Sabri ALTUN
Ormanda 15 Temmuz
Akşam güneşinin kızıllığı bütün ormanı sarmıştı.
Tedirgin, yaşlı kaplumbağa bu tür havalardan oldum olası ürkerdi.
Gündüz uykusuna daldığı oyuktan dışarı çıktı havayı kokladı, zaten hayatı tedirginlikle geçiyordu. Onun için kendisine “Tedirgin Kaplumbağa” diyorlardı. Tedirgin Kaplumbağa bu havayı da görünce hepten tedirgin oldu.
120 yaşındaydı ne zaman böyle ürperirse bir şeyler oluyordu.
Yine korku ve telaşla önündeki tepeye çıkmaya çalıştı.
Çıkarken öfkeli kara kartalın onu görmemesine de dikkat ediyordu.
Öfkeli kartal uçmaya başladığından beri gözü Tedirgin Kaplumbağadaydı.
Defalarca dalış yapmış her defasında yaşlı kaplumbağa tecrübesiyle kurtulmuştu.
İşte şimdi de yaşlı kaplumbağanın birikmiş tecrübelerle kartala yakalanmadan tepeye çıkıp havayı koklaması lazımdı. 5-10 defa çalılara dalıp başını kabuğuna sokması ve tehlike olmadığı halde tehlike endişesini taşıya taşıya tepeye varabildi.
Otlaklara baktı. Ormanın derinliğine baktı. Büyük şelale ile küçük şelaleye baktı. Patikaları gözden geçirdi. Her şey yerli yerinde gözüküyordu.
Ormanın sesini dinledi farklı çığlıklar duyulmadı.
Ortada anormal bir şey gözükmüyordu ama içindeki tedirginlik gittikçe artıyordu.
-“Acayip" dedi içinden. "Ben çok mu yaşlandım acaba…”
Tam o anda Meraklı Kaz’ın alışılmışın dışında bir tavırla ufukta gözüküp, korka korka etrafına bakıp, yuvasına daldığını gördü. Yuvası hemen bulunduğu tepenin başındaki kayalıktaydı.
Yuvaya yaklaşıp sordu;
-“Kaz kardeş hayrola! Bir hal mi var?”
Meraklı kaz cevap verdi;
“Büyük bir tehlike bizi bekliyor. Büyük bir yangın başladı, buralara doğru yayılacak bir yangın... Ben büyük ormana doğru büyük uçuşları gördüm. Büyük yangınlarda ancak böyle yapılır. Eşyalarımı toplayıp hazırlanayım diye çabuk geldim.”
Tedirgin kaplumbağa detayları sormak istedi kaz dinlemeden uçup gitti.
Artık akşamın karanlığı basmıştı.
Kaplumbağa son surat aşağı doğru inişe geçti. Gece yarısı ancak yuvasına varırdı.
Yokuşun tam ortasına vardığında, gece tamamen ormana hakim olmuştu.
Birden yanına küt diye bir şey düştü.
Hemen başını kabuğuna soktu, kabuğundan dışarıya düşen şeye baktı bu bir muhabbet kuşuydu.
O kadar yorulmuştu ki dinlenmek için kendisini ulu kaplumbağanın yanına atmıştı.
Kaplumbağa sordu:
-“Ne oldu? Bu ne hal?”
Muhabbet kuşu:
“Hiç sorma kaplumbağa” dedi. "Büyük ormanı büyük bir felaket sardı. Hepimiz yanacağız. Büyük bir yangın çıktı. Biliyorsun yangın çıktığında bütün orman ahalisi ormandan dışarı çıkar. Lakin bu yangın kasıtlı çıkarılan bir yangın olduğu için ormanın her tarafı sarılmış vaziyette. Büyük ormanın aşağısında ejderhalar bekliyor, çıkanı haşat edecekler. Ön tarafındaki nehirde bütün timsahlar ağzını açmış bekliyor. Yukarısında onbinlerce sırtlan diş bileyerek beklemede, gökyüzü ise akbabalarla kuşatılmış halde. Öyle ki büyük ormanla birlikte bütün ormanlar yok olacak..”
Yaşlı kaplumbağa bunları duyunca olduğu yere çöktü. Yürüyecek takat bulamadı kendisinden.
Kötü haber bir anda tüm ormana yayılmıştı. Orman ana-baba günü yaşıyordu. Herkes çığlık çığlığa büyük şelaleye doğru koşuyordu.
Kaplumbağa için şelaleye varmak bir günlük yol demekti.
Yine de takat getirdiği ölçüde kafasında bin bir soru geçtiği halde yürümeye başladı.
O arada Kızgın Kartal da şelaleye doğru uçuşa geçmişti ki kaplumbağayı gördü hemen dalıp kaplumbağayı pençesine aldı, “Korkma kaplumbağa, bu gece kavgamıza ara veriyorum. Seni şelaleye götüreceğim” dedi.
Şelalede tüm orman hayvanları yavrularıyla birlikte toplanmıştı.
Alageyik, koca sansar, baş karga, unutkan sincap, kızıl tilki, bilgin ayı kısaca hepsi aynı meydanda yan yana gelmişti.
