O’nun rızâsını isteyerek sabah akşam Rablerine duâ edenleri kovma!
Ayet meali
Bismillahirrahmanirrahim
Cenab-ı Hak (c.c), En'am Sûresi 50-52. ayetlerinde meâlen şöyle buyuruyor:
50-De ki: “Size, ‘Allah’ın hazîneleri benim yanımdadır!’ demiyorum; gaybı da bilmem;(*) size, ‘Şübhesiz ben bir meleğim’ de demiyorum! (Ben) ancak bana vahyolunana tâbi‘ olurum.” De ki: “Kör ile gören (kâfir ile mü’min) bir olur mu?” Hiç düşünmez misiniz?
51-Ve Rablerinin huzûrunda toplanacaklarından korkanları, onunla (Kur’ân ile) korkut; onlar için O’ndan (O Rablerinden) başka ne bir dost, ne de bir şefâatçi vardır; tâ ki (günahlardan) sakınsınlar.
52-Ve O’nun rızâsını isteyerek sabah akşam Rablerine duâ edenleri kovma! Onların (fakir mü’minleri senin yanında görmek istemeyen o müşriklerin) hesâbından sana bir şey yok, senin hesâbından da onlara bir şey yok ki onları (o mü’minleri) kovup da zâlimlerden olasın!(**)
(*)“İlm-i gayb (gaybı bilmek) Allah’a mahsustur. Hiçbir velî tasarrufât yapamaz ve gaybı bilemez. Hattâ peygamber de bilmez. (...) Evet, herkes bizzat gaybı bilmez. Fakat i‘lâm ve ilhâm-ı İlâhî ile (Allah’ın bildirmesi ve ilhâm etmesi ile) bilinebilir ki, bütün mu‘cizât (mu‘cizeler) ve kerâmât (evliyâların kerâmetleri) ona dayanır.” (Şuâ‘lar, 14. Şûâ‘, 474)
(**)Kureyş reislerinden birkaçı Peygamber Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselâm’ın huzûruna gelip dediler ki: “Mü’minlerin fakirlerinden Ammar bin Yâsir, Süheyb-i Rûmî, Bilâl-i Habeşî, Abdullah bin Mes‘ûd, Mikdâd gibi bazı kimseleri meclisinden kovarsan, biz de gelip seninle konuşur, dînî sohbetlerde bulunur ve Kur’ân dinleriz. Fakat bunlarla berâber olmak şerefimize dokunur.” Peygamber Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselâm da: “Ben mü’minleri sohbetimden kovamam!” buyurunca onlar: “Hiç olmazsa biz geldiğimiz vakit kalkıp gitsinler” dediler. Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm da onların bu geliş gidiş vesilesi ile îmân edeceklerini ümid ederek buna “evet” dedi. Müşriklerin bu mevzu‘da bir ahidnâme yazılmasını taleb etmeleri üzerine Peygamber Efendimiz (asm) bir sahîfe getirip yazması için Hz. Ali (ra)’ı çağırmıştı ki tam o esnâda Cebrâîl (as) bu âyet-i kerîmeyi indirdi. (Râzi, c. 6/12, 245)