Himmet UÇ
Onüçüncü Pencere
وَ اِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَمْدِه۪ sırrınca:
Herşey lisan-ı mahsusuyla Hâlıkını yâdeder, takdis eder. Evet bütün mevcudatın lisan-ı hal ve kal ile ettiği tesbihat, bir tek Zât-ı Mukaddes'in vücudunu gösteriyor. Evet fıtratın şehadeti reddedilmez. Delalet-i hal ise, hususan çok cihetlerle gelse, şübhe getirmez. Ve mevzun heyetleri, herbiri birer lisan-ı şehadettir. Ve mükemmel hayatları, herbiri birer lisan-ı tesbihtir ki..."
Bu ne kadar muhit anlamlar ihtiva ediyor. "Herşey lisan-ı mahsusu ile Halıkını yadeder, takdis eder.“ Ama herşey, gözün gördüğü herşeyin özel bir dili var, o özel dil ile yaratanını yadeder. Yad kelimesi artistik bir kelime. Hatırlama, anma demeik. Herşey hatırlıyor Halıkını yani yaratanını, çünkü onu yaratmış, onu sürekli hatırlıyor. Birtek insanda enaniyet mikrobu hatırlamayı engelliyor. Ama diğer canlılar sürekli Halıklarını anıyor, hatırlıyor.
"Sevmeliyiz mezar taşlarını biz
Çünkü onlar artık bizi yadeder."
Herkes seni mezara koyar geri çekilir ama mezar taşı seni anar. İşte yad kelimesi farklı. Özellikle kuşların cıvıldaşmaları yad etmektir. Bitmez tükenmez, koca semaları onlara mekan vermiş, göklerde azade uçarlar ya kimi hatırlasınlar ki.
Takdis ne demek? O'nu kusurlardan ari göstermek. Bir yumurtanın içinden bütün kainatla irtibatını kurmuş bir küçücük canlı yaratmış. "Allah’ım sen bütün kusurlardan, eksikliklerden berisin, bana bu semavi hakimiyeti verdin” der. Kelime senin günlük hayatına inmiyorsa senin ondan haberin yok.
Lisan-ı hal ve kal ile edilen tesbihat... Aynada kendinin güzel olduğuna şahid olan insan onun halinden etkilenir. Görüntünün güzelliği bir tesbihtir. Atalarımız çok güzellik görünce “Subhanallah “ derlerdi. Böyle insanlara rastladım, kusursuzluğu yad eden.
Kuşlara devam edelim. Kuşun konuşması, arkadaşları ile şakalaşmaları ve yaratanını sürekli bizim bilmediğimiz kelimelerle hatırlaması hep tesbih. Tesbihat ediyor, çünkü tesbihat O'nu kusurlardan beri görmek, elbette onu kusursuz yaratanı tesbih etmeli. "Fıtratın şehadeti reddedilmez.” Yani yaratılışın güzelliği bir şahittir, reddedilmez. Selimiye'yi ibadete açarken büyük Sinan ne hissetti acaba? Fatih, Topkapı'dan şehre girerken ne hissetti acaba, nasıl dayandı kalbi? Hemen bir seccade serer ve Rabbine şükreder.
Bediüzzaman kibrit kutularına yazıp sakladığı eserlerinin neşrini görünce “bugünler benim bayramım" demiş. Ulvi hislere kapalı dünyamız. Kıymezsiz mutluluklar, mutluluk mu acaba?
Delalet-i hal ne demek, halin delil olması. Annesinden süt emen çocuk, bir merhametin, şefkatin, görüntüsüdür. Hz. İsa’nın heykelini yapmış Hristiyanlar. Hz. İsa anasından emiyor. Neden o anı seçmişler? Gelde işin içinden çık. Peygamberimiz (asm) doğar doğmaz o minnacık haliyle hemen secdeye kapanmış. Allah’ı anmış, "ümmeti ümmeti" demiş.
Ne anlamlara, kelimelerle elbise biçmiş Bediüzzaman:
“Bak hadsiz fıtrî şehadeti tazammun eden ve nihayetsiz tarzlarda lisan-ı hal ile delalet eden ve mütedâhil daireler gibi bir tek merkeze bakan şu mevcudatın muntazam suretleri, herbiri birer dildir.”
Cümleye bak. Tavus kuşunun zerafeti “güzel ben değilim bana bu güzelliği veren Sensin, Sensin güzel olan.” Fıtri şehadet bu. Hadsiz fırti şehadet. Nasıl bir cümle kurmuş. Mütedahil daireler gibi bir tek merkeze bakmak ne demek? Bütün mahlukat hangi güzellik enstitüsünde, laboratuvarında, hüsnü surette yaratılmış. Hepsinin güzelliği birbirini bozmayacak insicam ile yaratılmış, neler düşünmüş değil mi? Güzellik birlikte olmaktır, bütün mahlukat birlikte yaratılmış birlikte onun güzelliğine delil.
Cümlenin öznesi sonunda, suretler... Bütün suretler bir dil. Suret üzerine estetik kıyametler koparıyor. Asıl kıyamet Bediüzzaman’ın gözünde ve kaleminde. Onlarınki sineklerin sesi bile değil. Mevcudatın muntazam suretleri bir dil. O dili anlayan...
"Yirmidördüncü Söz'de kat'î isbat edildiği gibi, o bütün diller ile pek zahir bir surette tesbihatları ve tahiyyatları ve bir tek mukaddes Zâta şehadetleri, ziya güneşi gösterdiği gibi bir Zât-ı Vâcib-ül Vücud'u gösterir ve kemal-i uluhiyetine delalet eder."
Bütün o diller zahir tesbihatları, tahiyyatları Allah’ın vücudunun gerekli olduğunu ve ilahlığının eksiksizliğine delil olurlar. Yıllardan beri bu bahsi okumuşum ama okumuşum ha. Bir gün inad etmiştim: Lise yıllarında Sözler’i bir günde okumuştum. Ne günlermiş. Kendimi Fatih’in çocukluğundaki gibi hissederdim. Bir gün babası ile yürürken surları görür “Baba bu şehri ben fethetsem olur mu" diye sorar. "Neden olmasın balam, çalış fethet" der babası.
Bediüzzaman Fatih'in mezarı başında dua ederken ne düşündü acaba, belki sana söylemiştir. O kim? Ne bileyim yani...
"Ve mevzun heyetleri, herbiri birer lisan-ı şehadettir. Ve mükemmel hayatları, herbiri birer lisan-ı tesbihtir ki..."
Bu son cümle nasıl? Mevzun heyet. Gel de bu cümleyi anlat, mevzun heyet ne demek?
Mükemmel hayatları ne demek?
Mevzun dengeli demek, simetri demek, her yanı birbirine parelel, sarkan yok demek. Tenasüb demek. Mahlukata nasıl bakılır? İşte böyle.
Yad, takdis, delalet-i hal, mevzun suretler, hayatlar.
“Göz bir hassedir ki ruh bu alemi o pencere ile seyreder” diyor. Bak seyredene, neler seyretmiş.
Seyreyle güzel kudret/i Mevla neler eyler
Her nereye baksam dopdolusun
Seni nere koyam benden içeri
Bunlar bakanlar…
İşte on üçüncü pencere. Kelimeler ve mana mücevherleri ile taşmış, helal olsun sana…
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.