Alageyik; (Alageyik, o dönem küçük ormanın, otlakların tek hakimidir) “Arkadaşlar! Bu kendiliğinden çıkan bir yangın değildir. Bu yangın büyük ormanın içindeki hain odakların çıkardığı bir yangındır. Gökyüzüne bakın, şu Hilal’ın görüldüğü bütün ormanı yakmak için yakılan bir ateşle karşı karşıyayız. Bunun dışında kaçacak bir ormanımız da yok. Zaten her tarafımız aç yırtıcılarla kuşatılmış. Buradan çıktığımız an yem olacağız. Aslan kral haber salmış 'Artık bu tür yangınlardan kaçmayacağız' demiş. Biz de Aslan Kralın peşinden gideceğiz. İsterseniz olayı şimdi büyük ormandan gelen güvercin kardeşimiz anlatsın” dedi.
Büyük meydanda çıt çıkmıyordu. Bütün gözler güvercine çevrilmişti. Güvercin yanındaki ağacın en alt dalına konup herkesin göreceği bir pozisyon aldıktan sonra söze başladı:
-“Hilal Ormanları tarihinde görülmemiş büyük bir tehditle karşı karşıyadır. Aslan Kral biz güvercinleri bütün ormanlara yolladı. Tüm orman ahalisi gerçekleri bilsin dedi. Yıllardır kralın yanında bulunan koyunların piri olan “Fadıl Koyun” meğer koyun postuna bürünmüş fırıldak sırtlanmış. Bu sırtlan bütün koyunların yünlerinin içine
akrep ordusunu yerleştirmiş. Gizliden gizliye bütün koyunları zehirliyormuş. Sonra bu koyunları kullanarak yılanlar vadisinden bir yılan ordusu hazırlayıp ormanın çeşitli yerlerine yerleştirmiş. Aslan kral, sırtlanı keşfeder etmez, sırtlan kaçıp ormanı ateşe vermiş. Zaten yangınla birlikte bir anda bütün her tarafta yılanlar ortaya çıktı. Bunlar öyle bir hazırlık yapmışlar ki orman tümüyle kül olurken zehirlenen koyunlar da cayır cayır yanacak ve yılanlar
ile akrepler yer altına çekilecek her taraf yandıktan sonra ortaya çıkacaklarmış. Bu öyle bir yangın ki orman ahalisi kaçarsa her taraf kuşatılmış olacak. Timsahlar, sırtlanlar, akbabalar, bütün ormanı sarmış vaziyette bekliyor olacak."
İşte böylesi bir hengamede, ormanın her tarafında aynı anda yangın çıkmaya başladı. Yangınla birlikte ahali bir anda ümitsizliğe kapılmış her şey hazin bir sona doğru gidiyordu.
Aslan kral ortaya atılıp kükremeseydi bütün orman ahalisi sağa-sola gidip heder olacaktı. Aslan kral öyle bir kükredi ki bütün ahali bir anda durdu.
Onlara dedi ki:
-“Birlikte hareket edersek bu yangını söndürebiliriz. Hepimiz kaçarsak helak oluruz.”
Sonra bütün filleri ve gergedanları göreve çağırdı. Önde gergedanlar arkada filler onlarında arkasında bütün kurtlar, geyikler, boğalar, tavşanlar, keçiler, gökyüzünde ise başta şahinler, kartallar, doğanlar ve bilumum kuşlar... Böylece bütün orman ahalisi öyle bir ordu meydana getirdiler ki, orman tarihinde böyle bir vakıa yaşanmamıştı.
Aslan kral en önde ateşin içine daldı ardından gergedanlar ve tüm ahali o asla sönmeyecek denilen ateşi söndürdü.
Söndü ama hala tehlike geçmiş değildi.
Yılanlar deliklere akrepler koyun yünlerinin arasında gizlendiler.
Koyun postuna bürünmüş kim bilir kaç tane sırtlan daha vardı. Bütün bunlar açığa çıkmadan tehlike geçmiş değildi.
Aslan Kral bütün deliklere ve bütün koyunların yünlerine bakılmasını emretti. "Gerekirse zehirlenen bertaraf edilmeli" diye de tembihledi. "Tehlike geçene kadar hiç kimse yatmayacak.”
Tehdit büyük olunca ortadaki niza da kalkarmış. Ormanda da aynısı oldu. Bir ay boyunca bütün orman ahalisi, meraklı kaz gibi birkaç tane ödlek ve içten içe kin kusan bazı çaylakların dışında, sabahlara kadar şarkılar söyleyerek sabahladılar.
Korku muhabbete inkılâp etmiş birçok topluluk arasında buzları erimişti.
Çünkü herkes aynı oranda ormanına sahip çıkmış aynı oranda vatanperver olmuştu.
Herkes bütün benliğiyle aslan kralın arkasında duruyor, aslan krala sonsuz bağlılıklarını ilan ediyorlardı.
Lakin aslan kralın öfkesi büyük handikaplara inkılap edecek kadar tehlikelere gebeydi.
Öfkesi aklına hükmedeceği oranda orman ahalisinde bir kıyım yaşanabilirdi.
Akrepleri yok etmek için bütün koyunlara “itlaf emri” gelebilirdi.
Oysa koyunlar öldükçe akrepler kaçmış olacaktı.
Yılanlar zaten yer altında izini kaybetmişlerdi.
Akbabalar ise çoktan gökyüzünü terk etmiş yeni fırsatlar için ormanı izliyorlardı.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.