eyigün, Türkiye'de ve Güneydoğu bölgesinde de boşanma oranlarının arttığını gördüklerini dile getirdi. DÜ olarak bölgede yaptıkları araştırmalarda boşanma oranlarının artmasıyla beraber boşanmadan ayrı yaşayan birçok eşin var olduğunu tespit ettiklerini aktaran Eyigün, yaptıkları sosyolojik incelemelerde boşanmaların temel nedenlerinden bir tanesinin eşlerin sorumsuzlukları olduğunu vurguladı.
Evliliğin mutluluk ve huzurun kaynağı olduğunu, hayata yeni bir dinamizm, yeni bir canlılık katmakla beraber büyük bir sorumluluk gerektirdiğini anlatan Eyigün, "Sorumluluk bir kimsenin kendi davranışlarını veya üzerine aldığı işlerin neticesini üstlenmesi halidir. Mutlu bir ailenin oluşması ve evliliğin devamlılığı açısından en önemli şeylerden biri de eşlerin güçlü bir hak ve sorumluluk bilincine sahip olmasıdır.
Çünkü evlilik çiftlere beraberinde birçok ağır sorumluluk da getiriyor. Sorumluluk duygusu gelişmeyen kişiler bu yükü çekemedikleri zaman çözümü aileyi yıkmakta veya kaçmakta buluyorlar. Bu ise geride onlarca sosyal ve psikolojik sorun bırakmaktadır. Aile içinde sorumluluk bilincini kazanan çocuğun, evlilik hayatında eşine ve çocuklarına karşı da sorumluluk bilinci fazla olacaktır. Aksi durumda ise, yani sorumluluk bilinci zayıf olan veya çok iyi gelişmeyen çocuklar evlendiklerinde aile hayatının sorumluluklarını yerine getirmekten kaçınmaktadır. Bu da şiddetli geçimsizliklere ve sonuçta boşanmalara neden olmaktadır. Unutmamak gerekir ki bugünün sorumluluk bilinci zayıf çocukları, yarının sorumsuz eşleridir. Bu sorumluluk bilinci çok gelişmemiş olan insanların evlilik hayatlarını devam ettirmeleri de zorlaşıyor. Sorumluluk bilinci, doğuştan anne babanın eğitimi ile başlar.
Bu anlamda ileride mutlu bir aile hayatının devam edebilmesi için kişilerin aile hayatı içerisinde, çocuklukta, anne babanın yanında sorumluluk bilinçlerini almaları gerekmektedir. Bu birazda şuradan kaynaklanıyor. Çocuklara çok fazla önem, değer, konuşma hakkı verilmiyor. Çocuk aile içerisinde fazla sorumluluk almıyor. Her şeyi anne baba hallediyor. Anne baba biliyor her şeyi. Böyle olunca da çocukta sorumluluk binci gelişmiyor" dedi.
Bölgede bu anlamda ciddi sorunların var olduğunun altını çizen Eyigün, bunun aynı zamanda bir kültür sorunu olduğunu söyledi.
Eyigün, "Çocuk yaşta evlendirilen ve evliliğin sorumluluğunu, evlenen kişilerin değil de anne ve babaların üstlendiği evliliklerde ileriki yıllarda benzer sıkıntılar yaşanmaktadır. Çünkü özellikle erkek, evliliğin getirdiği hiçbir sorunla ilgilenmeden yaşıyor. Eşi veya çocuğu hasta olduğunda bile onun hastalığıyla kendisi değil de anne veya babası ilgileniyor. O, bunu önemsemeden yaşıyor. Veya öncelikleri arasında görmüyor. Oysa ki evlilikte kişiye sorumluluklarını sıralamayı öğretmesi lazım. Evlendikten sonra artık öncelik eş ve çocuklardır ve onların her türlü sorunları ve ihtiyaçlarıdır. Bölgede var olan geleneksel kültüre göre anne ve babası onu evlenmeye yetkin görmesine karşın, sorumluluk almaya yetkin görmüyor. Bu da erkeği olgunlaştırmadığı gibi rahata ve sorumsuzluğa da alıştırıyor. Anne ve babanın vefatından sonra veya ayrı bir eve taşındıktan sonra sorumlulukları ona ağır gelmeye başlıyor" diye konuştu.
