Ahmet KEKEÇ
Ordu solu ne zaman yok etti
Emekli Koramiral Atilla Kıyat’ın Hasan Cemal’e anlattıkları arasında, dikkatimi en çok şu cümle çekti:
“Türkiye’de solu yok edenlerin başında gelen kurum olduk. Bu da Türkiye’ye verilebilecek zararların en başında olmasa da, büyük bir şeydi...”
Kıyat, bu cümleden de anlaşılacağı üzere, “bir zarar ziyan dökümü” yapıyor.
Özetle, “Ordunun bu ülkeye çok zararı oldu” diyor.
Hemen hükmümü yapıştırayım:
Kıyat, az bile söylüyor.
Darbe yapan, ülkeyi yönetmeye kalkan, insanlara “kılık kıyafet ve yaşam biçimi” dayatan, laikliği nasıl anlamamız gerektiğini öğütleyen, darağaçları kuran, MGK eliyle siyaset üzerindeki ağırlığını meşrulaştıran (hatta kurumsallaştıran) bir ordu bu...
Biz söylediğimizde dava açıyorlardı, “suç duyuruları”yla savcılar üzerinde baskı oluşturuyorlardı, mahkeme mahkeme süründürüyorlardı ama Atilla Kıyat söyleyince “özeleştiri”, “iç muhasebe”, “dertleşme” oluyor.
Naçizane, Atilla Kıyat’ın söylediklerinden daha hafifini düşünüp yazdığım için, hakkımda 100 küsur suç duyurusu yapıldı.
Savcılar, bunlardan bir kısmını dikkate aldı ve “orduya hakaret” ettiğim, bu güzide kurumumuzu yıpratıp gözden düşürdüğüm gerekçesiyle hakkımda davalar açtı...
En komiği de ne, biliyor musunuz?
Emekli paşaların bankalara ve holdinglere “yönetim kurulu azası” yapılmasını eleştirdiğim bir yazım, (dönemin Genelkurmay Başkanı Hüseyin Kıvrıkoğlu’nun “Emekli arkadaşlarımız zinhar anlamadıkları işlere bulaşmasınlar, banka ve holdinglere kapılanıp orduyu küçük düşürmesinler” uyarısını “çıkış noktası” olarak almama rağmen), ağır cezalık oldu.
Savcı, orduya hakaret ettiğimi öne sürüyordu...
Hâkim, (bir hakaret saptamadığını bakışlarından ve tavrından anlıyordum ama) ne yapacağını bilemiyordu.
Bereket, “Rahşan Affı” yetişti de, hem beni, hem savcıyı, hem de ağır bir baskı altında olduğu besbelli hâkimi kurtardı.
Uzattığımın farkındayım... Sözü Kıyat’ın “solu yok ettik” itirafına getirmek istiyorum...
Ordu, evet, solu yok etti, demokrasiyi tek ayaklı bıraktı... “Sonuç”tan yola çıkarsanız, böyle bir indirgeme yapabilirsiniz.
Fakat, solu asıl yok eden, kendisine sol süsü vermiş yapılardı.
Bunlar, resmi ideolojinin, altı okun gölgesinde büyüyüp serpilmişlerdi ve toplamında CHP’yi oluşturuyorlardı.
Bilakis, ordu asıl büyük savaşımını “sağ muhafazakâr” düşünceye karşı verdi... Amaç, çevreyi “merkeze” yaklaştırmamak, kendisine sol süsü vermiş yapıların, yani CHP’nin iktidarını temin etmekti.
Ordunun müdahaleleri sonucu CHP “kurumsal” kimliğini koruyabildi ama karşısındaki yapılar sürekli “etiket ve tabela” değiştirmek zorunda kaldı.
Kıyat’ın itirafını, yani analizini şu şartla doğru sayabiliriz:
“Çevre”nin duyarlıklarından ve taleplerinden yola çıkarak bir “sol” kavramlaştırması yapacaksak (ki, İdrisgiller yaklaşımının sol tanımlaması buraya dayanıyordu), doğrudur, TSK solu yok eden kurumların başında gelmektedir.
Fakat, Türkiye solu (daha doğrusu kendisine “sol süsü” vermiş yapılar) hiçbir zaman “çevre”den kaynaklanmadı.
Yani, hiçbir zaman “sol” olmadı.
Bilakis, “çevre”nin değer tercihlerine karşı bir “çağdaşlık ve ilerleme düşüncesi” üzerinde yükseldi ve sonunda Kemalizm’e vardı. Bu da ordunun sevdiği bir “sol”du...
Star
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.