"TAŞ ATAN ÇOCUK, AYNI ZAMANDA İNSANLIĞA, HAK VE HUKUKA TAŞ ATIYOR"
Sorumluluğun kişinin başkalarının hak ve hukukunu koruması demek olduğunu aktaran Eyigün, taş atıp araç yakan çocuklarda sorumluluk bilincinin gelişmediğini gördüklerini de kaydetti. Eyigün, "Örneğin, Fiskaya bölgesinde taş atan, araç yakan çocuklarda sorumluluk bilincinin gelişmediğini görüyoruz. Eğer bu çocuklara sorumluluk bilinci verilmiş, hak ve hukuk kavramı öğretilmiş, kişi ve birey hakkının kutsal olduğu öğretilmiş olsa, bu çocuk insanlara zarar vermeyecek. Başkasına maddi ve manevi zarar vermenin kişi hakkının ihlali olduğu öğretilmiş olsa, o araçlarıyla oradan geçen insanlara zarar vermeyecektir. Yani taş atan çocuk yalnızca araçlara taş atmıyor. Aynı zamanda insanlığa, hak ve hukuka taş atıyor.
Şu anda bir başkasına zarar vermekten keyif alan, başkasına zarar vermenin ne olduğunu bilmeyen, bunun sorumluluğunu hissetmeyen çocuk, ileride evleneceği zaman eşine karşı da sorumsuz olacaktır. Eşine zarar verdiği zaman da yine bir şey hissetmeyecektir" şeklinde konuştu. Töre cinayetlerinin de sorumluluk duygusu ile alakalı olduğunun altını çizen Eyigün, bölgede bireysel haklara önem verilmediğini savunarak şöyle devam etti:
"Örneğin Batman'da yaşanan talihsiz töre cinayeti, gerçi tüm töre cinayetleri talihsizdir. Yine töre cinayetlerinin de sorumluluk bilinci ile alakası vardır. Hak ve hukuk ile alakalıdır bu cinayetler. Bölgemizde genellikle o feodal yapının bir kalıntısı olarak, aile içerisinde bireysel hakka önem verilmiyor.
Aşiretin, ailenin hakkı ve hukuku bireyin hakkı ve hukukundan üstün görülüyor. Çocuk anne babasından, aile büyüğünden bir namus meselesini öğreniyor, daha sonra da bakıyorsunuz kendi kızını, yeğenini, torununu boğdurmaktan çekinmiyor. Görüldüğü gibi hak ve hukuk insanı vicdanlı yapıyor. Hak ve hukuka dikkat etmemek, bireysel hakka önem vermemek, sorumluluk bilincinin gelişmemesi de kişileri vicdansız yapıyor. Şefkat kahramanı olarak bildiğimiz bir anne ki, bu hayvan annesi bile olabilir. Bazen bakıyorsunuz bir tavuk, civcivini kurtarmak için kendini köpeğin önüne atıyor. Kendisini köpeğe kaptırıyor benim yavrumu yeme diyor. Ancak töre cinayetlerinde bir anne, aile meclisinde bile bile buna evet diyor. Öldürdükten sonra bir anne çocuğunun cenazesini kabul etmiyorsa, burada çok büyük bir vicdansızlık var demektir.
Yaşama hakkının kutsallığına inanmış birisi, yaşama hakkının sorumluluğunu vicdanında duyan kişi asla böyle bir cinayet işlemeyecektir. İşte dini eğitimde kul hakkına fazla vurgu yapılmasının bir nedeni de budur. Kur'an, 'Bir cana kıyan kimse sanki bütün insanları öldürmüş gibidir, birine hayat veren kimse de bütün insanlara hayat vermiş gibidir' der. Yani, Kur'an'a göre öldürmek ne kadar insan haklarına aykırıysa, bağışlamak veya bir insanın ölümüne engel olmak veya onu ölümden kurtarmak da aynı biçimde bütün insanlara can vermek kadar önemlidir."
Yeni Şafak